Bir Dost

190 6 1
                                    

Merhaba hikayeye başlamadan önce amatör iki arkadaş olarak bu hikayeyi yazdığımızı belirtmek isteriz. Bu yüzden yapacağınız tüm yorumlar bizim için çok değerli. Umarım hikayemizi beğenir ve okurken eğlenirsiniz. İyi okumalar...

xxx
(Zeynep'in ağzından)
Kendimi koşar adım sokağa attığımda yağmur çiseliyordu. Tam şu anki ruh halimi yansıtan kurşuni rengi havaya kısa bir bakış atarak kapüşonumu başıma geçirdim. Titreyen telefonumu cebimden çıkarırken adımlarımı hızlandırdım. İçimde tarifsiz bir endişe vardı, "Ya doğruysa!" düşüncesini kafamdan atmak istercesine başımı hızlıca iki yana salladım. Bunu yapmazdı, aslında henüz iki ay olmuştu tanışalı. Ona nasıl bu kadar güvenebiliyordum, onu ne kadar
tanıyordum? Bunun cevabını alacaktım. İçimde çatışan düşüncelere bir son vermek adına telefonuma gelen yeni mesaja baktım. Yine aynı gizli numaradandı. "Pişman olmayacaksın, güvendiğin adamın gerçek halini görmeye değer Zeynep." Evet, çılgınca bir şey yapıyordum ve 'bir dost'tan aldığım aldatma istihbaratı üzerine sevgilimin evine gidiyordum. İçimden bir ses "İçini ferah tut kızım Zeynep, tanımadığın bir kişinin lafına mı inanıyorsun? Hem doğru değilse senindir, doğruysa hiç senin olmamıştır. Giderse döner, gelirse kebap..." diyerek sözde içimi rahatlatırken yaptığım iğrenç espriye yüzümü buruşturdum. Gelen minibüse elimi kaldırdım. Ne sandınız taksi çağıracağımı mı? O kadar zengin değildim maalesef. Her neyse, içimdeki saçma düşüncelere bir son vermek için minibüste oturduğum koltuktan etrafımı seyretmeye başladım. Aslında cama başımı da yaslayacaktım ama en son filmlere özenip bunu yaptığımda yaklaşık 826383 kez başımı cama çarptığım için tecrübeliydim. Arkama yaslandım ve ışıkları seyrettim bir süre. Ne kadar geçti bilmiyordum, Kutay'ın evine giden o tanıdık kavşağı görünce indim. Yolu hızlı bir şekilde adımlayacağımı sanarken adımlarımın geriye gidiyor hissi uyandıracak kadar yavaş ve isteksiz olduğunu fark ettim. Sanırım karşılaşacağım şeylerin kötü olmasından, sevgilimden ayrılmaktan veya ortada hiçbir şey yoksa da Kutay neden geldiğimi sorduğunda vereceğim cevaptan korkuyordum. Ama ne olursa olsun susmayacak olan içimdeki meraklı ve şüpheci taraf hızlanmama sebep oldu. Sonunda kapıya ulaştığımda düşüncelerimden sıyrılıp derin bir nefes aldım. Zile basmadan önce kulağımı kapıya dayayarak içeriyi dinledim. Hareketli bir müzik sesi vardı, belki bir parti veriyordu belki de kafasını toparlamak için kullandığı müziklerinden biriydi. Fazla oyalanmak istemiyordum, zile bastım. "Ben bakarııım!" diyen tiz bir kadın sesini duymamla beraber çılgına döndüm. Tamam, bu partiye gelen herhangi bir arkadaşı da olabilirdi değil mi? Tabi ortada bir parti varsa! Ardından kapı açıldı ve karşımda palyaço suratlı, yüzü, boya kutusuna düşmüş gibi makyaja bulanmış bir çakma sarışın gördüm. Gözlerimi kısıp kızı inceledim. İri dalgalar halinde omzuna düşen cırtlak sarısı saçları, bir sarışına göre biraz koyu bir ten rengi, kalın iki düz çizgi halinde dudaklarıyla her barda bulabileceğiniz türdendi. Öfkeyle kızı kenara itip bağırdım: "Çekil önümden be!" Kızın afallamış yüzüne şeytani bir bakış fırlatıp hışımla içeri girdim. Burada bir değil birçok kız vardı ve her şeyin sadece bir partiden ibaret olmasının içimi rahatlatması gerekirken turuncu bir kafa dışında başka erkek olmaması sinirlerimi hoplattı. İki erkek ve on beşe yakın kızla saçma sapan bir parti yapmasını Kutay'a çok kötü ödetecektim. Gözlerimle mekanı bir taradığımda salak sevgilimi bulmak zor olmamıştı. Hemen köşede çevresinde doluşan kızlara bir şeyler anlatıyor ve kıkırdaşmalar üzerine o da bir kahkaha atıyordu. Bu sinir bozucu manzaranın odak noktası olan Kutay'a doğru 50 hippo gücünde yürüdüm. Dolmuş gözlerle ona baktım. "Kutay? Bunun açıklaması ne? Şayet düzgün bir açıklaman yoksa beni bekletme. Bu kızların hepsinin saçını başını yolup üstüne seni dövmem lazım çünkü." Kutay bu bilmiş ve vahşi tavırlarıma alaycı bir bakışla cevap verdi. Ardından konuşma zahmetinde bulundu. "Kızlar, kızlar, kızlar... Bu da sevgilim Zeynep. Ah, gel buraya, beni çok mu özledin?". İçki kokan nefesiyle bir kahkaha attı, beni kollarına çekti. Onu sert bir şekilde ittim ve elimin tersiyle gözümden akan yaşları sildim.
"Şaka mı yapıyorsun?"
Anlamaz gözlerle ona baktığımda ifadesiz ve umursamaz olduğunu gördüm.
"Ne yani? Beni iki aydır aldatıyor muydun? Sana bir salak gibi kandım ben de. Yani haykırdığın o aşkın yalandı, ya da ben büyütmüştüm belki, ha?"
Hala sanki beni ilk defa görmüş gibi ifadesiz gözlerle bakarken gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
"Senden nefret ediyorum."
Tokadı suratına geçirdiğimde bir an şaşırdı ama sonra koca bir kahkaha patlattı. Aynı anda salondaki müzik sesi kesildi ve müziği kapatan turuncu kafa bana dikkatlice baktı. Adeta gözlerimden alev fışkırırken ona da sinirli bir bakış yolladım. O ise tek kaşını kaldırıp bakışlarıma şaşkın ve havalı bir şekilde karşılık verdi. Gözlerinde çözemediğim bir ifade daha vardı, bana kutsal bir varlıkmışım gibi baktığını hissettim ama bunun nedeni büyük ihtimalle şaşkınlığıydı. Kutay ilk tokadını benden yemişti sanki... O sırada Kutay yine o ukalaca üçlemesini yaptı.
"Zeynep, Zeynep, Zeynep... Canımı acıtabileceğini mi sandın? Benim yanağımda bile kas var, çok kaslıyım kahretsin."
Tekrar patlattığı kahkahaya kızların kıkırdamaları da eklenince hayal kırıklığı ve pişmanlık dolu bir bakışla gözlerine baktım. Başımı acı bir şekilde iki yana sallarken ondan tiksindiğimi hissettim. Kapıyı çarpıp evden çıktığımda ne yapacağımı bilmiyordum. Nereye gidiyordum? Sokaklarda boş boş dolaşırken düşünüyordum. Bana nasıl böyle davranırdı? Onu hiç böyle görmemiştim. Bir 'Zeynep, sandığın gibi değil. Açıklayabilirim.' bile dememişti. Aldattığını inkar etmeyerek son umut kırıntılarımı da yok etmişti. Kendime hak vererek tekrar ağlamaya başladım ve uzun olduğunu düşündüğüm bir süre ağlamamı durdurmadan koştum. Bu sokak... Sarılarak yürürdük ve saçlarımla oynardı. Saçlarımı çok severdi. Şu balkondan bana bakan amca... Yeri değişmemişti, asırlardır kalkmadığı ve uyukladığı sandalyesinden bana bakıyordu. Ağlama sesime uyanmış olmalıydı. Eskiden biz el ele bu sokaktan geçtiğimizde kaşlarını çatıp bize bakar ve şimdiki gençliğin her şeyi ortada yaşamasından yakınırdı kendi kendine. Şimdi kaşları olabildiğince düz, bakışları boştu. Çünkü el ele bir çift yoktu, biz yoktuk, ZeyKut yoktu artık! Ah, bu adı ben koymuştum. Böyle depresif düşünceler içerisinde olmamalıydım. Telefonumu çıkardım, Barış'ı arasa mıydım? Saate baktım, gece yarısını geçmişti. Gecenin bu saatinde daldığım yeni sokaklarda nerde olduğumu bilmeden dolanıyordum ve rahatsız edecek de olsam birilerini aramam lazımdı. Günün şanslısı Barış'ın üzerine gelip ara tuşuna basarken sesimin güçsüz ve kötü çıkmamasını diliyordum.
-Alo...
-Zeynep iyi misin? Sesin kötü geliyor.
Dileklerim konusundaki şanssızlığımdan mıdır Barış'ın önsezisinden mi bilinmez ama anlaşılan sesim cılız ve ağlamaklı çıkmıştı.
-Barış şey... ben kayboldum galiba. Yani seni bu saatte rahatsız etmemem gerekirdi ancak beni gelip alabilir misin? Ben çok kötüyüm.
Hıçkırarak ağlamaya başlamadan önce cümlemi bitirebildiğimi umuyordum.
- Zeynep sakin ol nerdesin söyle, gelip alayım seni.
Bravo Barış, kaybolan birine sorulacak en güzel soruydu bu (!), nerdesin?
-Şimdi kaybolduğuma göre teknik olarak nerde olduğumu bilmemem gerekir, değil mi Barış?
-Peki o zaman GPS' i açıp konumunu mesaj at. Ben geliyorum, sakın bir yere kıpırdama tamam mı?
-Çok teşekkürler biliyorum rahatsız..
-Etmedin, sana destek olmaktan hiçbir zaman rahatsızlık duymayacağım. Şimdi kapatalım ve sesini yorma, ayrıca kendine dikkat et, geldiğimde seni tek parça olarak bulmak istiyorum.
-Görüşürüz.
Telefonu kapattıktan bir on dakika sonra tam önüme beyaz bir araba yanaştı. Barış inince ağlamaktan şişen gözlerime ve kızaran yanaklarıma dikkatle baktı. Şaşkınlıkla sarıldığında dostça karşılık verdim ve daha fazla ağlayamayacağımı fark ettim. Gözyaşı stoğum bitmişti, ya da yarına da bir şeyler kalsın istiyordu vücudum. Konuşmayacağımızı biliyordum, beni yormayacaktı. Beni arabanın ön koltuğuna geçirip sürücü koltuğuna geçti. Göz kapaklarım yorgunluğun etkisiyle kapanırken gözümün önüne gelen son görüntü o turuncu kafanın gözlerindeki çözemediğim ifadeydi.

xxx
(Kerem'in ağzından)
"Ne dedin, ne dedin? Dün evimde kızlar vardı ve Zeynep bunu gördü. Bir dakika şaka bu değil mi?"
Evet, Kutay'ın evinden aktarıyorum sayın seyirciler. Yaklaşık yarım saattir dediklerimi tekrar ederek sonuna bir de şaka yapıyorsun, şaka mı bu, sen ciddi misin gibi söz öbekleri ekliyor.
"Kutay abicim sen papağan mısın? Ben de aynısını dedim, bak baştan anlatıyorum. Sen bana demiştin ya parti yapacağız diye. Hatta arkadaşlarımı çağıracaktım."
