"Yakışıklı çocuk, esas oğlanın yanına yaklaşır." diyerek Jisung'un yanına oturduğumda solgunca gülümseyerek bana doğru döndü. Karşımdaki manzara karşısında kaşlarım kendiliğinden çatılırken boğazımdaki yumru kendini belli ediyordu.
Jisung, kufeya çiçeğimle eş zamanlı olarak soluyordu.
Kaşlarımı çattığımı gören Jisung hafifçe kıkırdadı ve elini yorgunca kaldırıp kaşlarımın ortasına koyup düzeltiyormuş gibi yaptı. Kaşlarım Jisung emir vermişçesine eski haline geri dönerken bakışlarım yumuşamıştı bile.
"Ve esas oğlan, yakışıklı çocuğun kızmasına izin vermez." dediğinde kendi dediğine kıkırdadı. Ona tebessüm ederken gözüm bizi izleyen Felix'e kaydı. Felix gülümseyerek bizi izlerken bana göz kırpmıştı. Tebessümüm genişlediğinde ise bir aydır konuştuğum çocuğa baktım ve hafifçe iç çektim.
Çiçek oğlan bana baktığında "İlaçlar Minho, çiçeklere zehirdir ilaçlar." diye mırıldandı. Dediği şeyle anında hafifçe yerimde doğruldum ve "Ne demek oluyor bu?" diye sordum.
Jisung hafifçe kıkırdadı ve "Sakin ol, dolabında bir ilaç gördüm. Solan çiçeğine yakın koymuşsun. İlaçlar çiçeklere zararlıdır Minho." diyerek sakince açıklama yaptı.
Derin bir nefes verdiğimde ise "Fark etmedim ama haklısın. Ayrıca benim çiçeğim daha solmadı, neden solmuş diyorsun?" diye sordum yalancı bir kızgınlıkla. Jisung ellerini teslim olmuş gibi havaya kaldırdığında "Tamam bir şey demedim ama yakında o olacak! İyi bak çiçeğine." dedi.
Elimi silah şeklinde tutup Jisung'u göğsünden vuruyormuş gibi yaptım. Jisung acıyla göğsünü tutuyormuş gibi yaparken "Esas oğlan yakışıklı çocuk tarafından vuruldu!" diyordu.
Ona gülerken o da sesli bir şekilde kahkaha attı ve küçük oyunumuzu sonlandırdı. Gülüşüm yerini tebessüme bırakırken Jisung hâlâ kahkaha atıyordu. "Güzel." diye mırıldandığımda gülüşünü azalttı ve "Nedir güzel olan?" diye sordu.
Gülümsedim ve "Gülüşün diyorum, çok güzel." dedim parlak gözlerine bakarak. Gözleri ışıltısını korurken hafifçe gülümsedi ve "Esas oğlanın kalbi hızlanıyor, yapma." dedi kızaran yanaklarıyla.
Karşımdaki tatlı görüntü içimi ısıtırken yanaklarıma vuran ısı kendini yeterince belli ediyordu. Çalan zil sesi beni kendime getirirken hafifçe ayaklandım ve yerime doğru ilerledim.
En arka sırada yerimi alırken Felix'in dalgın bir şekilde önündeki sıraya düşünceli bir şekilde baktığını gördüm. Ağzımı açıp ne olduğunu soracakken bakışlarını sırasından alıp Jisung'a çevirdiğini gördüm. Düşünceli bir şekilde ona bakarken derin bir nefes aldı ve tekrardan önüne döndü.
Hafif yana doğru eğildim ve Felix'e bakıp "Ne oldu?" diye sordum. Daha hoca gelmediği için rahatça konuşabiliyorduk. Felix dalgınca bana baktı ve "Ha?" diye sordu kaba bir şekilde. Tepkisine kıkırdadım ve "Dalgın görünüyorsun Felix, ne oldu?" diye sordum.
Felix beni geçiştirircesine "Bir şey yok Minho." dediğinde kaşlarımı çattım ve anlatmak istemediğini düşünerek daha fazla üstelemedim. Zaten sınıfa giren hocayla da yerime sinmek zorunda kaldım.
Anında bize arkasını dönüp tahtadan bir şeyler açarken kulaklığımı tek kulağıma takıp kısık sesle bir şarkı açtım. Melodiye odaklandığım sırada önümdeki deftere kısa bir bakış attım ve fazla boş durduğuna kanaat getirdim.
Buraya bir çiçek ve bir cennet çok yakışırdı.
Kalemi elime aldığım sırada elim kendiliğinden deftere gitti ve ne karalayacağını biliyormuşcasına hareket etmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oleander, minsung
Fanfichan jisung, çiçek gülüşlü bir çocuktu; lee minho ise en çok zakkum çiçeğini severdi. fakat han jisung, cehennem çiçeği olamayacak kadar güzeldi. -angst- -minific?-