Yaşım On beş
09.06.2007
Kavurucu güneşin altında oturmuş test kitabı çözüyordum. Tüm öğlen vaktimi belli belirsiz bir köprü üstünde geçirmeyi planladım ve aynen öyle yaptım. Yavaştan güneş batmaya başlamıştı. Kafamı test kitabımdan kaldırıp havaya baktım. Gökyüzü maviliğini kaybetmiş, mor ve turuncu renklerine bırakmıştı.
Tekrardan kafamı test kitabıma gömdüm. Telefonumun çaldığını işittiğimde o yöne baktım. Ekran da yazan Yeğen ama delisi yazan yazıya güldüm. Elime alıp çağrıyı cevapladım. "Efendim?" Ne yani? Siz direkt efendim diye açmıyor musunuz çağrıları?
"Mila, annem ne zaman geleceğini soruyor." Hayır, hayır, ismim mila değil, Milena adım bu. M: Ticarete yatkınlık, İ: Kırılgan, L: Sanatsal yeteneğe sahip, E: Sıkıntılardan kurtulmak için mücadele eden, N: Sağduyulu, A: Atılgan-enerjik. İsmimin tam olarak anlamları bunlar. Tam uymasa da bazıları bende olan özellikler olduğunu herkes bilir.
Yeğenimle aramda beş yaş var, yeni yeni konuşmaya başladığı zamanlar bana Mila dediği için şimdi de öyle demesini istiyorum. "Bir buçuk saate gelirim. Misafirler ne durumda?" Elimde tuttuğum kalemi kalemliğime koydum.
"Daha buradalar, gittiklerinde ararım seni." Tamam demiş telefonu kapatmıştım. "Küçük bir kız ıssız bir yerde bu şekilde oturuyor. Hımm." Tanıdık olmayan bir ses duyduğumda irkilip ayağa kalktım. Dudağının kenarı kandan kurumuş sağ kaşı patlamış bir genç duruyordu karşımda. Benden büyük olduğu aşikardı. İki elimi yumruk yapıp sol ön sağ arka yapıp yumruk pozisyonu aldım.
Beni baştan aşağıya süzüp güldü. "Sakın bana bulaşma, aşiret kızıyım bela olurum sana!" bu sefer daha çok gülüp üzerime yürüdü. "Öyle mi... sen aşiret kızı bende mafya oğluyum kapışsak hangimiz alırız?" Kaşlarımı çattım. "Uzak dur benden, yaklaşayım deme sakın!" Ellerini arkasında bağladı. "Sana bir şey yapacağımı mı söyledim?" Diliyle ağzının kenarındaki yarayı yaladı.
"Her zarar verecek olan önceden haberin olsun sana zarar vereceğim demiyordur. O yüzden polis çağırmadan git buradan." Beklemediğim bir şey yapıp merdivenlere oturdu. Etrafa bakıp tekrardan o şahsa döndüm. "Duymuyor musun? Git buradan, polis çağırırım!" Merdiven başında olan krakerimden bir tane alıp ağzına attı. Dudağının kenarı acımış olmalıydı ki yüzünü ekşitti.
"Burası babanın malı mı?" Yerde olan eşyalarımı alıp başında dikildim. "Kaba ve görgüsüz. KVG yakıştı sana. Bak, burada önce ben oturuyordum sonra sen geldin ayrıca beni de rahatsız ediyorsun." Beni takmayıp biraz öne eğilip düşmüş defterimi yerden aldı. "Milena Savaşçı. Güzel isim, melez misin?" Kaşlarımı çatıp sesimi yükselttim. "Ya bela mısın?! Gitsene! Hem sana ne melez miyim değil miyim? Sapık mıdır nedir?" Elinde olan defterimi alıp yüzüme düşen damlayı elime aldım. Yağmur yağmaya başlamıştı. "Al işte, yağmur yağmaya başladı. Al senin olsun köprü. Ben gidiyorum." Eteğimin ucunu tutmuş olmalıydı. Hareket edemiyordum. O tarafa dönmeden konuşmaya başladım.
"Eteğimi bırak, cidden polis çağıracağım." Dinlemedi sinirle arkamı döndüm ve eteğimi tutmadığını, merdivenlere sıkıştığını gördüm. Ona baktığımda dalga geçer gibi bana bakıyordu. "İnsanlık hali, ne var yani?" Yağmur şiddetlenmeye başlamıştı. Yağmur damlaları yüzünde olan kan izlerini temizliyordu. Arkamı dönüp yürümeye başladım.
"Gökyüzü de ağlar mı sence?" Sorduğu soru ile duraksadım. Arkamı dönmeden cevapladım. "Herkes gibi ağlar." Derin nefes alıp verdiğini işittim. "Ağlamak kadar saçma bir şey yok, güçsüzlüğü simgeler." Kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Ne demek güçsüzlüğü simgeler? Alakası bile yok, nasıl ağaçlar ilkbaharda kendisini yeniliyorsa bizde içimizi döküp yenilememiz gerekir." Bana döndü. Biz ağaç mıyız?" Kaşlarımı çattım. "Kaba, görgüsüz ve cahil, KGVC" kafamı salladım ve oradan uzaklaştım. Yağmur daha fazla hızlanmadan bu ıssız yerden uzaklaşmak istedim. Yanlış bir yola girdiğimi fark etmeden koştum. Çıkmaz sokağa girdiğimi ve çok fazla ses çıkardığımı fark edince gerisin geldiğim yöne döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı İplik
ActionKüçük bir karşılaşmanın kaderimin değiştireceğini nereden bilebilirdim ki? "Bir Japon inanışına göre kaderleri birbirine bağlı iki insanın serçe parmaklarında birbirlerini çeken bir kırmızı iplik varmış." Bana dalga geçer gibi güldü. Küçük bir aşi...