felix pov
son derste hyunjin ile nasıl daha az dövülürüz diye düşünürken jeongin'den daha az faydası olacak ama yine de faydası olacak biri gelmişti aklımıza: han jisung.
hyunjin kesinlikle onu dahil etmemize karşı çıksa da yaptığı şerefsizlik yüzünden bir yerde susması gerektiğinin farkında olarak bir şey diyememiş ve jisung'u sessizce kabullenmeye karar vermişti.
jisung muhtemelen bu olaya karışmaktan kaçınmaya çalışacaktı ancak ben tüm gururumu yerler altına sererek onu yem edecek ve ortamdan seungmin ile birlikte tüyecektim.
"küstün mü?" hyunjin'in salakça sorusuna göz devirerek kafamı salladım. "bugün dövüldükten sonra bir tur da seni döveceğim. bir şeyim kalmayacak."
kaderini sessizce kabullendi ve neden var olduğunu anlamadığımız din dersinin kalan 5 dakikasını dinlemeye karar verdi. 5 dakika sonra zil çaldığındaysa ben olabildiğince yavaş bir şekilde montumu giydim, çantamı da alarak hyunjin'i arkada bıraktım ve lavaboya gittim. evet, gerekirse saat 5 olana kadar oyalanmaya devam edecektim okulda. çıktığım an dövüleceğimin farkındayım çünkü.
böyle düşünüyordum, lavaboya girene kadar. gidişatı az çok belli olan bu hikayeye göre burada karşılaşmamız tabii ki de pek absürt kaçmıyordu. yine de bu kadar zalimce olmasını beklememiştim. en azından seungmin de dövülseydi yani.
chan hyung aynada kaşına gözüne bakarken changbin hyung ellerini yıkıyordu. bana dönmemişlerdi, ben de fırsattan istifade boş olan lavabolardan birine girivermiştim anında. ne konuştuklarını da duyabiliyordum. girdiğimde minho hyungun nerede olduğunu sorgulayacak vaktim olmamıştı ama sohbetlerine bakılırsa minho hyung da tuvaletlerden birinde işini görüyordu.
"cidden dövecek misiniz şu çocuğu?" chan hyungdan gelen sorgulamayla biraz olsun rahat hissetmiştim. içlerinden birinin isteksiz olduğunu bilmek de bir tür gelişme sayılırdı.
"ya dövmeyeceğim ama soracağım amına koyayım. bu çocuk 96 net çıkarmış olamaz. daha 11'e gidiyor diyorum size."
"sen 11.sınıfta 20 net yaptığın için ağlama changbin. yapmış çocuk işte." gülmemi tutabilmek için iki elimi birde ağzıma bastırdım. bu kadardı işte, chan hyung bizden yanaydı.
"valla changbin elini sürmese bile benim elim kaşınıyor. fırsatı varken biraz sataşalım ya. n'olacak sanki?" tamam, minho hyung da dövmek istiyordu. çok iyi. "sen de oradan gaz verme şuna. elim kaşındı diyor ya, lan amına koyayım elin kaşındıysa masum çocukları niye dövüyorsun?"
iyi dedin.
"chan. senin niyetini de biliyoruz. konuşturma adamı." changbin'den gelen ufaktan sinirli ses tonu chan'ın sesini biraz yükseltmesine neden oldu. "neymiş benim niyetim?"
"jisung'a yaklaşabilmek için savunma şu felix'i. yakınlar mı değiller mi, onu bile bilmiyorsun." siktir oradan. ben buraya saklanmasaydım daha iyiydi sanki. yaşayabilirdim en azından ya.
"bak ya. sinirlendirmek için elinden geleni yapıyorsun changbin."
"durun gençler, dövüş derken bunu kastetmemiştim ben." minho tuvaletten çıkıp ellerini yıkarken yarı gülerek yarı ciddi bir uyarı yapmıştı ikiliye. her şey iyi, güzel ama ben nasıl çıkacağım buradan acaba?
ve seungmin ne bok yiyor şu an mesela?
"bir şey diyeceğim ama tepki vermeyin." yine minho'dan gelen sesle ben de merak etmiştim ne diyeceğini. "söyle."
"şu kabindeki felix galiba kanka."
babanı sikeyim ama.
birkaç dakika sessizlikten sonra olduğum kabine yaklaşan adım sesleri beni iyice germişti. felix olmasaydım felix olmadığıma dair bir ses çıkarırdım ama felix olduğum için eninde sonunda buradan cesedim çıkacaktı benim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad blood, changlix
Fanfictionchangbin parçalarım seni itiraf et cevap anahtarını çaldığını itiraf et lan felix ya hasta misin sen ben bir sey calmadim diyorum sana changbin görürsün sen göstericem ben sana beni geçmeyi bücür felix bu bi kamera sakasi dimi #texting