"Sesimi duyan yok mu? Lütfen biraz suya ihtiyacım var" diye seslendim. Ama burası çok ıssız bir yerdi. Buraya çok fazla gelip giden olmazdı. Yaz ayları buralardaki topraklar kupkuru olur ve Nisan Yağmurlarına muhtaç yaşardık. Ben bir Papatyayım.Yanlış algılamıyorsun evet. Hani şu yapraklarına "Seviyor, sevmiyor" diye sorduğun ve sonra da tek tek kopardığın. Sen aşkı benim kopardığın dallarımda ararken ben burada su arıyordum. Biraz su için kendimi yırtmaktan geri kalmıyordum. Benden biraz daha uzakta gölgede kalan arkadaşım da var.
"Zavallı Papatya kimse seni duyamaz" demeye devam ederek gülüyordu. Sen beni duyuyorsun değil mi? Duyduğunu söyle yoksa ağlarım. Neyse. Ben çok yalnızım. Yine rüzgar esiyor. Ufacık rüzgar benim boynumu kırarcasına bükebiliyor biliyor musun?
Tabii bilirsin! Sen de boynumu koparıp başına taç yapmıştın unuttun mu? Ben unutmadım. Sen değil miydin çok güzel duruyorum diye başına süs eden beni?
Hatırlamana sevindim. Bu aralar hatırlanmaya ihtiyacım var benim.
Bir kedi geldi az önce yavru kedi. Benim gibi minicik o da. Ellerim kollarım olsaydı sarılırdım ona. Bana kimse kucak açmadı ben sana açayım derdim.
O kedi rüzgarda başım titreştiği için başıma pençe attı haberin var mı senin?!
Tabii ki var neden olmasın? Sen kocaman ayaklarınla "Çimlere Basmayın" yazısını bile görmezden gelerek üzerimize basarken bir kedinin bana şiddet uygulaması mı sana koyacak? Hayır
Biliyor musun? Benim hiç arkadaşım yok. Yaban çiçeği benimle alay ediyor sadece. Kendisi gölgede diye canımı sıkıyor sadece. Yine birileri gelip tıpkı kardeşlerimi kopardığınız gibi beni de sökecek topraklarımdan. Köklerim kupkuru biliyor musun?
Tabii ki biliyorsun! Yağmurlar azaldı artık havalar size bile bunaltıcı gelirken bunu neden bilmeyeceksin ki sen?!
Seni hep suçluyorum diye kızıyorsun bana değil mi?
Lütfen bana gönül koyma. Benim küçücük bedenim var. Kardeşlerim arasında en zayıf halka bendim. Eminim sende ailendeki tek zayıf halka olmanın acısını taşıyor olmalısın. Çok ağır değil mi?
Bazen kendime kızıyorum. Neden daha güçlü değilim diye. Sonra rüzgar kulağımda uğulduyor.
Evet benim de duyu organlarım var! Canlı olduğumu hazmet artık. Neden bana, bize hepimize cansız nesneler gibi bakıyorsun sen? Sana okulda hakkımızda her şeyi öğretmiyorlar mı?!
Sizin kirlettiğiniz havayı biz çekiyoruz ciğerlerimize. Sizin tükettiğiniz ağaçlar olmasa bugün defter, kitabınız olmayacaktı. Biz olmasak siz de olmazsınız. Ama bunu düşünmek size yazık. Siz bize hep zarar verdiniz. Kendi dünyanıza bile etmediğiniz kötü muamele kalmadı.
Beni ve arkadaşlarımı parfüm olarak kullandınız. Bizim güzel kokularımızı kendi kimyasal malzemelerinize kattınız. Bizi güzellik aracı olarak kullandınız. bakım ürünlerinizin içinde ezdiniz. Suyumuz çıkana kadar hemde!
Yine de size sesimizi çıkaramadık. Niye? Çünkü dilimiz yok!
Siz mükemmel yaratıldığınız için bize her türlü acıyı reva gördüğünüz için sorun olmadı size.
Biliyorum tüm kızgınlığımı sana dökmek istiyorum fakat belki de sen masum olabilirsin. Öyle değil mi?
Özür dilerim. Haddim olarak ve ya olmayarak dolaylı yoldan kalbini kırdım. Sana da "Onlar gibisin" dedim. Belki değilsin. Belki öylesin.
Ama bu neyi değiştirir? Ben küçük ben zavallı ben suya hasret ben toprağa mahkum. Ben bir Papatyayım.
Üzgünüm seninle yarışamam. Acını anlarım acın benim de acım sayarım. Ama sen benim yaşadıklarımı yaşama diyedir dualarım. Tek isteği su olan birinin çektiği acılardan ötürü sana yazdıklarını çok görme lütfen. Yalvarırım.
Benim de gözyaşlarım var. Nasıl sen herkesten saklarsın o yaşları ve yalnızca geceleri ağlarsın. İşte bende öyleyim. Yaban çiçeğine inat gülüyorum. Biliyor musun? Benim adım Gülya. İleride kızın olursa benim adımı koy diyeceğim.
Neden diye soracaksın? Sorsana hadi. Pekala sordun sayıyorum.
Siz insanlar bizler gibi polen ıvır zıvırıyla gelmiyorsunuz dünyaya. Acı çekerek başlıyorsunuz. Ağlıyorsunuz işte. Ingaa diye miydi neydi? Nereden mi biliyorum?
Dur onu da anlatayım. Bu ıssız yere yeni evli bir çift geldi. Kucağında kediye benzer minik bir şey tutuyorlardı. Ve o ağlıyordu. Annesi "Ağlama güzelim" dedi o zaman anladım. Sizler hep ağlayarak büyüyor muşsunuz. Evet ben çok şeyi bilen bir papatyayım.
Kızın olursa Gülya koy adını.Herkes ağlasın ama siz ona "Gülya" deyin Gül ya biraz gül ya! gibi. Sen sakın kızına bağırma olur mu? Annem bana hiç bağırmazdı. Sende bağırma olur mu?
Güzel anlaştığımıza göre söz verdin bana. Bende sana bir söz vereceğim. Bir gün seninle arkadaş olacağız. Sende söz ver lütfen:(
Sözüm söz dediğini duyar gibiyim. Tekrar görüşeceğiz arkadaşım
Denenmemiş bir hikaye yazmak istiyorum galiba:D Ben yine bir deneme ile geri döndüm. Çok değil bir kaç gün önce bir Papatya girdi rüyama. "Bana yardım et" dedi kaybolarak. Saçma sapan rüya deyip kapadım rüya defterini. Sonra aradan bir gün geçti. Yolda yürüyordum. Bir çiçekçinin yanından geçtim. Rüzgarlıydı hava ve iki çiçek vazosu düştü. Hemen yardım etmek için koşmak istedim. Fakat çok mesafe vardı. Gidemedim.
Oradan geçen kimse o kırılan vazoların içindeki çiçekleri kaldırmadı. Bu durum karşısında kayıtsız kalmak canımı sıktı tabii ki. Onlar da bizim gibi var edildiler! O anlık bir dürtüyle yukarıdaki satırları yazdım. Bu hikayenin devamı gelecek