Yağmur yağıyordu. Zamanında okuduğum bir yazı düşüverdi aklıma. Yağmur dünün tüm acısını temizler, diyordu yazar. Ancak yanılıyordu, yağmurun bile temizleyemeyeceği acılar vardı. Yüreğe kor misali düşen, alev alev yakan, yağmurla daha da şiddetlenen.
Damlalar buluşurken toprakla başımı eğmedim, hiç eğmezdim zaten. Suçuluların bükük olurdu boyunları. Yağmur şiddetle yağardı tepelerine. Ben suçlu değildim. Yağmur günahlarıma değil, acılarıma yağardı. Gözyaşlarımı gizler, beni kucaklardı.
Adımlarım uzun zamandır uğramadığım, pek kimse tarafından da bilinmeyen yaşlı çınarın yolunu arşınlıyordu. Saçmalıktı. Oraya gidiyor olmam aptallıktan başka bir şey değildi. Bunca yılın hatırına demiştim içimden. Ben onun gibi değildim. Onun bana yaptığını ona yapabilir miydim?
Çınarın ulu gövdesi görüş açıma girdiğinde yutkundum. Yarın burada olan her şeyi unutacaktım. Yaşlı çınarın şahitliğinde olan şeyler, yaşlı çınarın kadim varlığında gizli kalacaktı. Jeongguk'un kuzgun karası saçları çekti dikkatimi. Yavaş ve sessizce sırtımı dayadım kalın gövdesine çınarın. Geldiğimi anladı. Bana dönmek için hamle yapacağını fark ettiğimde "sakın" diyerek uyardım onu. "Yıllar aramıza kalın bir duvar ördü, ben izin vermeden o duvarı geçemezsin. Sen orada oturacaksın ben burada, konuşmayacağız ikimiz de. Unutma biz iki yabancıyız artık. Yabancıların konuşacak şeyleri olmaz."
Taehyung, dedi dayanamıyormuş gibi bir sesle. Sonra uyarıma uyarak sessizleşti. Ne kadar zaman geçtiği bilinmez yağmur durmuştu. Yıldızlar görünüyordu şimdi. Gittim, diye mırıldandı kısık sesiyle. Elbette konuşacaktı, ondan başka ne bekliyordum ki? "Ama seni seviyorum" ağlamaklı çıkıyordu kelimeler ağzından. "Kar tanem, takıntılarım vardı. Seninle olan ilişkimiz çıkmaza sürüklenmişti, kafamın içindeki sesler bir türlü rahat bırakmıyordu beni. Başka çözüm gelmiyordu aklıma, en kolay yolun bu olduğunu sanmıştım. Gözden ırak olan kalpten de ırak olur diye düşünüyordum. Büyük yanıldım, sabah yıldızım, o işler öyle olmuyormuş. Kalbine bir defa yerleşen bir daha hiç gitmiyormuş. Seninle konuşmaya çalışsam, sözlerinin beni vazgeçireceğini biliyordum. Daha beter olurdu her şey o zaman, biz tükenmeye ve yavaş yavaş ölmeye devam ederdik."
O susunca zorla araladım dudaklarımı: ilişkiler, dedim mırıltıyla "tek kişilik değildir. Kararlar iki insan arasında ortaklaşa verilir. Ayrılmak mı istiyordun? Benim de fikirlerimi almalıydın. Bencilce davranmak yerine, kolaya kaçmak yerine benimle konuşmalıydın. Ama sen korkağın tekiydin her zamanki gibi."
Hışırtılar işittim, hemen sonrasında Jeongguk yanımdaydı. Bacakları, bacaklarıma değiyordu. İrkilerek uzaklaştım ondan. Bu hareketim onu kırdı. Tuhafıma gitti, ufacık bir tepkim bile onu incitiyorken, onun bana yaptığının, benim ruhumda açtığı boşluğun farkında olması gerekmez miydi?
Jeongguk, sarhoştu. Buram buram alkol kokuyordu buna rağmen yıllardır bildiğim, zamanında öpücüklerimle teninden soluduğum, kendi tenine has kokusu hala aynıydı. İçimi titretti bu. Mazi gözlerimin önündeydi, kokunun içinde sakladığı hafıza çok güçlüydü
...
Bu soruyu anlamadım, sinirli çıkan sesimle tebessüm etti. "Getir bakalım, tan yıldızım." Eline kalemi alarak bir şeyler yazdı. Bakışlarım, her ne kadar kalemin hareketlerini takip etmeye çalışıyor olsada asıl odağım güzel elleriydi. "X'in değerini yanlış bulmuşsun, basit bir işlem hatası sadece." Hadi ama dedim, sızlanarak "on bir dakikadır o soruyla uğraşıyorum. Matematik gerçekten iğrenç bir şey."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kış Sabahı
FanfictionEdebiyat fakültesinin gözdesi, elinden kitaplarını hiç düşürmeyen Kim Taehyung ve onu iki yıl önce soğuk bir kış sabahında, yüreğinde kekremsi bir tat bırakarak terk eden hukuk fakültesinin altın çocuğu Jeon Jeongguk. O gün taehyung her şeyi göze al...