Psikopat Psikoloğum

104 7 3
                                    

(Zeynep'in ağzından)
Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm siyah bir çalar saat oldu. Bakışlarım bulunduğum odada gezinmeye başladığında nerede olduğuma kafa yoruyordum. En son neler olduğunu hatırlamam uzun sürmedi. O gece, kızlar, Kutay'ın alaycı gülüşü, hayal kırıklığı, pişmanlık... Bütün gerçekler soğuk duş etkisi yaratarak zihnimi istila etti.  Ama ağlamadım, dişlerimi sıkıp yattığım yerden doğruldum ve yatağın kenarına oturdum. Sonra yaşadıklarımın bir rüya olup olmadığını sorgulamaya başladım. Sonuçta hatırladıklarım arasında yatağa yatıp uykuya dalmak yoktu. Şimdi ise yatağımda... Oh my Allah! Burası benim odam değildi. Bunu yeni fark edecek kadar sersemlemiştim. Sonra kapı açıldı ve Barış'ın kafası göründü. Gülümseyerek "Günaydın Zeynep." dediğinde bir gerçeğin daha farkına vardım. Barış'ın evindeydim! Kim bilir onu gecenin bir vakti ne kadar zor bir duruma sokmuştum. İri iri açtığım gözlerimi ona diktiğimi fark ettiğimde hemen bakışlarımı kaçırdım. Sonra bu davranışımın saçma olduğunu düşünüp tekrar ona baktım ama bu sefer yüzüm daha normaldi.
"Zeynep, biraz daha iyisin değil mi?"
"Hı hı. Yani şey... teşekkürler Barış."
Rahatsız edici bir sessizlik oldu. Yavaşça yatağın köşesine oturup elini dostça omzuma koydu.
"Ne olduğunu anlatmak ister misin?"
"Olur... Ama biraz uzun."
"Tamam o zaman kahvaltıda anlatırsın, hadi gel."
Hafifçe gülümsedim, önce odaya bağlı lavaboda yüzümü yıkadım ve kahvaltıya indik. Evet sayın okurlar, bu cümleden anlayacağınız üzere Barış'ın evi dubleks. Açıkçası bu ilk kahvaltıya "inişim"di. Kutay beni genelde kahvaltı için dışarıya götürürdü ve itiraf etmek gerekirse bu çok hoşuma gidiyordu. Ama şu an onu düşünmek istemiyordum. Sonra birden gözümün önüne bir çift yeşil göz geldi, ürküp bir iki adım geriledim. Birden neden gözümün önüne gelmişti bilmiyordum ama bu gözler tanıdıktı. Uyumadan hemen önce aklıma takılan o bir çift gözün aynısıydı. Afallamıştım, birden aklıma gelmesi beni şaşırtmıştı. Ama bir daha ne o Kutay'ın ne de herhangi bir arkadaşının karşıma çıkmasını istiyordum. Buna izin de vermeyecektim. Sonra dün gece olanlar kafamda şekillenmeye başlarken Barış'a bunları uygun bir dille anlatmanın yollarını aramaya başladım. Aşağı indiğimizde her şey hazırdı. Evdeki yardımcı bayan geniş bir gülümsemeyle "Günaydın Zeynep Hanım." dedi ve önlüğünü düzeltti. Bense şaşkın olduğunu tahmin ettiğim bir ifadeyle karşılık verirken boşta kalan sandalyeye oturdum. Yardımcı bayanı bir süre inceleme fırsatı buldum. Kızıla çalan kahve saçlarını geniş ve düzgün bir topuz yapmıştı. Gözleri hafif çekik ve yine kahveydi. Kıvrımlı dudakları incecikti ama çok tatlı bir görüntüsü vardı. O bu kadar düzenli görünüyorken büyük ihtimal benim saçlarım tavana kadar kabarmıştı. Yardımcı bayan bir kez daha gülümseyerek mutfağa geçerken Barış bana baktı ve "Seni dinliyorum." dedi. Ben bütün olayları en ince ayrıntısına kadar anlatırken bir yandan kahvaltımızı ettik. Anlattıklarım bende pek iştah bırakmamıştı doğrusu ama bu bakmaya doyamadığım kahvaltıyı bir daha yapar mıydım bilmiyordum. O yüzden krep ve omletin ardından zoraki birkaç yudumla çayımı bitirdim. Sonra tabaktaki domateslerden birini ağzıma atıp o hoş çiçek işlemeli mendillerden biriyle ağzımı sildim. Bu kahvaltıyı bitirdiğimin göstergesiydi. Barışsa anlattıklarımı çıt çıkarmadan dinlemiş ve sonunda "Yazık, Kutay ne kadar değerli bir kızı kaybettiğinin farkında değilmiş. Üzülme Zeyzey, sana layık değilmiş zaten. Ayrıca beni aramaktan da çekinme, unutma hep yanındayım." diyerek yorumda bulundu. Ona içten bir gülümseme yolladım ve "Artık gideyim." diye mırıldandım. Dostça bir sarılmanın ardından dışarı çıktım, temiz hava ve yaşadıklarımı birine anlatmak iyi gelmişti. Evimin yolunu tutarken her geçen saniye Kutay'ı daha az düşündüğümü fark ettim. Bana layık değildi, beni asla geri kazanamayacaktı ve uzun bir süre erkeklerden uzak duracaktım. İşte bu kadar kolaydı!
xxx
(Kerem'in ağzından)
Kapım nazikçe çalındığında kendimi oldukça kafa şişirici bir seansa hazırlıyordum. Her perşembe sabahı güne müşterimin dırdırıyla ve bitmek bilmeyen saçmalıklarıyla başlıyordum. Hastamın tanısıysa daha bir saçmaydı: çocuk fobisi. Derin bir nefes alıp "Girebilirsiniz." dedim neşe dolu bir sesle. Müşterimin bu neşenin ardındaki bıkkınlığı fark bile etmeyeceğini biliyordum. Toz pembesi ruju, dalgalar halinde omuzlarına dökülen saçları, içinde her rengin bulunduğu tişörtü ve jeaniyle bir gökkuşağını andırıyordu. Bir tişört ve bir jeanle bu kadar mı palyaço olunurdu? Saç uçlarını parmağına dolarken karşımdaki koltuğa oturdu ve abartılı bir şekilde gülümsedi. Yine de gülümsemesi doğal gelmişti. Hiçbir davranışı yapay değildi ve karşılaştığım en ilginç kişilikti denebilirdi. O konuşmaya başlamadan ben sohbet açmak istedim, yoksa onun muhabbeti bitmezdi.
"Bugün nasılsınız Melis Hanım? Sizi iyi gördüm."
Memnun bir şekilde gülümsedi ve bana sınıfta ödevini yapmış tek öğrenciye bakan bir öğretmen edasıyla baktı. Ben "İşte yine başlıyoruz." diye iç geçirirken konuşmaya başladı.
"Evet, çok iyiyim Kerem Bey. İnanmayacaksınız ama artık çocuk görünce ne saldırıyorum, ne de çığlık atıyorum. Tedaviniz çok işe yaradı. Siz tanıdığım en pis kologsunuz. Ahaha, şakaydı siz çok temizsiniz. Ama siz kesinlikle tanıdığım en iyi psikologsunuz.  Zaten tanıdığım tek psikologsunuz. Dolayısıyla tanıdığım en kötü psikolog da siz oluyorsunuz. Ahaha, ama bunun bir önemi yok. Sizin kadar iyi bir psikoloğum olduğu için çok şanslıyım."
Konuşmasının bittiğinden emin olduktan sonra bana gülümseyen Melis' e geniş bir gülümsemeyle karşılık verip ekledim.
"Açıkçası bu beni çok memnun etti Melis Hanım. Daha önce hiç çocuk fobisi olan bir müşterim olmamasına rağmen tedavim işe yaramış. Şaşırtıcı!"
O sırada çalan tanıdık melodiyle Melis'e mahcup bir bakış atıp telefonuma yöneldim ama onun da aynı şeyi yaptığını gördüm. Bana özür dileyen bir ifadeyle bakıp uzun olduğunu sandığım bir açıklama yapmak için ağzını açacakken "Lütfen rahatsız olmayın, cevaplayın." diyerek konuşmasını engelledim. Ben iPhone 6'mı yerine koyarken Melis 3310'unu kulağına götürüp bağırarak konuşmaya başladı. Aman Tanrım didim! Nokia telefonuna iPhone müziği mi indirmişti? Bu kız cidden deliydi. O sırada ayağa kalkıp konuşmaya başlayan Melis'in, telefonun ucunda sağır biri varmış ya da sesini duyuramıyormuş gibi bağırmasının üstüne bir de telefonu yanlışlıkla hoparlöre alması eklendi. Ben de bunu fark etmeden bağırmaya devam eden Melis' i rahatsız etmedim ve konuşmaya kulak misafiri olmak zorunda kaldım. Sanki arkadaşı onu görüyormuş gibi gözlerini belerterek yüksek sesle fısıldadı. Hayır hayır, anlatım bozukluğunu yapan ben değilim. Melis bunu gerçekten yaptı, yüksek sesle fısıldadı ama nasıl başardığını hala çözmüş değilim.
- Zeyno, randevum var, bilmiyor musun?
- Biliyorum Melo, ama çok kötüyüm. Bıktım bu erkeklerden... Ay Melis, psikolojim bozuldu benim. Eski sevgilimi daha az düşündüğümü zannediyordum ama eve gittiğimde her yerde fotoğrafımız vardı. Atmaya da kıyamadım yaptıklarına karşı...
- Ay Zeynep, çatlayacağım şimdi. Ne yaptı sana bu?
- Daha ne yapsın hayvan, aldattı beni!
Telefonun ucundaki kızın hayvan kelimesini vurgulayarak ve bağırarak kurduğu cümlenin ardından bir an kulak zarım delindi sandım.
- Bağırmasana kızım!
- Ya ben BAĞIRMIYORUM, asıl bağıran biri varsa o da SENSİN!!!
Kulak zarım bu sefer gerçekten delindi diye düşünürken Melis'in sesini duymamla duyu kaybı yaşamadığımı anladım.
- Tamam Zeynep, sakin ol. İsmail YKnın albümü var orda zor günler için. Onu oynat randevudan sonra sizin eve gelirim çikolata yeriz.
- Nerde bu İsmail YKnın albümü?
- Televizyonun altında olması gerekiyordu.
Birkaç tıkırtıdan sonra ofisimde İsmail YKnın "Allah belanı versin" şarkısı yankılandı. Ben işler daha ne kadar ilginçleşebilir diye düşünürken Zeynep denen kızın sesi duyuldu.
- Melis, ben Nutellalı cips yiyeceğim. Ayrıca sen gelince romantik saçma sapan birkaç film izleriz, Yağmur'u da çağırırım. Şimdi şu albümü dinleyip kafa bulayım.
Sonra poşet hışırtıları duyuldu ve Zeynep ağzının dolu olduğunu belli edecek şekilde konuşarak
- Görüşürüz hayatım, dedi.
Melis ise gözleri dolu bir şekilde,
- Ah benim canım arkadaşım. Senin psikolojin bozulmuş resmen. Bana bak mesela, sevgilim beni aldattığı kadınla evlendi, çocuklarının adını Melis koydu. Benim psikolojim hala yerinde. Ben sana yardımcı olurum, atlatırız.
- İyi de çocuk fobisi o yüzden oluşmadı mı sende? Her gördüğün çocuğa sevgilini hatırlayıp o yüzden saldırmıyor musun?
- Ya o başka konu hayatım, ben geleceğim o hayvanı unutacaksın tamam mı?
Kızın sevgilisine birkaç dakika boyunca hakaret ettikten sonra telefonu kapattılar. Melis burnunu çekerek koltuğa oturdu ve gözlerini bana dikti. Bense Zeynep adının bu aralar ne kadar sık karşıma çıktığını düşünüyordum. Evrenin bana bir oyunu gibi her yerde Zeynep ismini görüyordum adeta, Kutay'a duyduğum vicdan azabının bedelini bu şekilde ödüyordum sanırım. Üstelik bu seferki aldatılmış bir Zeynepti. Çok üstelemeyecektim ki Melis konuşmaya başladı.
- Görüyor musunuz Kerem Bey Kutay denen şerefsizin yaptığını. Sonra neden psikolojimiz bozuldu? Hep bu erkekler...
O gözlerini kocaman açarak konuşmaya devam ederken bütün sesler boğuklaştı, görüntü bulanıklaştı. KUTAY MI? Olabilir miydi? Yoksa yine mi bir rastlantıydı? İşte fırsat karşısına çıkmıştı. Sonra nazik olmasına önem göstermeyecek şekilde sözünü kestim.
- Zeynep Hanım dediniz değil mi? Onunla ayrı bir seans yapmam gerekiyor. Çünkü... sesi çok kötü geliyordu. Hak verirsiniz ki psikolojisi bozulmuş bir insanı öyle bırakmak istemem. Vereceği miktarı dert etmem Melis Hanım, arkadaşınızı buraya getirin.
Melis bana çocuğuna gururla bakan veli bakışı atarken "Teşekkür ederim Kerem Bey, çok düşüncelisiniz" dedi. "Çocuk fobinizin bu yüzden oluştuğunu bilmiyordum." dedim. "Ah, bir önemi yok ki. Zaten onu çoktan unuttum." derken gözleri bulutlandı, bu sözüm üzerine konuşmayı dinlediğimin farkına bile varmadı ve seansı çok daha az konuşarak bitirdi.
xxx
(Zeynep'in ağzından)
Üçüncü cips paketini açarken kapı çalındı. Dalgınca içeri giren Melis'e baktım, yine gökkuşağını andırıyordu. Sonra gülümsemeye çalıştım ama dudaklarım tersi yönde kıvrıldı ve ağlamaya başladım. "Ah benim bahtsız yavruum... Ben sana dedim değil mi o adamdan hayır gelmez diye. Ama yook, sendeki keçi inadı var ya."
"Ya Melis Allah aşkına, teselli mi veriyorsun ağlatıyor musun belli değil. Benim telefonuma şu İsmail YK şarkısını atsana. Kutay arayıp duruyor, telefon müziğini o yapacağım."
Melis öğüt veren teyze bakışlarını üzerimden eksik etmeden cıkcıkladı ve şarkıyı bana kendi telefonundan attı.
"Telefonuna bu şarkıyı yükledin mi gerçekten Melis?"
"Ah Zeynep, çok şükür şu an psikolojim yerinde ama psikolojimin bozuk olduğu o günlerde bu şarkılarla kafa buluyordum."
Melis'e gözlerimi devirip kumandayı elime aldım. Bir yandan da söyleniyordum.
"Psikolojinin düzeldiğine emin miyiz?"
Melis bakışlarına bir yenisini daha ekleyip bana topunuzu keserim, diyen mahallenin amcası gibi baktı. Ah, Yağmur gelseydi de aklı başında bir arkadaşım bana destek olsaydı. İyi insan iç sesin üstüne gelirmiş, sözü için yaratılmıştı sanki Yağmur. Çalan zile karşılık ayağa kalkıp kapıyı açtım. Yağmur'un gözleri beni görünce adeta yerinden fırladı.
"Zeynep, bu halin ne kızım?"
"Depresyona girdi de kendileri." Melis'e "depresyona girmekte haklıyım ama." bakışı atıp Yağmur'a sarıldım.
"Gel oturalım yavru keçim benim. Bu şarkı da ne, Melis böyle mi sakinleştiriyorsun Zeynep'i?"
Yağmur bana yavru keçim diye seslenirdi, bunun altında keçi inadım ile ancak bir yavrunun sahip olduğu tecrübe ve saflığa sahip olmam yatıyordu. Yağmur sinirli bir ifadeyle müziği kapatıp cipsleri mutfağa götürürken Melis somurtarak onu izledi. Sonra Yağmur Melis'e hafifçe gülümseyip "Gel buraya deli kızım, gel inatçı keçim. Biz birbirimize yeteriz. Varlığıyla yaşamaya başlamadın Zeynep, yokluğuyla da ölmezsin o öküzün." dedi. Uzun bir süre sarıldıktan sonra "Kızlar." dedim cılız bir sesle. "İyi ki varsınız." O akşam üç kız yüzlerimizde sıcak bir gülümsemeyle sabaha kadar konuştuk. Çocukluk anılarımızı, ilk aşklarımızı, şaşkın hallerimizi... Ve yine o akşam, erkeklerden bir süre uzak durmaya tekrar yemin ettim. Kız kızayken yüzümde beliren hep gülümsemeydi. Ve bu halimle çok daha mutluydum...
xxx
"Hadi Zeynep, kalk randevun var."
"Hıhı, geliyorum Melis ben sen git..."
"Zeynep, hadi dedim! Sanki bilmiyorum uyuyacağını. Bak geç kalacaksın! Çocuk gibi davranma."
"Of, Melis hala çocuğum ben... Git başımdan."
"Çocuksan sana saldırabilirim o zaman Zeynep Hanım."
Melis beni gıdıklamaya başlayınca kahkahalar havada uçuştu. Uyku bırakmadı hanımefendi! Pazar sabahı erkenden randevu almak hangi akla hizmetse artık... Evet, psikolojimi toparladım ama Melis beni psikoloğa götürmekte kararlı. Ayrıca bu Kerem Bey'in özel ricasıymış. "Ya beni pazar sabahları psikoloğa götürürseniz psikolojim zaten bozulur. Siz uyumama izin verin, düzelirim." dedim zamanında o iki dostum olacak cadıya. Ama Yağmur da Melis de bir psikoloğun şart olduğunu söyledi durdu. Melis ruj koleksiyonuna göz gezdirip koyu mor ruju eline alırken bir an süslenmeyi düşündüm. Evet, ben makyajdan pek hoşlanmazdım ama bir anlık içimden geldi. Melis, ben onun eyeliner ve rimelini ödünç aldığımda bana yaramazlık yapmışım gibi bakıp gülümsemeyi unutmadı tabi. Saçlarımın buklelerini düzgünleştirmek adına maşayla üzerinden geçtim. Çiçekli bir bluzle açık pembe pantolonumu giydiğimde kendime aynada şöyle bir baktım. Ağlamaktan şişen gözlerim birkaç günden sonra normale dönmüştü ve makyaj yüzümdeki depresyon izlerini tamamen yok etmişti. O klasik "Ben hazırım." cümlesini kurduğumda Melis bir ıslık çaldı. "Oo çok güzel olmuşsunuz Zeynep Hanım. Kime hazırlanıyorsunuz böyle?" Depresyonun etkisinden çıkmasam Kutay'ı hatırlayıp ağlamaklı olurdum ama bu lafa sadece kıkırdayıp "Kimse bana layık olamaz, onu söyleyeyim yalnız." demekle yetindim. Melis'le beraber dışarı çıkarken günün sürprizinden haberim yoktu tabi.
×××
Melis büyük bir ofise açıldığı belli olan o büyük kapıyı tıklattı. İçerden neşeli bir erkek sesi duyuldu. "Girin."
Gülümseyerek içeri girdiğimde donup kaldım sonra geri geri yürüyüp odadan çıktım. Melis irileşen gözlerime telaşla bakıp "Ne oluyor?" dedi.
"Melis, bu o!"
"O kim, Zeynep?"
"Kutay'ın beni aldattığı gece mekanda bulunan diğer arkadaşı. Ben tokadı patlattığımda bana şaşkınca bakan o gözlerin sahibi."
Melis de önce bir şaşırdı ama sonra neşeyle şakıdı.
"Zeynep, Kerem Bey görüp görebileceğin en iyi psikolog. Belki seni hatırlamıyordur bile, hem olayın onunla alakası olmaya da bilir. Bence ön yargıyla yaklaşmayalım, ha?"
"Melis, ne ön yargısından bahsediyorsun? Ben o psikoloğun gözlerine her baktığımda o geceyi hatırlayacağım. Gidelim burdan, lütfen..."
Melis anne şefkatiyle beni kollarının arasına alırken yanımıza gelen Kerem Bey'e açıklama yapmakla meşguldu. Kerem denen adamsa ısrar ediyordu.
"Bakın ben Zeynep Hanım'ı hatırlamıyorum bile. Ben yalnızca Kutay'ın partisine gelmiştim ama işlerin böyle gideceğini bilemezdim, inanın sadece yardımcı olmaya çalışıyorum. Zeynep Hanım ayrılma evrelerini atlatana kadar gözetim altında olmalı."
Boğazımı temizleyip öfkeyle konuştum.
"Merak etmeyin Kerem Bey, beni gözetim altında tutacak arkadaşlarım var. O Kutay denen adamla ilişiği olan herhangi bir insanı görmeye tahammül edemiyorum. Bu süreci zorlaştırmayın."
Ben konuşurken tam gözlerimin içine baktı ve anlayışla gülümsedi.
"Pekala, siz buna tam olarak karar vermeden önce tanışalım. Lütfen oturun. Ne istersiniz? Çay, kahve?"
Melis beni koltuğa oturturken direnmedim. İşin ilginç yanı genelde bütün olaylara tepkili yaklaşan tarafım içten içe bu seansta kalmak istiyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 19, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin