28: miyavlama arkamdan öyle kedi gibi

9.9K 978 1.3K
                                    

kızlr bnı bu hayatta smut yazma stresınden uzaklastıran tek bır sey var. soslu fıstık. ıkı kere yazdım ıkısınde de onu yıyodum smdı de aldım yıyorum. cnku . anlamazsınız sız. cok strese gırdım mal mal komık yorumlar yapmadan duzgunce okuyun tmm mı. ama yorum yapın. baybay.

&

-han jisung.

yaklaşık on dakikadır minho'nun yatağında uzanmış bir şekilde tavanı izliyordum. yaptığım başka hiçbir şey yoktu, öylece izliyordum işte. eve girdiğim andan beri tuhaftım, her an minho'nun üzerine atlayacakmış gibi bir hava yayıyordum sanki etrafa. bu da moralimi bir hayli bozdu, ben de çareyi boş boş tavanı izlemekte buldum.

mutfaktan gelen gürültülü sesler dikkatimi düşüncelerimden uzaklaştırırken dirseğimin yardımıyla kafamı kaldırıp koridordan mutfağın kapısına bakmaya çalıştım.

"sorun yok! hallediyorum! hiçbir sorun yok!"

minho birkaç dakika önce atıştırmalık bir şeyler hazırlamak için gittiği mutfaktan bağırmaya başladığında gülümseyerek cevap verdim. "emin misin?"

"evet! sakın gelme!"

sesi hem endişeli hem de komik bir tonda olduğu için yavaşça ayaklanıp yanına doğru gitmeye başladım. evine geldiğim ilk andan beri elleri titriyordu zaten, büyük ihtimalle ufak tefek bir şeyleri düşürmüş olmalıydı.

önce kapının kenarından kafamı uzattım sakince, normal bir görüntüyle karşılaşacağıma inanarak. sonrasında ise olduğum yerden fırlayarak minho'nun yanına koşmam bir oldu. mutfağın bütün zemini minik damla çikolatalar, un, şeker ve sıvı yağ ile kaplıydı. minho ise en köşeye geçmiş, dizlerini kendine doğru çekmiş ve kafasını kolları arasında saklamış bir şekilde oturuyordu.

tam önüne, yere çöküp dizlerine sardığı kollarına yerleştirdim elimi. kafasını kaldırmayıp bedenini mızlanarak salladığında ağzımın içinde sessiz bir şekilde gülüp elimi yanağına doğru götürdüm. "minho?"

bana bakmayı reddettiği için yavaşça kafasını kaldırmaya çalıştım ama bir çift dolu göz ile karşılaşacağımı beklemediğimden duraksadım biraz.

burnu bile nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde hemen kızarmıştı. alt dudağını dişleyerek kendine eziyet ediyordu ve dediğim gibi, gözleri dolu doluydu. dokunsam ağlamaya başlayacak gibi.

ağlamasını istemiyordum. bu gece yaşanmasını istediğim en son şey bile değildi ağlaması. o yüzden savaş alanına dönmüş mutfağı umursamadım ve ayağa kalktım. minho da kafasını kaldırıp aşağıdan bana bakmaya başladı. tanrım, bana böyle bakmaya devam ederse eğer düşündüğüm tek şey tatlı oluşu olmayacak.

"hadi kalk, odana gidelim."

söylediğim şeyden sonra bakışlarını biraz daha batırdığı mutfakta gezdirip yavaşça ayaklandı ve "ne olduğunu sormayacak mısın?" diye mırıldandı burnunu çekerek.

"yani," dedim ensemi kaşıyarak. "kafamın karıştığı aşikar ama eğer ağlayacaksan sormayacağım."

yerdeki dağınıklığa basmamaya özen göstererek kapının oraya kadar gittiğimde peşimden minik adımlarıyla o da gelmeye başladı. "nasıl yani?"

"şöyle yani..." diye mırıldandım o hâlâ arkamdayken. en sonunda uzun koridora çıktığımızda arkamı dönüp tam karşısına geçtim. başta şaşırsa da bunu belli etmemeye çalışarak ellerini önünde birleştirdi. "hiçbir şey senin ağlamandan daha önemli değil minho, biraz rahatla. sonra da gider toplarız, olur mu?"

hard to love ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin