Tuhaf bir gün

48 3 2
                                    

Yerde yatan kişiye ve ondan sonra kanlı elime baktım. Başım beladaydı ama büyük ihtimal değmişti.

Hayatım boyunca sürekli bir sürü aptalca şey yapmıştım. Gerizekalının birine yumruk atmak onlardan biriydi.
Suç tamamen benim değildi, kendi kaşınmıştı. Disipline gitmeye hiç hazır değildim.
Gerizekalı dediğim ve sizi ıslak çorap gibi hissetirebilecek tiplere benzeyen (ismini unuttuğum) "arkadaşım" zaten varolmayan beyin hücrelerini kullanarak olayları anlamaya çalışıyordu. Beni tanımış gibiydi. En sonunda yavaş yavaş kanayan burnunu beyaz gömleğiyle sildi. Makyajı bozulmuş, kan çanağı gözlerinde korkuyla karışık saygı vardı. Panik olup ona yumruk atmamış olmayı dilerdim, az önce ben de bir kabadayı gibi davranmıştım. Ayağa kalkmasına yardım ettim. "Lezo dediğim için özür dilerim" dedi yalaka. Benle alay eder gibi söylemişti. Sözlerinin ağzından aşağı siyah zift gibi aktığını hissetim. O an okulda olmasak ve plastik mavi zemindeki tozlu kurumuş kan beni rahatsız etmese ona tekrar bir yumruk atacaktım. Neden kalkmasına yardım ettiğimi bilmiyordum. Şimdi ona ya defalarca özür dileyecek ya da yılın geri kalanı boyunca sınıftaki mallar benle alay edecekti. Arkadaşlarım vardı ama yine de beni ayıplayabilirlerdi. Kızlar tuvaletine gidip rahat rahat içimi boşaltmak istiyordum, sonra olanları arkadaşlarıma anlatırdım. Hiç bir şey söylemedim ve dönüp gitmeye başladım. "Nereye gidiyorsun ?" diye sordu. Dönüp baktığımda suratında bir gülümseme gördüm. Jelden parlayan siyah saçlarına ve vahşi gözlerine baktım. Çenesinden damlayan kana rağmen tatlı tatlı gülümsüyordu. "Tuvalete" dedim. Ağzım kurumuştu ellerim soğuktu ve terliyordu,ağlamak veya kusmak istiyordum. Tam o anda zil çaldı kurtuldum diye düşünürken "Hadi beraber gidelim" dedi. Daha adını bile bilmediğimi söylemeden tuvalete sürüklendim. Tuvalete girer girmez kapıyı kapattı ve beni tamamen görmezden gelerek yüzünü yıkamaya başladı. Hala gülümsüyordu "Beni hatırlayamadın değil mi" diye tükürdü. Konuşma biçiminden kızınca gülen insanlardan olduğunu anladım.
İlkokuldayken arkadaştık" dedim, tahmin ederek. Artık daha sakin hissediyordum, adrenalin beynimin arkasına bir hançer gibi saplanmıştı, kaçmak için hazırdım.

Onu zar zor hatırlıyordum. İlkokul tahminim burdan geliyordu Eskiden çok tatlı olduğunu hatırlar gibiydim. Neden beni sıkıştırmaya karar verdiğini bilmiyordum veya neden onu hatırlamadığım için kızgın olduğuna. Gömleğinin üstüne çantasından çıkardığı süveteri giydi. Aklıma hiç birşey gelmiyordu, sessizce çantasını incelemeye başladım.Belinin üstünde duran çanta eski ve tozluydu. Bir antikacıdan alınmış ve sonra çöpe atılıp eski sahiplerine duyduğu öfke ile canlanıp sürünerek kendini kurtarmış gibi gözüküyordu. Çantanın üstündeki plastik kartta mavi keçeli kalemle yazılmış bir isim vardı "Gamze". Çantanın üzerinde yaptığım bu aşırı detaylı gözlem biri beni omuzlarımdan tutup sallayınca bitti. Neredeyse burnunu kırdığım kız sıkılmış bir surat ifadesiyle bana bakıyordu. Gergin havayı rahatlatmak için "adım Aysel" dedim. N.B.K.K hiçbir şey söylemedi. Yavaşça bana baktı,surat ifadesi beş yıldır dersi dinlenmeyen öğretmenlerinki gibiydi. Burnundan sızan kan tuvaletin loş sarı ışığında siyah görünüyordu. İlk akmaya başladığında kırmızı olduğuna emindim. Bu olaylar hiç hoşuma gitmemişti. Elini yüzünü yıkadıktan sonra benimle alay etmesini ve sakince dövmesini bekliyordum. Normalde olduğu gibi. Bu hiç hoşuma gitmemişti, kız hala bana bakıyor yemeğini inceleyen bir yırtıcı gibi beni inceliyordu. Tamamen farklı davranıyordu, koridorda beni köşeye sıkıştırıp lezbiyen diyen gerizekalı kızdan tamamen farklıydı. Hatta tam yumruk attıktan sonra beni dövmeye tuvalete sürükleyen kızdan da farklıydı. Beni korkutmak için rol yaptığını düşündüm. Belki az sonra arkadaşları kapının arkasından çıkacak ve benim az sonra panikten ağlamaya başlayacağım suratımın fotoğrafını çekeceklerdi. Bunları düşündükçe ne kadar saçma olduklarını farkettim, zil hala çalmamıştı. Kızın kanı hala burnundan damlıyordu, birazı eline bulaşmış bileğine kadar fırça darbesi gibi uzun bir yol yapmıştı. Rengi bileğinin üstünde incelmesine rağmen dipsiz bir kuyudaki su kadar siyahtı. Işığın oyunu olmadığını düşünmeye başlamıştım ya bir hastalığı vardı ya da ben hayal görüyordum. Bunun gerçek olmamasını istiyordum. Ben bunları düşünürken o omuzlarıma tutunuyordu. Damarlı ,büyük gözlerinin içine bakınca karanlık ve öfke gördüm. Amacı bakışlarından anlaşılmıyordu.
"Sonra konuşuruz" dedi. Başımızın üzerindeki lamba patladı.
Tüm bu zaman aynada dalgın dalgın kendime baktığımı farkettim. Uzun, bakımsız saçlarımı ve çökmüş gözlerimi inceledim, okul üniformam her zamanki gibi rahatsız ve kırışıktı, herşey normal görünüyordu. Az önce tuhaf bir rüya gördüğümü umuyordum.
Yüzümü yıkamak için ellerimi musluğun paslı kulbuna uzattım ve bileklerimdeki siyah el izlerini gördüm.

Geçmişten GelenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin