DOMATESLİ MAKARNA

5 0 0
                                    

   Boğazımdaki boşluktan içime dolan soğuk havayı çantamdan çıkardığım ince boyunlukla daha az bir seviyeye indirerek aynı zamanda yürümeye başladım. Bütün gün yorulan bacaklarım bedenimi taşımaktan yorulmuş, şeker dağıtılırken sabırsızca bekleyen çocuklar gibi dinlenmeyi bekliyordu. Her perşembe olduğu gibi bugün de eve gitmeden önce gitmem gereken bir yer vardı. Ofise on dakika uzaklıkta olan otobüs durağına yürümeye başladım. Yürüdüğüm yol boyunca kulağımdaki müzik beni bir miktar dinlendirmişti. Bütün yorgunluğum gitmem gereken yere gidince beni terk edecekti aslında.
   Çok beklemediğim otobüs ile on beş dakikalık yolculuğum bitince hemen markete gidip orta boydaki sepete iki tane ekmek, birkaç tane süt ve gofret ekledim. Sonra bir paket makarna ve olmazsa olmaz domatesleri de ekleyip kasaya doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Kasaya vardığımda beklediğim sırada, kasiyerin yanındaki küçük şekerlere takıldı gözüm. Elimi dolduracak şekilde bir miktar alıp sepetimdekilerin barkodunu okutan kasiyere uzattım. Ücreti ödeyip poşete doldurduğum eşyaları aldım ve asıl yere yürümeye başladım.
    Aralık ayının ilk günlerini yaşayan şehir, evlerin bacalarından çıkan dumanlarla kaplanmıştı. Caddeden uzanan bir sokağa girdiğimde kedilerin ve birkaç insanın adımlarından başka bir şey duymuyordum. Geçmem gereken iki sokak daha vardı. Sağ elim poşetleri tutarken üşüyünce, poşetleri soluma alıp onu paltomun cebime koyup ısınmasını sağladım. Havanın kararmasına az kalmıştı. Batarken gökyüzüne son defa o güzel rengini bırakan güneşin güzelliğine hayran kalmamak elde değildi bu akşam.
   Sonunda gelmem gereken sokağa girmeden kafamı kaldırıp bana verilen en güzel nimeti ciğerlerimde hissettim. Yüzümde oluşan gülümsemeyle kafamı indirdiğimde kulağıma dünyadaki en mutluluk verici ses doluştu. "Aylin abla!" diyerek büyük bir heyecanla bana doğru koşan İnci'ye kollarımı açtım ve gelmesini bekledim. Minik adımlarıyla gelip bana sarıldığında ben de ona en içten sarılmamı verdim. İnci, "Yine tam zamanında geldin." Deyince göz kırptım ve gözlerimi büyüttüm, "Unuttun mu yoksa? Karşınızda Süper Aylin duruyor İnci Hanım," deyip güldüm. İnci bunu her duyduğunda yaptığı gibi o güzel gülümsemesini yerleştirdi yüzüne.
   İnci elimi tutup beni evine götürünce minik canavar Ömer ve güzeller güzeli küçük prenses Çiçek'e de sarılıp yapmam gerekenleri yapmaya başladım. Önce onlara en sevdikleri yemekler olan mercimek çorbası, domatesli makarna ve köfte yapıp sofrayı kurdum. Onlar yemek yerken bulaşıkları yıkayıp evi süpürdüm. Bunları yapınca kendimi hep rahat hissederdim. Bugün de öyle oldu. İşler bitince sofrayı toplarken bana yardım ettiler. Sonra da hep beraber salondaki krem rengi kanepeye oturduk ve haftanın nasıl geçtiğini konuştuk. Onlar bana okulda neler yaptıklarını anlattı sonra ben de onlara masal okumaya başladım.
   Dokuz ay önce bir perşembe günü işten çıkınca, her gün geçtiğim mezarlığın yanındaki kaldırımda oturmuş ağlarken gördüm İnci'yi. Öyle saf öyle temizdi ki yüzü gözyaşlarının temizleyecek yeri kalmamıştı. Hiçbir zaman ağlayan bir insanın yanından öylece geçip giden bir insan olmamıştım. Hele o insan bir çocuksa bu asla mümkün değildi ve olmamıştı da. Yanına, kaldırımın ucuna oturdum öylece. Göz ucuyla bana bakıp ağlamasını daha da şiddetlendirdi. Çantamda bir gofretin olduğunu hatırlayıp çıkardım yavaş hareketlerle. Sonra ona uzatıp, "Bu senin gözyaşlarının akmasını engeller mi acaba minik hanım?" dedim. Kızarmış zeytin gözlerini gözlerime değdirip birkaç saniye öylece baktı. Belki de bu onun için bir güven testiydi. O testi geçtiğimi elimdeki gofreti alınca anlamış oldum. Bana o kırılgan sesiyle teşekkür etti.
   Kendimi soru sormaya hazır hale getirip "Neden ağlıyorsun?" diye soruverdim. Biraz bekledi. Sonra, "Anneannem annemin babam gibi melek olduğunu söyledi o yüzden. Babam melek olduğundan beri hiç görmedim onu. Annemi de göremeyeceğim için

ağlıyorum," diye söyleyince içimde bir burukluk hissi doğdu. "Annem bana hep meleklerden bahsederdi ve onları çok severdim ama artık hiç sevmiyorum onları. Önce babamı şimdi de annemi aralarına almak isteyip bizimle görüşmelerine izin vermiyorlar," diye devam etti çatık kaşlarıyla. Dedikleri beni güldürmüştü. Haklıydı aslında. Melekler sevdiklerimizi aralarına alıp bize göstermiyordu. Küçük bir çocuğun bu benzetmesi aslında ölümün en basit açıklamasıydı. "Biliyor musun? Benim babamı da aldılar onlar," dedim ona gözlerimi çevirip önüme dönerken. Heyecanla bana dönüp "Gerçekten mi?" dedi tiz sesiyle. "Belki babamla arkadaş olmuşlardır. Belki de annemle bile tanışmıştır değil mi?" diye devam edince kendimi gülmekten alamadım ve ufak bir kahkaha eşliğinde "Evet neden olmasın?" dedim.
   Onunla biraz daha sohbet ettikten sonra mezarlığın kapısından yaşlı bir kadın, bir imam ve birkaç kişi çıktı. Yaşlı kadın buraya doğru gelerek, "İnci neredesin kızım sen? Neden kayboldun bir anda?" deyince İnci, "Anneanne bak, bu ablanın babası da melekmiş. Babam ve annemle arkadaş olduğunu düşünüyorum." dedi minik işaret parmağıyla beni göstererek. Ben de anneannesine başımla selam verip buruk bir gülümseme gönderdim. "Başınız sağ olsun," deyince kadın bana kızarmış gözlerini yavaşça kapatıp açarak karşılık verdi. Artık gitmem gerektiğini düşününce adının İnci olduğunu öğrendiğim küçük kıza elimi sallayıp, "Görüşürüz minik hanım," deyip gitmek için arkamı döndüm. Ellerimi cebime koyup yürümeye başlarken arkadan yine o tanıdık ses durdurdu beni, "Hey! Adını bilmediğim abla! Bizimle gelsen olmaz mı? Hem kardeşlerim de anne ve babamızın arkadaşının kızını merak ederler." Bu ses İnci'ye aitti. Anneannesi "Kızım belki işi vardır kızın. Öyle söylenir mi hiç?" diye İnci'yi uyarınca onlara dönüp, "Domatesli makarna sever misin?" diye sordum heyecanla. O minik kafasını büyük bir heyecanla hızlıca sallayınca ona doğru yürüyüp karşısında durdum. Anneannesine doğru kafamı çevirip kaşlarımı kaldırdım izin almak ister gibi. Bana buruk tebessümüyle izin verince dizlerimi büküp aynı hizaya geldiğim İnci'nin gözlerine baktım ve elimi ona doğru uzattım. "Merhaba minik hanım İnci. Ben Aylin. Tanıştığımıza memnun oldum," dedim içimdeki bütün samimiyetle. O da bana o güzel gülümsemesini gösterip minik eliyle elimi kavradı, " Ben de memnun oldum artık adını bildiğim Aylin abla," dedi.
   O gün beraber evlerine gidince beni kardeşleri Ömer ve Çiçek'le tanıştırdı. Onlar da ablaları gibi o kadar tatlı ve o kadar güzellerdi ki anlatamam. Onlara en başarılı tarifim domatesli makarnayı yaptım ve koca bir tencereyi büyük bir afiyetle bitirdik. Onlarla çok güzel vakit geçirip içlerindeki henüz bilmedikleri acıyı bir nebze olsun azaltmaya çalıştım. Günün sonunda eve döneceğim sıra onlara veda etmem gerektiğini anladım. Ama onlar bana "İnci abla, bize hep domatesli makarna yap olur mu?" deyince her perşembe kendimi bu evde buldum.
   İlk zamanlar onlarla sadece vakit geçirmek için gelir domatesli makarna yiyip geri dönerdim ama son zamanlarda onlara bakarken daha da yorulan anneannelerine yardım amaçlı evle ilgili elimden gelen şeyleri yapmaya başlamıştım. Bunları yapmak, yaptıktan sonraki duyguyu bilmeyen insanlar için zor gelebilirdi. Hele ki bütün gün çalıştıktan sonra. Ama onların beni görünce gözlerinde oluşan o ışığı ve günün sonunda onların huzurlu bir şekilde uyumasını görmek benim bütün haftanın yorgunluğunu atmamı sağlardı. Onlar benim yorgunluğuma iyi gelen tek dinlenme kaynağımdı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 21, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Domatesli MakarnaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin