Bileğiminden dirseklerime kadar uzanan ve ne kadar sert yıkasam da çıkmayan izler az önce karşılaştığım kızın gerçek olduğunu işaret ediyordu. Sessizce yansımama bakmaya devam ettim. Ben ne kadar hatırlamasam da küçük karşılaşmamız sırasında olmuş olmalıydı. Bu olay imkansızdı, ya o tuhaf kızı hayal etmiştim, ya da başıma açıklanmaz bir olay gelmişti. Büyük ihtimal tamamen delirmiş ve tüm bunları hayal etmiştim. Yavaşça tuvaletten çıkıp kafamı toplamaya karar verdim. Rüyada gibiydim. Yerler tamamen temizdi. Hiçbir iz yoktu, en ufak leke veya hafif bir kırmızılık (siyahlık?) bile.
Yıllar boyunca bağımlılık derecesine kadar böyle konularda herşeyi ama herşeyi okumuştum. Ecrin diye bir arkadaşımla beraber, genelde internetten edindiğimiz küçük bilgiler sayesinde bu konuların, tuhaflığın ve imkansızın uzmanı olmuştuk. En azından belli bir seviyede. Gerçek olmadıklarını biliyorduk. Birlikte saçmalıklarına gülerdik. İyi arkadaşlardık. Günün birinde konuşmayı bırakmıştık sonra aramız açılmıştı. Belki ona bunu anlatırdım, çünkü az önce olmuş olay beni neredeyse ağlama derecesinde korkutmuştu ve bana inanabilecek birine bu olayları anlatmak istiyordum sınıftan arkadaşlarım vardı ama onlarla paranormal şeyler hakkında konuşmayı sevmiyordum. Utanç vericiydi. Ecrin'le de iki yıldır konuşmamıştık ama bana inanma ihtimalı en yüksek olan insan oydu. İki yıl üzerinde ilgi alanlarımın saçma olduğunun farkına varmıştım. Önce araştırma yapmaya karar verdim. Ne kadar itiraf etmek istemesemde ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Sadece yumruk kısmını sınıftan birine anlatıp kızı tanıyıp tanımadıklarını sormak ve ondan sonra Ecrin'i aramayı planlıyordum. Hayatımda belki ilk defa heyecanlı birşey oluyordu, kızın ismi büyük ihtimal Gamzeydi ve hafiften tanıdık geliyordu, etrafta hiç görmemiştim. Olayların üzerinden geçmek yavaş yavaş paniğimi azaltmıştı. Aklıma programa bakmak geldi ama telefonumun nerede olduğunu bilmiyordum, belki tuvalette bırakmıştım. Kapıyı çalarak şimdi çok daha tehditkâr görünen tuvalete girdim, içerde kimse yoktu. Hatta az önceki olaylara dair bir iz veya ufak bir damla bile uçup gitmiş gibiydi. Hayal gördüğümden emin değildim, Bir umut gerçek olabileceğini düşünüyordum. Tuhaf bir şekilde uykuluydum. Temiz, açık yeşil tuvalet kapıların yanından ağır ağır yürüyerek dikkatle etrafa baktım. Telefonum yerde duruyordu, üzerinde siyah izler vardı. Dikkatlice yerden kaldırdım ve ölü bir hayvan tutar gibi yüzüme yaklaştırmadan inceledim. Üzerindeki izleri silmek istemiyordum. Bazen kendiliğinden kapansada işimi görüyordu, tam oturmayan ucuz mavi kabı hafif gevşemiş ve ekranında küçük çizikleri vardı, onun dışında bir sorunu yoktu, annemin eski telefonunu kullanıyordum en az üç yıllıktı.
Rehberimi açıp bu olayı eski arkadaşıma anlatmaya karar verdim, bu tür olayları açıklayabilen biriydi, ayrıca onunla konuşmak için bir mazeret arıyordum. Aşağı sürükleyip Ecrin ismine dokundum. İki çalıştan sonra kapattım. Onu aramak için saçma bir sebep gibiydi. Telefonu açar açmaz "hey az önce aşırı tuhaf bir olay oldu, iki yıldır konuşmuyorduk, bu arada, adımı hatırlıyor musun?" demek mantıksızdı. Eve gidip bu günü unutmak istiyordum.
