-Çünkü bizim hayatımız Zeynep'ten ibaret değil!
-Ne dedim ki ben şimdi?
Mine suçum ne der gibi Hakan'a bakıyordu. Hakan'sa bakışlarını etrafta gezdiriyor biraz sakinleşmeye çalışıyordu. Sonunda Mine'nin yanına oturdu ve daha sakin - ama hâlâ kızgın- bir tonla konuşmaya başladı.
-Şu an kafamı bu konuya veremiyorum, biraz zamana ihtiyacım var. Nolu biraz yardımcı olsan.
O sakinleşemeden Mine de sinirlenmişti.
-Ben sana yardım etmeye çalışmadım mı?
-Bu senin yardım eden halin değil Mine.
-Nasıl ya?
Ayağa kalktılar. Gerilim her geçen saniye artıyordu.
-Öyle işte.
-Ya defalarca konuşutum seninle, anlat dedim, yanındayım dedim. Sen bana ne derdini ne planını hiçbirini anlatmadın ki Kemal.
Yine dönüp dolaşıp aynı yere gelmişlerdi.
-Mine, biz kaç yıldır beraberiz. Sen bilmiyor musun, ben öyle her şeyi bir anda anlatamıyorum işte.
-Ben de bundan bahsediyorum. Karınım ben senin karın. İnsan karısına neden anlatmaz?
-Çünkü Mine, yıllarca tek dostun duvarlar olduktan sonra başkalarıyla konuşmak o kadar kolay olmuyor, tamam mı?
Hakan'ın daha fazla ayakta duracak gücü kalmamıştı. Tekrardan koltuğa bıraktı kendini. Bir süre sessizlik oldu. Sonra Hakan devam etti.
-Ben sana anlatmasam da yanımda olduğunu hep bildim. Sevgini, desteğini, tesellini hep hissettim. Ama biz iki yerde koptuk.
Mine Hakan'ın neyi kast ettiğini anlamıştı. Gözlerini kocaman açarak baktı Hakan'a, durmasını ümit etti. Hakan kolundan tutup oturttu onu. Ellerini avcuna aldı.
-Biliyorum, bu acıyla yaşamak çok zor. Senin için daha zor. Ama bu acıyı, bu boşluğu onunla kapatamazsın. Zeynep bizim kızımız değil Mine.
-Sus!
Mine ellerini geri çekti. Yalvaran gözlerle baktı Hakan'a.
-Bizim kızımız o, bizim Zeynep'imiz.
-Mine yapma lütfen.
Fatma Hanım geldi o anda hışımla.
-Noluyor burda?
Mine panikle kalktı yerinden. Hakan'sa bi bu eksikti dercesine bir bakış attı. Mine hemen açıklamaya girişti.
-Şey Fatma Hanım biz de tam-
-Hiç uğraşmayın Mine Hanım, ben duyacağımı duydum, göreceğimi gördüm. Ne kavganız bitiyor ne olayınız. Ben böyle bir aileye çocuk veremem.
-Ama bi dinleseniz, inanın açıklaya-
-Açıklanacak bir şey kalmadı. Önce kendinize bi çeki düzen verin sonra çocuk evlat edinmeye kalkın. Bitti.
Fatma Hanım geldiği gibi hızla uzaklaştı. Mine olayın şokuyla donup kaldı bir süre.
-Mine.
-Hakan sus!
-Sakin olur musun önce?
-Ne sakini ya? Duymadın mı?
-O bir anda öyle dedi. Yarın gider konuşuruz, durumu izah ederiz.
Mine Hakan'ı duymuyordu. Bitkin bir halde koltuğa oturdu.
-Mine, Mine lütfen...
-O benim tek şansımdı Hakan...
-...
-Acımı dindirmek için tek şansımdı. Ama yine kaybettim.
Hakan sarılmaya çalıştı Mine'ye. Ama Mine engelledi onu.
-Git Hakan, git!
-Ama-
-Hepsi senin yüzünden.
