YİNE Mİ SEN...

42 5 0
                                    

Sokağın ortasında öylece durup eve doğru nefesim kesilmiş halde bakıyordum. Çünkü evin öünde tam üç kişi vardı ve en önlerinde kapıya yakın mesafede olan kişinin dün akşam beni yere savuran çocuk olduğunu görebiliyordum. Çocuk sanki ona baktığımı hissetmiş gibi kafasını bana çevirdi ve yine göz göze geldik. Ağır hareketlerle tüm bedenini bana doğru çevirirken benden bir an bile gözlerini çekmemişti. Onlara doğru yavaş ama gerçekten yavaş adımlarla yaklaşmaya başladım. Aramızda yaklaşık beş adım kalmışken

"Annenle baban nerde" diye sordu. Bana sorduğuna emin olmak için sağıma ve soluma bakındım. Hiç kimse yoktu.

"İşe gitmişlerdir. Bir iki saate kadar gelirler" derken içimden gitmeleri için her türlü duayı ediyordum. Ama o gitmek yerine hala önümde dikiliyordu.

"İyi bizde bekleriz diye mırıldandığını duydum. Ellerim titrerken çantamın ön kısmından anahtarı çıkarttım. Onları umursamamayı çok isterdim ama malesefki kan akışım bile onlar yüzünden hızlanmıştı. Kilidi bir kez daha çevirince kapı açıldı. İçeriye girdim ve kapıyı kapatmak için arkama döndüm. Döner dönmez kaya gibi sert bir bede çarptım ve düşmemek içi o bedene tutundum, ellerim altındaki tüm kasların gerilişini tek tek hissederken çığlık atmak için ağzımı araladım. Sesimi çıkartamadan ağzımın üzerine bir el kapandı.

"Elimi çekeceğim ama çığlık atmayacaksın anladınmı." Bu o çocuktu. Ona kafa sallarken kokusunu buram buram soluyordum. Tek kelimeyle muhteşemdi. Bu kokunun parfümmü yoksa doğalmı olduğunu anlayamamıştım çünkü taptaze okyanusun ferahlatıcı kokusuydu. Elini çeker çekmez hızla ondan uzaklaştım ve kendimi toparlamaya çalıştım. İlk defa Selim ve Anıl dışında bir erkeğin parfümünü beğenmiştim ya da kendi kokusunu. sanki kendi eviymiş gibi beni es geçip salona doğru yürüdü. Dışarıdaki yürüyüşümün aksine hızla odama girdim ve kapıyı kilitledim. Kapıya yaslanıp derin bir nefes alıp verdim ve çantamı kapının yanına bırakarak dolabımın önüne ilerledim. Dolaptan beyaz bir tişört ve altına yine beyaz eşofmanımı aldım.

üzerimi değiştirdikten sonra kapıya doğru ilerledim. Çıkıp çıkmama konusunda kararsız kalırken kulağımı dayayıp sesleri dinledim. Tek bir ses duyamazken hala evde mi değilmi merak ettim. Son kez derin bir nefes aldım ve ve verirken kapının kilidini çevirdim. Salona geçtiğimde onu put gibi koltuğa oturmuş ve gözlerini duvara dikmiş bir halde buldum. Benim geldiğimi farketmiş gibi kafasını bana çevirdi. Öylece bir birimize bakmaya başladık. Sonunda gözlerimi kaçıran ben oldum ve gözlerimi amaçsızca odanın içinde dolaştırmaya başladım.

"otur" dedi çenesin ucuyla karşısındaki koltuğu gösterirken. Bana öyle dikkatle bakıyorduki galiba bende bir gariplik var diye düşünemeden edemedim.

"Bir sorun mu var" Hala bana aynı şekilde bakarken ciddi anlamda korkmaya başladım.

Yutkunma isteğimi göz ardı edemeyerek yutkundum. Yutkunmam tüm odada duyulurken onun hafif gülümsediğini gördüm. Manyakmı bu çocuk yaa? Kapı çalınca neredeyse koşar adımlarla odadan çıkıp kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda Ali vardı. Her zamankine göre fazlasıyla sinirliydi. Kıpkırmızı yüzüyle içeri girdi ve kapıyı hızla çarptı. Omzundan çantasını çıkartıp kapının hemen yanına fırlatırken kükredi.

"Seni gebertirim lan."

"Niye ne oldu yaa?" Ali üzerime gelirken yine hırlıyordu.

"Ne mi oldu? Serhat'a nasıl hayır dersin lan." Seslice nefesimi verdim.

"Senin arkadaşınla takılacak son insan bile değilim." Yanağıma sertçe inen tokatla sesim kesildi.

"Ne oluyor lan burda?" O çocuğun sesini duymak Ali'nin sesini kesmişti.

"Geçin lan salona." İkimizde salona geçip en uç koltuklara oturduk. Kilit sesi gelince hepimizin başı kapıya çevrildi. İçeriye Barış'ın girdiğini görünce bakışlarım direk o çocuğa kaydı. Barış'ı görünce gözlerini devirdiğini gördüm. Bakışlarım tekrardan Barış'a çevirdim. Barış ise hepimize tek tek baktıktan sonra bana döndü.

"Ne yemek var?" diye sordu. Gözlerimi devirmeden edemedim.

"Nerden bileyim ben. daha yeni eve geldim sizin gibi." Barış'ın gözlerinin sertleştiğini fark ettim ve tam önüme geldi.

"Bana bak kızım ayağını denk al. Belki babamı annem engelliyor olabilir. Ali'de senin yaşıtın olduğu için fazla üstüne gelmiyor olabilir ama ben seni elime alırsam hastanelik ederim. Anladın mı?" Benim dilim tutulurken o çocuk yine araya girdi.

"Kesin lan sesinizi." Barış direk arkasını döndü.

"Sana ne oluyor lan? Kimsin sen gelip babamı tehtid etmeler felan." Yerinden öyle bir kalktı ki Barış bir iki adım gerilemek zorunda kaldı.

"Kimmiyim. Tanıtayım kendimi. Adım Buğra. Buğra serin. Hani şu ünlü mafya adamı Tuğrul Serin'in oğlu ve şu anda istesem babanın donuna kadar alabilecek insanım. Bence bu kadarı yeterli."

söyledikleri karşısında üçümüzünde ağzı açık kaldı. Mafyanın oğlu. Pekala bunu hiç birimiz beklemiyorduk. Kapı yeniden çalınca korkak adımlarla kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda kül rengine dönmüş yüzüyle Sevgi annemle Onur babam duruyordu. Arkasındaki iki adımı görünce benimde yüzümün annemin yüzüne benzediğine yemin bile edebilirdim. Sevgi annemle Onur babam direk içeriye geçerken o iki adam da arkalarından içeriye geçti.

"Haydi çocuklar herkes odasına." Biz odadan çıkarken Buğra'nın

"Sonunda teşrif edebildiniz" dediğini duydum."

Odama geçip kapıyı kapattım. Yine yatağımda otururken Buğra'nın gözlerinin üzerimde olmasını istemiyordum. Elime aldığım kitabı okurken gözlerimin kapandığını fark edebiliyordum ama yine okumak için kendimi zorladım.


Sanki yüksek bir yerden düşer gibi oldum ve gözlerim açılmadan hemen önce bedenimin doğrulduğunu hissettim. Etraf olması gerekenden fazlasıyla aydınlıkken ne olduğunu anlamaya çalışyordum. Komidinin üzerinde duran telefonumu alıp ekranı açtım. Saate baktığımda şok oldum. Çünkü saat yedi buçuktu. Yeni uyanmış birinden beklenmeycek şekilde yataktan hızla kalktım ve formama doğru ilerledim.


Üzerimi giyinip kapının önüne çıkana kadar dersin başlamasına on beş dakika kalmıştı. Lanet olsun sabah sabah matematik dersimiz vardı ve o adamın dersine kalmak ölümle eş değerdi. Ali'de uyandırmamıştı beni. Okula nerdeyse koşar adımlarla giderken matematikçiden önce derse girebilmek için bildiğim tüm duaları okuyordum. Sonunda okula vardığımda rahat bir nefes alıp verdim. Tam zamanında okula yetişmiştim. Sınıfa girdiğimde Ali'nin ölümcül, Serhat'ın ise pis bakışlarına maruz kalmıştım.

Öğleden önceki son derse girerken Ali omzuma öyle bir çarpmıştıki morarıp morarmadığını kestiremiyordum. Ahh. Fazlasıyla açtım. Son iki akşamdır yemek yemediğimi göz önüne alırsak öğlenden öğlene yemek yiyorum sayılır. Düz mantık hayat kurtarır. Zil çalınca dil ve anlatımcıdan kurtulmuş olduk. Nihayet öğle yemeğine çıkarken bir haftadır gitmediğim tostçuya gitmeyi planlıyordum. Okulun kapısından çıkarken karşımda beni sırıtarak bekliyen çocuk karşısında ağzım açık kaldı. Yine mi sen...

AKSİLİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin