Güneş doğarken köylülerle vedalaşarak arabaya yerleştik. Şoför koltuğuna ben geçmiştim. Kazı alanına doğru ilerlerken arka koltuktan gelen horlama sesiyle gülmemi durdurmaya çalıştım. Jisung derin bir uykuya dalmıştı sanırım.
Kırk dakikalık yolculuktan sonra arabayı durdurdum. Kapıyı açıp inen profesöre bir bakış atıp arka koltuktaki bedene uzandım. "Şş, Jisung. Uyan hadi."
"Hı?"
Tepkisine tebessüm ederek arabadan indim. Çantamı alıp omzuma atarken o da arabadan gözlerini ovuşturarak inmişti. Burada kimse olmadığından arabayı kilitleme ihtiyacı duymadan profesörün yanına ilerledim.
"Vay canına." dediğini duymuştum Jisung'un.
Şaşırması normaldi. Karşımızda bir mağara girişi vardı ve yanında da yıllar öncesinden kalan araştırma tesisi.
Profesör, araştırma tesisinin kapısını açmaya zorladı. Kilitli olduğu için yerinden oynamayan kapıya karşılık profesör bir adım geri çekilip tekme attı kapıya. Jisung, çıkan sesle irkilerek gözlerini ovuşturdu. Uykusu açılmıştı belli ki.
Profesör kapıyı kırmak için değil de sinirini çıkarmak için vurmuştu, yüzünden belliydi. Dolan gözlerle etrafı taradı. Burada birçok anısı vardı ve hayatında önemli yere sahip olan üç kişiyi kaybetmişti.
"Akşam yemeğinden önceydi." dedi sakin bir ses tonuyla. Yüz ifadesi sarsılmış ve korku içindeydi ama sesine yansımamıştı. "Minho abim, Ryujin ve Chan ile beraber şuradaki mağaranın iç kısımlarında çalışıyorduk. Ekipten birini akrep soktuğu için beni çağırdılar sonra."
Jisung için anlatıyordu. Her kelimesini ezberleyecek kadar çok dinlediğim ve araştırdığım için biliyordum ama yine de ilk zamanki heyecanla dinledim. Hatta bu sefer daha heyecanlıydım, olayın gerçekleştiği yerdeydik çünkü.
"Ben akrep ve yılan sokmasından en iyi anlayan kişiydim aralarında, hemen müdahale edip zehrin yayılmasıni engellerdim." Profesör biraz ilerleyip tesisin pencerelerinden birinin önünde durdu. "Burası revirdi, buraya geldim. Bu pencereden bakınca mağara görünüyor."
Gözlerim bir pencereye bir de mağaranın girişine gitti. Evet, rahatça görünecek bir konumdaydı.
"On dakika geçti ya da geçmedi, bir ses duyduk. Bir şey devrilmiş gibi bir ses. Çok yüksek değildi ama endişelendim yine de. İşim bitmişti zaten, hemen mağaraya geri girdim."
Çantasından el feneri çıkarıp mağaraya yürümeye başladı. Jisung bana fısıldayarak, "Cidden ilk işimiz mağarayı kontrol etmek mi olacak?" diye sordu.
"Gelmek zorunda değilsin, arabada bekle istersen." diyerek Profesör Lee'nin arkasından ilerledim. Bir yandan da çantamdaki el fenerlerinden birini çıkarmıştım.
"Yalnız kalamam, ya siz de kaybolursanız?" dedi hızla peşimden gelirken.
Mağara zifiri karanlıktı, fenerlerimiz sadece yönelttiğimiz bölgenin az bir kısmını aydınlatıyordu.
"Sanki dün gibi." diye mırıldandı Profesör Lee. Elini duvarlara monte edilmiş lambalarda -çalışmalar kolaylaşsın diye- gezdirdikten sonra iç çekerek ilerlemeye devam etti. Her adımımızda mağaranın daha derinlerine iniyorduk, şimdiye kadar geçtiğimiz yerler geniş olduğu için rahatsız hissetmemiştim.
Biraz ilerlemiştik ki Profesör durmuş ve fenerini duvardaki bir noktaya çevirmişti. Elini de baktığı yerde gezdirdi nazikçe. Yaklaşarak bakınca duvara kazınan harfleri ve amatörce yapılan kalp şeklini gördüm.
LY♡BC
"Lee Yang ve Bang Chan." dedi gülümseyerek. "Chan kazıdı bunları. Sonra ben, kazı alanına zarar verdiği için kızdım ona. Ama aslında hoşuma gitmişti, çocukça olmasına rağmen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WOW|Han Jisung
Fanfiction25 yıldır gizemi çözülemeyen bir olay; Kayıp Arkeologlar. Bir profesör ve iki asistan ne kadar ileri gidebilirler?