Zil çaldıysa da ben farketmemiştim. Telefonumun saati sürekli kurcaladığımdan yanlıştı ve en üst katta sadece soyunma odası ve alt kattakinden daha eski tuvaletler olduğundan etrafta kimse yoktu. Biraz daha oyalanmaktan zarar gelmezdi, zaten geç kalmıştım. Telefonumu çıkarıp siyah kan üzerinde arama yapmaya başladım. Aldığım sonuçlar konuyla tamamen alakasızdı, daha derin araştırma yaptığımda birkaç korku hikayesi ve daha iğrenç şeyler de buldum. Kanı tamamen siyah yapan bir hastalık yoktu yani ışığın oyunu olma olasılığı yüksekti, yine de tam doğruyu bulmuş gibi hissetmiyordum. Belki bana bir şaka yapmıştı veya başka bir olay meydana gelmişti, bu konu uzun uzun düşünmeye değmezdi. Yine de araştırma yapmaya devam ettim. Uzun bir zaman telefona bakmış olmalıydım büyük ihtimal ders başlamıştı.
Saati öğrenip derse gitmem lazımdı. Merdivenlere doğru ilerledim, aynı zamanda arkaplanıma bakıp dersi öğrenmeye çalışıyordum ama hareket ederken zordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Öğretmenlere söylersem yumruk attığım için başım belaya girebilirdi, kimsenin bana inanmama ihtimali de vardı, ne de olsa kız anında ortadan kaybolmuştu. Hiçbir kanıtım yoktu. Kızın adının Gamze olabileceği dışında hemen hemen hiçbir şey bilmiyordum, ayrıca öğretmenlere göre ben yumruk attıktan sonra o kızın (Gamze'nin) şikayette bulunması daha mantıklıydı. Çenemi kapalı tutmak en iyi seçenek gibiydi.
Aşağı inmek üzereyken, arkamdan bir kapı kapandı. Hızla başımı çevirdim, koridor tamamen boştu. Büyük ihtimal okul görevlilerinden biriydi, böyle düşünmeme rağmen uzun bir koridorun ışıkları kapatmış bir çocuk gibi hızla aşağı indim. Etrafta kimse yoktu, sınıfların kapıları kapalıydı. Telefonumu çıkarıp ders programına baktım, tam olarak saati bilmiyordum ama büyük ihtimal din dersindeydik. Din dersi hemen hemen her zaman boş geçerdi, yine de kırk yılda bir ders işlerdik. Geniş, bu katta eskimiş pembe rengi olan plastik kaplı koridordan geçtim. Koridorun sonuna ilerlerken olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordum. Tüm sınıfların kapısı kapalıydı, benim sınıfım da dahil.
Dikkatle üzerinde D şubesi yazan kapıyı açtım. Sınıftan birkaç kişi genel yönüme baktı, onun dışında fazla dikkat çekmemiştim. Öğretmen etrafta değil gibiydi ve sınıfın çoğu içerdeydi. Güvenlik yüzünden boş derslerde dışarı çıkamıyorduk. Çıkarsak bile büyük gruplar halinde dolaştığımız için çok dikkat çekiyorduk. Yakın arkadaş diyebileceğim kimse yoktu. Bu olayları anlatabileceğim birilerinin olmadığı anlamına geliyordu. Zaten fazla arkadaşım yoktu. Birileri lezbiyen olduğuma dair dedikodu yaydığı için kimse bana fazla yakın olmamıştı. Özellikle kızlar, onlara aşık olmamdan korktukları için. Çantamdan kulaklıklarımı aldım ve sınıftan ayrıldım, koridorun en sonuna kadar ilerledikten sonra beni kimsenin duymayacağını umarak Ecrin'i aradım. Tuvalette kimse yoktu. Uzun süre bekledikten sonra hala cevap vermemişti, numaramı silmiş olma ihtimali bile vardı. Her çalışta gittikçe daha çok daralıyordum. Tuvalette olmak beni hafiften rahatsız etmeye başlamıştı.
Telefonu kapattım, beklemekten başka birşey yapabilecek gibi hissetmiyordum. Yavaş yavaş kulaklıklarımdaki düğümleri çözmeye başladım. Telefonla birlikte gelen ve asla yerine oturamayan kulaklıklardı bu kulaklıklar. Annem hiç kullanmamıştı. Telefonumda en az beş yüz tane şarkı olmalıydı, artık çok seyrek müzik dinlesemde hiçbirini silmemiştim.
Sınıfa doğru ilerlemeye başladım, telefonum elindeydi. Sınıfın kapısını gerektiğinden daha hızlı açarak, yerime oturdum. Telefonumda yapacak fazla birşey olmadığından sınıfın hemen hemen heryerini kaplayan afişlere ve internetten alınmış, ilk bakışta komik yüz bakış sonra sıkıcı ve rahatsız edici gelen fotoğrafları inceledim. Sınıfın tam ortasında oturduğum için bazen çok dikkat dağıtıcı olabiliyorlardı. Öğretmen masası pencerelere yakın olan tarafta duvara yapışma derecesine kadar itilmiş ve sandalyesi kayıptı.