Bugün erken uyandım, dudaklarım kurumuştu elimi yan tarafımda bulunan komodinin üzerine uzatıp suyumu yudumladım. Güneşin parlaklığı odamı aydınlatıyordu. Düşünün bir sabah uyanıyorsunuz ve geri kalan hayatınızın yeni başlangıcı için büyük adımları atacağınız günü kucaklıyorsunuz. Kendi kendime gülümsedim. Mimarlık şirketinde peyzaj mimarı olarak işe başlayacaktım. Heyecanlıydım, hatta heyecanın da ötesindeydi hissettiğim. Yıllardır hayalini kurduğum şirketti, insanı büyüleyen kendi içerisine çeken, farklı çalışma ortamına sahipti. Geç kalmamam gerekiyordu, fakat tüm trafik ışıkları geç kalmamı istercesine bana engel oluyordu. Neredeyse tüm ışıklarda durmuştum. Sinirlenmemen, pozitif olman gerekiyor Çılga, sakince nefes alıp ver, yavaş yavaş.. Ve müziği açıp, el hareketlerimle ritme uydum. Bir anda basılan korna sesiyle irkilip arabayı hareket ettirdim. Çok mu kaptırmışım kendimi? Oysa ki bir iki hareket yapıyordum ne olmuş yani. Yine mi kırmızı ışık? Yine mi yine mi yine mi birkaç kere yine mi yine mi tekrar ederek rap yapıyormuş edasıyla kendimi eğlendirmeye çalıştım. Tekrar bir korna sesi ile durdum, ışık yanmıyordu ve üstelik korna sesi yan tarafımda ki arabadan geliyordu. O tarafa doğdu bakınca benim hareketlerimi tekrar etmeye başladı. Allah aşkına komik miydi? Beni mi izliyordu? Ben de ona şakacıktan, inanamıyormuş gibi yaparak gözlerimi devirdim, sevimli bir şekilde, dilimi çıkarıp hızlıca oradan uzaklaştım. Hay hay dalga böyle geçilirdi işte. Beni sollayarak arabasını önüme kırdı, camdan elini çıkarıp durmamı işaret ediyordu. Başıma bela mı arıyordum, neden duracaktım ki. Aniden yavaşladı, az kalsın arabasına çarpıyordum. Beni bırakmayacağını, farklı bir yoldan ifade etmem gerekirse ondan hiç kurtulamayacağımı hissettim bir an, arabayı sağa çekip durdum. Arabasından inip bana doğdu yaklaşırken kapımı kilitledim, sonuçta sapık olup olmadığı belirsizdi değil mi?
Hiçbir şey olmamış gibi kibar bir şekilde camımı açtım.
"Buyurun beyefendi size nasıl yardımcı olabilirim zira arabanızı önümde durdurmanızda ki amacınızı hala çözememiş olsam bile sizi dinliyorum." dedim en sahte gülümsememle.
"Resmiyet öyle mi? Dil çıkaran bayandan şu anda böyle bir resmiyet beklemiyordum doğrusu." diye tısladı.
Sinirden dudağımı ısırıp, "Hala söylemiyorsunuz ve üzgünüm acelem var gitmeliyim."
"Bir dakika bakalım, önce sen özrünü diliyorsun."
"Çok beklersin," diye mırıldandım.
"Ne dediğini duyamadım, tekrar eder misin?"
Yaptığım hareketten beni sorumlu tutamazdı, sonuçta o başlatmıştı bunu. Omuz silktim.
Başımı uzatıp; " Bakın bayım, sizden dileyecek bir özrüm olduğunu düşünmüyorum, ama eğer özür dilemesi gereken birisi varsa aramızda bu kişi sizsiniz."
Adamın yüzünde oluşan ifadeden korkmamak mümkün değildi. Camdan başını uzatıp
"Söylediğin cümleyi duymamış sayıyorum, beni fazla bekletmeni tercih etmem. Şimdi, çabuk ol."
Geç kalmıştım, yapmam gereken tek bir şey vardı. Beynimin tüm yeşil ışıkları yandı. Kendimi gülmemek için zor tutarken, elime telefonumu alıp;
"Bayım dil çıkardığım için, özür dilerim." dedim.
"Bravo, işte böyle." dedi ve tam giderken..
"Bakar mısın ?"dedim.