"Sen demiştin, parti yapacaktık. Arkadaşlarımı çağır... Tamam da Kerem ben sana arkadaşlarını getirebilirsin derken sadece kız olanları kastetmemiştim. Ayrıca gece Zeynep'i arayacaktım partiyi haber vermek için, neden aramadım?"
"Ha evet öyle yapacaktın da gerek kalmadı sevgilin cırlamalarıyla salonu inletti."
Muzip gülümsememe karşılık vermeyerek devam etmemi isteyen bir bakış attı Kutay.
"Tamam sonra ben arkadaşlarımı getirmeden önce işte sen arkadaşlarınla baya bir içmişsin erkek erkeğe. Sanki dertlisin de içiyorsun ne güzel sevgilin varmış be oğlum."
Kutay'ın attığı gergin bakışın ve dediklerimi mırıldanarak ve hafızasını zorlayarak tekrar etmesi üstüne anlatmaya devam ettim.
"Sonra işte ben kızlarla geldim. Bilirsin kız hayranlarım çoktur ben de çok azını getirdim."
"Sen kızlarla geldin, kız hayranların... Bir dakika ya konumuz senin kız hayranların değil! Tek merak ettiğim ben Zeynep'i aldattım mı? Yani demek istediğim..."
Sözünü kestim.
"Hayır." dedim net bir ifadeyle. Biraz rahatlamış görünüyordu. "O kadar şaşkındın ki Zeynep kapıyı çarpıp gittiğinde ardından uzun bir süre baktın. Sonra gülmeye başladın, sonra uzun süre ağladın mı öksürdün mü karar veremedim."
"O zaman bunu Zeynep'e de söylemelisin. Beni dinlemez Kerem, zaten partiye o kızları sen getirdin. Bana yardım et."
"Kız arkadaşlarını ne zamandan beri bu kadar önemsiyorsun acaba?"
"Zeynep farklı, Kerem. Ona aşık oldum ve onsuz yapamam. Keşke beni yanlış anlamasaydı. O konuşmaları nasıl yaptım anlamıyorum. Yanağımda kas var mı dedim gerçekten? Zeynep beni affetmeyecek Kerem. Ben onsuz ne yapacağım?"
"Kutay, kardeşim. Sakin ol, buluruz bir çaresini. Karşında Kerem Sayer var, sizi barıştıramazsam aşık olayım be abi."
"Oo çok büyük söz verdin ama. Aşık olmak en son isteyeceğin şey."
"Merak etme, hiçbir kız onu hak edemediğinden Kerem Sayer asla aşık olmaz. Ayrıca ben o kadar fanı olan kuul ve yakışıklı bir Kerem'ken Zeynep denen kedi yavrusunu mu ikna edemeyeceğim?"
"Kedi yavrusu mu?"
"Evet aslan gibi kükrediğini sanan ama o gece tek yaptığı miyavlamak olan atarlı sevgilin."
Kutay gülümsedi, sonra tekrar yüzü bulutlandı. Sanırım Zeynep'i her haliyle çok seviyordu. Kıza şöyle bir uzaktan bakınca hak vermiyor değildim. Kıvır kıvır saçları, ilginç kıvrımları olan dudakları vardı. Kesinlikle şu ana kadar gördüğüm hiçbir kıza benzemiyordu ve kızarken bile yüzünden tatlılık akıyordu. Ben ne düşünüyordum böyle? Aşk mağduru dostumun sevgilisinin güzelliğini mi? Sen tüm kızların peşinde koştuğu Kerem Sayer, bir kız üzerinde bir dakikadan fazla düşünmezsin, dedim kendi kendime. Onları nasıl barıştıracağımı düşünmeye başladım, Zeynep'e dolaylı yoldan ulaşmalıydım. Yoksa bir daha ne benim yüzüme bakardı ne de Kutay'ın. Ayrıca barıştırma işine hemen değil, çok sonra girmeliydim ama Zeynep denen o kızın hayatına bir şekilde girmem gerektiğine karar verdim.

YeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin