İnsan herşeyden, herkesten kaçabilir fakat kendinden ve düşüncelerinden ne kadar hızlı olursa olsun kurtulamaz. Kendimden,duygularımdan, düşüncelerimdem asla kaçmak istememişimdir ama onlarla yüzleşecek gücü de kendimde hiçbir zaman bulamadım. Hep arka planda -ben ne kadar unuttuğumu zannetsemde- musluktan damlayan su tanecikleri gibi birikmeye devam ettiler. Bazı şeyleri hazmetmek kolay olmasa gerek fakat ben bunun için elimden geleni yapsamda bir türlü yokluğuna katlanamamıştım...
Yanaklarımdan süzülen bir damla gözyaşını elimin tersiyle sildikten sonra annemin beni böyle görürse ne kadar üzüleceğini hatırladım. Bana hep meleğim derdi fakat ben ona "Anne meleğin geldi kalk eve dönelim" diyemedim. Bana sesini bile yükselttiğini hatırlamadığım o güzel kadın beni bırakıp ebediyete gitmişti. Geri dönmesi için her şeyimi verebilirdim ama o bana verdiği yaşam sözünü tutamamıştı. Bana, o lağnet olası hastalığı yeneceğine dair söz vermişti fakat sözünü yerine getirmemişti. ona bu yüzden kızgındım ama ona olan inanılmaz sevgim kızgınlığımın üstünü tıpkı toprağı örten kar taneleri gibi örtüyordu...
İlk günler bağırdım, ağladım
annemin karanlıkta tek başına kalmaktan korktuğunu, orada yapamayacağını beni de yanına alması için Allah'a yalvardım ama hiç kimse sesimi duymadı. 1 kişi, 1 kişi dahi yakarışlarıma aldırmadı. Artık yalnızdım, ölene kadar yalnız...Annemin beni sonsuza dek terk ettiğini ve sesimi duymadığını ben 12 yaşında bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında öğrendim. Dünyada artık tek başıma olduğumu toprağına sarıldığım annemin aramızdan ayrıldığı gün öğrendim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN İÇ SESİ
Teen FictionSiz hiç bedeninizin değilde ruhunuzun ölmek için çırpındığı yakarışlara kulak astınız mı?