Dönmesiyle birlikte fotoğrafını çekip sen de dilettiğin bu özür için gelip benden özür dileyeceksin deyip hızla oradan uzaklaştım. Kendini ne zannediyordu böyle. Yok yani anlamsızca yaptığı hareket neydi? Ama en kısa zaman da yaşayacağı çok güzel günleri olacaktı, beklemeliydi. Çılga'yı daha tanımıyordu. Yetişkin ama ruhu çocuk olan bir Çılga çok kısa sürede insanları deli edebilirdi. Sadece bekle diyerek kendi kendime gülümsedim. Sadece birkaç dakika içerisinde çalışacağım binanın önüne gelmiştim. Derin bir nefes alarak içeriye girdim.
"Çılga!" Aman Allah'ım, sonunda gelebildiğine, çok sevindim."
Bu Eymen di, aile dostumuzun oğlu. Benim de hiç sahip olamadığım abim. İnsanı etkisinde bırakan mavi gözleri, sarı saçları ve keskin, sert yüz hatlarıyla adeta büyüsü altına alıyordu. Yanaklarımı sıkarak " Masan şurası, çalışmak için vakit kaybedeceğini düşünmüyorum nunu, görüşürüz."
"Görüşürüz, bi- man." İngilizce alfabesinden etkilenerek ona taktığım lakaptı ey bi- man gülümserken bana öldün sen bakışı atmaya devam ediyordu. Her ne kadar öyle bakarsa baksın bana kıyamacağını biliyordum. Altı masa vardı bölümde, her birisi karşılıklıydı. Benim yerim tam ortada ki masaydı. Çalışanlar başını kaldırıp gülümseyerek bakmışlardı, hoş geldin'ler ve iyi dileklerini sunuyordu herkes.
"Hoş geldin, ben Buğçe, hayırlı olsun."
"Teşekkür ederim."
"Görünen o ki karşılıklı oturacağız, birlikte daha yakın olacağımız fırsatımız olacak demektir." diye devam etmişti gülümseyerek. Minik bir burnu, biçimli kalın dudakları. Açık kumral teni, aynı uyumlulukta gözlere sahipti Buğçe. Evet, içgüdüsel olarak hemcinsimi şöyle inceleme altına aldığım da dikkat çekici bir güzelliğine sahip diye geçirdim içimden. Beş dakikayı bulmayan bu kısa, sevecen karşılama gerçekten içten olmadığını bir hafta kadar sonra anlamıştım. İş hayatı tuhaf bir alandı, sanki birbirini alt etmek adına düzenlenmiş. Herkes birbirinin açığını kolluyordu. Bazı gruplar vardı mesela, şirket Eymen'lere ait olduğunu için benim de torpilli olduğumu düşünüp, benden uzak kalmayı tercih edenler. Buğçe bir gün öğle arasında aynı departmanda olduğumuz iki kişinin bulunduğu masada
" Herkesin birlik değil, yalnız başına ilerleyebildiğini öğrendim ben."
"Ne tuhaf ama neden böyle amaçları var ki insanları birbirleri ile daha büyük adımları atabileceğini herkes biliyor olmalı."
"Elbette biliyorlar, sadece kime güveneceklerini bilmedikleri için herkes yalnızlığı tercih ediyor." Diyerek devam etti Buğçe.
Sanırım haklıydı, kime güvenebilirdin. "Güven" öyle kolay kazanılan bir şey değildi neticede. Ama hiç güvenmemekte olmazdı. Denemeliydi bir söz vardı; " Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil."
Daha fazla konuşup gözümü korkutmak istemiyorlardı. Konuşma daha keyifli bir hal alsın diye herkes gündemden hayatında olan bitenden bahsetmeye başladı. İş yerimde ki bir haftam böyle bitmişti işte. Ama aklımda o şeytan bakışlı adam vardı, şimdi sıra ondaydı. Sinsice gülümsememi yakalamış olan Buğçe; " Hayırdır kızım, ne öyle gülüyorsun bir kötülük düşünmüyorsun dimi? " Buruşturmuştu yüzünü.
Beş dakika içersinde o gün başıma gelenleri hızlıca Buğçe'ye anlattım. Resmen karşımda gülme krizine girmişti. En son olarakta planımdan bahsedince;
" Kızım sen şeytana bile pabucunu ters giydirirsin." Derken eliyle omzuma vurdu. Sen söylediğin planı uygula, yardımım gerekirse hep yanındayım unutma diyerek göz kırptı ve işine koyuldu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rastlantılı Aşk
RomanceBir aşkı kaybetme korkusu sardığını hissettiğin zaman, bu histen dolayı aşkı kaybedersin. Korkuyla ellerini tuttuğum zaman, ellerimin artık hiç ısınmadığını fark ettim. Onunla vaktimi geçirdiğim zaman, hiçbir anımızı unutmamak için gözlerimi mümkün...