Mine fark etmese de cümle bir bıçak gibi saplandı Hakan'a. Günlerdir kafasında dönüp duran cümleyi bir de Mine'den, karısından duymak...
-Benim yüzümden.
Dedi sessizce. Dönüp gitti daha sonra. Arabaya bindi. Çalıştırmak istedi ama yapamadı. Eli iyiden iyiye titremeye başlamıştı, kontrol edemiyordu.
"Senin yüzünden."
"Annen, kızın, baban. Şimdi de Mine. Daha birisi kaldı mı?"
"İşine sarılıyordun, ne oldu? O da kalmadı sığınacağın."
"Kaybettin Kemal Demir. Kaybettin Hakan Aydıner. Etrafındaki herkes de kaybetti. Ve hepsi SENİN YÜZÜNDEN."
-Yeter!
Aynanın kırılması kendisine getirdi onu. Gözlerini yumdu. Derin derin nefes aldı birkaç defa. Elini alnına dayadı. Sayıklıyordu.
-Yeter, yeter...
Arabadan indi. Leyla'ya kısa bir mesaj attı.
+Mine'nin yanına git.
Telefonu tamamen kapattı. Elini fark etti sonra. Biraz kesilmişti. Bagaja gitti. Çantadan sargı bezini alıp iyi kötü elini sardı. Sonra tekrar bindi arabaya, anahtarı çevirdi. Gitti.
------
Mine tekrar korkak bir bakış attı albüme. Odanın bir köşesine çökmüş dakikalardır kucağında albümle oturuyordu. Sonunda elleri titreye titreye açtı. Açtığı gibi de ağlaması şiddetlendi yeniden. Sesini bastırmak için elini ağzına götürdü. Fakat asla engel olamıyordu ağlamasına. Mümkün müydü ki aksi? Zeynep vardı bu albümde. Onu beklerken geçirdikleri her gün, bütün ultrasonlar... Hepsi burdaydı. Kızından kalan tek şey buydu.
"Hayatımız Zeynep'ten ibaret değil!"
Ama bu fotoğrafların hepsi Zeynep içindi işte, hepsi Zeynep'ti.
Ama Zeynep, Zeynep değildi.
O onların kızı değldi.
Ve ne olursa olsun olamayacaktı.
Eğer kendi çocukları olsaydı böyle yapmazdı Hakan, yapmamıştı. Ama bu da mümkün değildi. Mine bunu başaramamıştı, başaramayacaktı. Küçükken oynadığı oyunlar geldi aklına. Evcilik oynamayı severdi en çok, anne olurdu her zaman. Doktor o cümleyi söylediği gün dünyasının nasıl başına yıkıldığını hatırladı.
"Anne olmanız mucizelere bağlı."
Yine de pes etmemişlerdi. Her yolu denemişlerdi. Zor geçmişti süreç. Ama Hakan yanındaydı ya, bi umut vardı ya. Sonra o gün yeniden aydınlanmıştı yüreği.
"Tebrikler Mine Hanım, anne oluyorsunuz."
Anne olmak... Çocukluk hayali. O sert kadının arkasında yatan, sadece en yakınlarının bildiği merhametin kaynağı... Bütün vücudunu kuşatmıştı birden. 9 ay bir rüya gibi geçmişti. Hayatının asla geri gelmeyecek en güzel ayları. Tam rüyanın daha da güzelleşeceğini düşünüyordu ki her şey bir kabusa dönüşüvermişti birden.
"Bebeği kurtaramadık. Başınız sağ olsun."
Ağlaması tekrar şiddetlendi. Günler boyu süren gözyaşları, geceler boyu süren kabusları geldi aklına. Ölüm gibiydi o günler zihninde. Üstelik Hakan da yoktu bu kez. Hakan... Acılarını konuşmazdı asla. Evlendiklerinden beri tek başaramadıkları şey buydu. Oysa evlilik iletişimden geçer derler. Yine de o güne dek bunu iyi kötü başarmışlardı. O güne ve şimdiye dek. Hakan'ın dediği gibi söz konusu Zeynep oldu mu sanki görünmez bir el gelip ayırıyordu onları. İkisinin acılarının kesiştiği yer olduğu içindi belki de bu. İkisi de ne kendini ne diğerini kaldıracak gücü bulamıyordu.
Mine kendini suçluyordu. Biliyordu ki Hakan da kendini suçluyordu. Ama bunu konuşamıyorlardı asla. Denediklerinde tek yapabildikleri saatlerce susmak veya bağırıp çağırmak oluyordu. Oysa konuşsalar kendiliğinden çözülecekti her şey.
Albümü tekrar kapattı. Elini "Zeynep" yazısının üstünde gezdirdi. Bir an derin bir pişmanlık duydu. Nasıl başka bir kızı onun yerine koyabilmişti? Evet, Zeynep'e üzülüyordu, seviyordu da onu. Ama onu yetimhanedeki onlarca çocuktan ayıran neydi? Adının Zeynep olması mı? Saçmaydı belki, ama onu onun yerine koymak istemişti işte. Acısı geçer, içindeki boşluk kapanır sanmıştı. Sonuçta sadece kendini kandırmıştı.
"Zeynep bizim kızımız değil."
Hakan haklıydı. Ve haklı olması Mine'nin daha çok canını yakıyordu. Ne olurdu sanki Mine'nin bu evcilik oyununu devam ettirmesine izin verse?
Kapı çaldı o esnada. Kalktı istemeyerek. Kapıyı açtığında Leyla'yı buldu karşısında.
-Mine Abla? Ne oldu, bu halin ne?
Mine bir şey demeden sarıldı. Leyla da durmaksızın karşılık verdi. Mine'nin şu an en çok buna ihtiyacı olduğu her halinden belliydi.
Bir süre öyle kaldıktan sonra içeri geçtiler. Mine'nin az önceki köşesine. Mine olup biteni anlattı bir bir. Leyla da ona destek oldu. Saatlerdir kafasında döndürüp durduklarını güvendiği biriyle paylaşmak, Leyla'nın yanında olması iyi geldi ona. Şimdi biraz daha rahatlamış hissediyordu.
-Yani Mine Abla, inan ne desem hiç bilmiyorum. O kadar karışık ki.
-Sorma Leyla, düşündükçe başım dönüyor.
-Ama biliyor musun, sen çok güçlü durmuşsun bu zamana dek. Ben olsam bu kadar bile dayanamazdım.
-Ama benim de sabrım kalmadı artık. Biz Hakan'la bu yüzden boşanmanın eşiğinden döndük. Şimdi geldiğimiz nokta yine aynı.
-Ben buraya niye geldim biliyor musun, yani nasıl haberim oldu.
Hayır anlamında merakla kafa salladı Mine.
-Hakan Hoca mesaj attı yanına gelmem için.
Mine'nin gözleri daldı, iç geçirdi sonra.
-Böyle yapıyor işte.
-Bence vakti geldi Mine Abla.
-Neyin?
-Artık bu konuyu konuşmalısınız.
-Kolay mı sanıyorsun? Anlattım işte az önce.
-Siz hep kaçmışsınız. Bu konuşmanın sonundan korkmuşsunuz çünkü. Oysa bunun iyi geleceğine inansanız.
Mine düşündü biraz. Leyla haklıydı, o da istiyordu bunu. Ne olursa olsun.
-Tamam, ben kabul ederim. Ama Hakan?
-Onu da bana bırak.
Mine hadi bakalım anlamında kafa salladı.
-Daha iyisin şimdi, değil mi?
Kafa salladı içtenlikle.
-Bi kahve içeriz o zaman.
Mine'den onay alınca kalktı, mutfağa gitti. Şimdi Mine yalnızdı. Gözlerini kapadı. Bu konunun artık çözülmesi için dua etti içinden. Bu sefer geri dönmek yoktu. Çünkü onların bir darbeyi daha kaldıracak halleri yoktu.
------
Leyla cezveyi ocağa koyduktan sonra telefonunu çıkardı.
-Dünya'nın en güzel kızıyla mı görüşüyorum?
-Ya Ömer böyle telefon mu açılır?
-Nolur iki iltifat etsen?
-Ya dur şimdi, ciddi bir şey için aradım.
-Tamam, tamam. Ne oldu, konuştun mu Mine Ablayla, bir sorun yok di mi?
-Aslında var. Hakan Hoca hastaneye geldi mi?
-Evet, az önce geldi. Direk odasına geçti ama. İyi de ne alaka?
-Çok iyi. Bak şimdi...
-------
Kapı tıklatıldı.
-Gelme.
Tabii ki bu Ömer'in umrunda olmadı. Hakan, Ömer'i görünce ofladı fakat yerinden kalkmaya bile yeltenmedi. Gözlüğünü çıkarmış, kanepeye kıvrılmıştı. Geceyi uykusuz geçirdiği her halinden belliydi. Ömer acıyordu ona, bu kadar inat etmese keşke dedi içinden. Ama gün geçtikçe biraz daha anlıyordu bu hallerinin nedenini. Hakan'ın önüne dikildi.
-Daha yatacak mısın? Çünkü eğer yatacaksan maaşını bana vermen gerekecek.
Elini gösterdi Hakan.
-Bu yatman için bir sebep değil.
Hakan sadece oflamakla yetindi.
-Bu sen değilsin.
-Ne diyorsun be yine?
-Benim tanıdığım Hakan Hoca şimdiye kadar bana kırk tane laf sokmuştu. Üstelik ne olursa olsun da görevini bırakmazdı.
-Ben azarlamadan çalışamıyor musun?
-Ha şöyle ya, konuş.
Ömer zorla da olsa Hakan'ı kaldırdı. Yanına oturdu.
-Leyla'yla konuştum demin.
-Mine'nin yanına gitmiş mi?
Kendin tutamamıştı. Bu Ömer'i içten içe keyiflendirdi. İşi kolaylaşıyordu.
-Gitmiş.
Devam etmedi. O sorsun istiyordu. Öyle de oldu.
-İyi miymiş?
-Merak mı ettin?
Hakan saklamaya çalışmadı. Sobelenmiş bir çocuk edasıyla baktı sadece.
-Daha iyiymiş şimdi, ne kadar olunursa yani.
Hakan alnını ovuşturdu. Ofladı.
-Konuşmanız gerek.
-Neyi?
-Sence?
Hakan baktı bir süre. Kaçışı yoktu.
-Bak, bu iyi bir fikir değil.
-Neden?
Derin bir nefes aldı.
-Sana açık olacağım çünkü beni anlayacağını düşünüyorum. İyi değilim, Ömer. Kafam yerinde değil.
-Farkındayım. Bir geliyordun tek kelime etmiyorsun, bir geliyorsun her şeye kızıyorsun.
-Kendin söylüyorsun işte. Mine'nin kalbini dün yeterince kırdım zaten, daha fazla kırılsın istemiyorum.
-Böyle daha çok kırıyorsun ama.
Sessizlik.
-Onu seviyorsun değil mi?
Kafa salladı.
-Her şeyden çok.
-Onu hiç suçladın mı peki?
-Asla. Ben sadece kendimi-
-Bunu o da bilmeli. Bilmeli ki kendinizi suçlamayı bırakın artık. O da kendini suçluyor, biliyorsun değil mi?
Yine kafa salladı.
-Onu kaybetmek de istemiyorsun?
Fikri bile Hakan'ı sarsmaya yetmişti. Ömer bunu gördüğü için cevap beklemedi.
-Birazdan buraya gelecekler. Ve siz konuşacaksınız. Kaçmadan.
Hakan köşeye sıkışmıştı, pes etti. Kafa salladı mecburen.
Ömer çıktı. Hakan tedirgindi. Bunu yapabileceğinden emin değildi. Ama bu Ömer'in haklı olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Konuşulmayanlar onları yiyip bitiriyordu günden güne. Kendisini geçmişti ama Mine... Mine için dedi içinden, Mine için yap...