O gün İlk kez görmüştüm. Üzerindeki ince, siyah dik çizgileri olan beyaz gömleği uzun göstermişti onu gözüme.
O kadar kalabalığın içinde tek ilgili odağıydı o. Farkındaydı da tüm gözlerin üzerinde olduğundan. Duruşu, kendinden emin hâlini, mimikleri özgüvenini gösteriyordu. Saygılı nezaketiyle ben dahil herkesin gönlünü fethetmişti.
"Allah'ım nasıl da tatlı konuşuyor." Ne konuştuğunu neler söylediğini duymuyorum. Umrumda da değil ama ses tonu, ışıldayan gözleri candan ve samimi olduğunu gösteriyor.
"Bana mı baktı.. Baktın mı bana… Galiba bana baktı."
Ah sersem kız neden kaçırırsın sanki gözlerini. Sen de baksan anlardın şimdi sana bakıp bakmadığını. Tanışmak için can atıyordun hani. Ee neden o zaman, korkuyor musun?
Korkmuyorum da heyecanlanıyorum galiba…
Bak bak şu cilveli kıza. Nasıl bin türlü şirinlik yapıyor ona. Sarı saçlarını kesin kuaförde yaptırmıştır.
Ben de gitseydim keşke kuaföre. Dün bir ara gittim de zaten kapısına kadar ama giremedim içeri. Para mı var sanki cebimde, babam çekip gitti, terk etti bizi. Annemin atölyeden aldığı para ancak evin ihtiyaçlarına yeter. Ben nasıl gideyim kuaföre. Saçıma yaptım bir şeyler aynanın karşısında, çıktım dışarı, geldim. Onunla tanışmak için.
Hiç sevmedim şu sarı saçlı kızı. Kıyafeti de çok güzel, zengin tabii ne olacaktı. Gözleri de renkli.
"Allah'ım bir mucize olsa da ben o kıza benzesem keşke."
Aman. Sus. Kimse duymasın. Sesli konuşma. Sakin ol Ayşe. Kimse duymadı seni.
Adı bile güzel yaa ."Ezgi" benim ağzımdan bile ne güzel çıkıyor. Ayşe diye isim mi olur. Aha şu kalabalığa "Ayşe" diye seslen en az üç kişi bakar. Ezgiii… Ayyy ne güzel isim.
Saçları sarı, gözleri mavi mi, yeşil mi büyülü gibi bakıyor. Kendi güzel, ismi güzel…
"Amaaaann bana ne!"
Hışşşştt Sessiz Ayşe.
İtiraf et güzel işte.
Güzelse güzel hayat herkese eşit değil.
Hiç şansın yok kızım Ayşe. Bu pasaklı halinle bir "Merhaba" bile duyamazsın ondan.
"Kapat şu çeneni" Kendi kendime konuşmayı kesmeliyim.
O, benim tatlı bakışlım. İşte geldi Ezgilerin masasına. Neden ben de önlerde bir masa seçmedim ki. Ezikler gibi arkalarda, gözlerden uzak, kuytu bir yer seçtim sanki.
"Eziksin de ondan!" Sustur şu içindeki patavatsız Ayşe'yi.
Bak bak bak bak. Nasıl da sırıtarak elini uzatıyor sarı cadı. İşte tokalaştılar. "Ben İzgi" ay ay bayılacak incelikten. Ah o isim bende olacak var ya nasıl söylerim.
"Merhaba ben Ezgi…" derim şok olur o tatlı bakışlı. "Bin İzgi." Sese bak ya. Kurbağanın boğazını sıkmışlar gibi. İncelikten kırılacak neredeyse. Yılışık Sarı Cadı. Şimdi de saçlarıyla oynuyor.
O mu. O da gülümsüyor. Ne de tatlı gülümsüyor.
İşte. İşte yine baktı bana. Ezgi gibi güzel, zengin, süslü bir kızla konuşurken bana baktı.
Salak Ayşe! Yine kaçırdın gözlerini. Allah'ım hasta mıyım ben neden bana bakan gözlere bakamıyorum.
"Söz"
Ohh, yanımdakiler duymamış söz dediğimi. Söz ama, bir daha bakarsa kaçırmayacağım gözlerimi.
"Gözlerimin içine bak!" diye diye dövmez ya beni, babam gibi. Yapmaz öyle bir şey. Herhalde... Galiba…