Yeniden İstanbul'a dönmek.
İçi titriyordu güzel Yıldız'ın. O telefonu aldıktan sonra hayatı tepetaklak olan Yıldız için "Yas Dönemi" başlamıştı bile."Hoş geldiniz Yıldız Hanım" diyerek karşıladı evlerinde çalışan emektar Emine Hanım. Yıllar herkesten bir şeyleri hırsla söküp alırken Yıldız kapıda bekliyordu. Söz vermişti kendine. Bir daha girmeyecekti bu acı kokan eve. Gözleri nemlendi o yılların içine atlamıştı istemeden.
Annesi kapıya gelip sanki "Sallanıp durma kapı önünde. Gir hadi" diyerek kucak açacakmış gibi bekledi Yıldız.
Fakat annesi... Artık yoktu.
Sessizce çıkardı ayakkabılarını. İçeride konuşma sesleri geliyordu. Tanıdık bir sesle kendini kaybetti Yıldız ve kendini salonda bulması da bir oluverdi.
Akrabaları ziyarete gelmişti. Bu iyiye işaret değildi.
"Bakın kimler gelmiş! Bu bizim evini terk eden kızımız değil mi İbrahim?"diye sordu Hande Hanım. Kara gözlerini Yıldız'ın acılı mavi gözlerine dikerek baktı.
Hande Yücel Yıldız'ın annesi Elif Sönmez'in kız kardeşi idi.
İbrahim Bey'in eşi. İbrahim Bey eşi kadar acımasız değildi.
"Hoş geldin Yıldız" dedi gözlüklerini geriye iteleyerek.
"Biraz daha iyi misin kızım?" diye sorması ile Hande Hanım'ın öfkeyle şaha kalkması bir oldu. Cenaze evinde bulunduğunu unutan Hande Hanım konuşmaya başladı.
"Seni küçük orospu! Annen son nefesini verirken yanında durmayan sen! Şimdi mi geliyorsun! Sen git Ankara'ya! Siktir ol git! Senin yüzünden kardeşim öldü! Duydun mu!" diyerek Yıldız'ı kollarından tutarak tartakladı. Göz bebekleri korkudan kocaman olan Yıldız yutkunamıyordu bile. Teyzesi yakıp kül etmişti sözleriyle biraz önce.
"Yeter artık" dedi Güler Hanım. Güler Hanım (yengesi oluyor Yıldız'ın) Yıldız'ın elini tutup Hande Hanım'ın kıza zarar vermesine engel olmak ister gibiydi.
"Yeter Hande! Bu kız da acı çekiyor. Gör artık! Nasıl Tülay senin ailen ise Tülay bu kızın annesi! Hangisi daha acı sence? Anneni mi kaybetmek? Ya da babanı? Bu kız her ikisini de kaybetti!" demesiyle hıçkırmaya başladı Hande ve dönüp Yıldız'ı izledi. Tek kelime bile etmeden bahçeye çıktı. Çıkarken kapıyı çarpmayı da ihmal etmemişti.
"Teşekkür ederim" dedi Yıldız Güler Hanım'a. Sesi titremişti. İbrahim Bey elinde su bardağı ile yanına geldi genç kızın.
"Teyzenin kusuruna bakma kızım. Biliyorsun" dedi İbrahim Bey. Elini kızın saçlarına götürüp okşadı. O anın büyüsünü bozmak istemeyen Yıldız hayal etti. Babası yaşasaydı böyle okşamaya devem ederdi saçlarını. Derin nefes aldı Yıldız. Salonda başka birilerinin de olduğunu o an fark etti.
Kemal Bey ve eşi Hülya Hanım da karşı tarafta çift kişilik koltukta Yıldız'ı incelemekteydi. Yıldız ayağa kalkıp o insanların yanına ilerledi. Hülya Hanım annesinin arkadaşı olmakla beraber Yıldız'ın arkadaşının annesi oluyor kendisi.
Kollarını Hülya Hanım'ın boynuna doladı ve içli içli ağlamaya başladı.
****
Cenazenin ardından bir kaç gün geçmişti. Avukat Doğan Bey bırakılan vasiyet için hukuki işlemleri başlatmıştı bile. Yıldız dışında herkes bir işin ucundan tutuyordu ayakta durabilmek için.
Kapı zili çaldığında Yıldız koşup açtı. Sonra evden çıkmak için bahane bulup yalnız kalabilirdi. Bütün bunlar içinde kafasında bir soru dönüp durmaktaydı. Ali neden gelmedi?