Bu hikayede geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup kurgudan ibarettir.
Bol bol yorum yapıp oy kullanmayı da unutmayın canlar...Buraya da başlama tarihinizi yazarsınız sevinirim :)
Keyifli okumalar...🌿
Yeni güne açtım gözlerimi, çok isterdim odama sızan güneşten uyanmak ama her zaman olduğu gibi evdeki kavga sesleri ile güne başladım. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp karşımdaki duvarda asılı olan saate baktım, saat 06.45 geçiyordu başkaları için erken olan bu saat benim için geç bile sayılırdı. Üstüme dolaptan çıkardığım düz mavi olan elbiseyi geçirdim. Bugün benim için çok özel bir gündü, aylar sonra Cihan dönecekti çok özledim onu içimin kıpır kıpır olmasına engel olamıyordum.
"Dicle" annemin seslenişi ile daldığım düşüncelerden çıktım. "Efendim anneciğim" dedim. Bu hayattaki en değerlimdi birde kardeşim Ali ve Cihan vardı. Kalbimin sahibi olan adam. "Kızım gel kahvaltını yapıver işe geç kalma" dedi annem. Sofranın bir ucuna geçip kahvaltımı yapmaya başladım. Çok bir şey yoktu zaten biraz zeytin ve peynir, olsun bunu bulamayanlarda vardı. Şükretmeyi bilmek lazımdı, elimizdekilerin değerini de böyle yetiştirmişti beni annem." Sabah sabah gene ne kavgası vardı evde anne ne istiyor babam hastasın sen neden hiç seni düşünmüyor. Doktor üzüntü ve stresten uzak durmalısın demedi mi ?" dedim. Annem derin bir iç çekti günden güne daha kötü oluyordu bu illet hastalık peşini bırakmıyordu. Sırf hastane masraflarını karşılayabilmek için hayalim olan eğitimimden vaz geçmiştim. Cihan destek olmak istemişti ama izin vermemiştim. Bunu kabul edemezdim bu benim ailemin meselesiydi.
Annem " Ah annesinin kuzusu, benim güzeller güzeli yavrum; sen bilmez misin babanı esip gürler işte her zaman ki gibi amcanlarla tartışmışlar tarla yüzünden, abin evlendi evleneli ilgilenmez oldu babanın işleri ile biliyorsun babanda borç harç uğraşıp duruyor" dedi. Haklıydı aslında abim Musa'nın ilçede küçük bir tamir dükkanı vardı. Sevdiği kız Suna ile iki yıl önce evlenmişti. Abim babama yardım edemezdi onun kendi sorunları vardı çocukları olmuyor ve bunun için yengem Suna tedavi görüyordu. Abim evlendikten sonra zaten iyice uzaklaşmıştı bizden, pek abi kardeş gibi de değildik kardeşim Ali ile daha iyi anlaşıyordum. Abimin önceliği hep kendi olmuşken benim önceliğim ise hep ailem olmuştu. Anneme hiçbir cevap vermeden kahvaltımı yapmaya devam ettim.
Evden çıktım. Hem yürüyor hem de karşılaştığım kişilerle selamlaşıp Meryem teyzenin evine geldim. Meryem teyze yatalaktı. Hayatı bir yatağa mahkum olmuştu ama buna rağmen hayata umutla tutunurdu. Bir kızı vardı ama kızı mesleği gereği ilçede çalışıyordu o gece ilgilenirken ben sabah bakıyordum. Babamın bütün karşı koymalarına inat ben sağlık meslek lisesini bitirdim. Meryem teyzenin kızı hem paraya ihtiyacım olduğu hem de sağlık lisesi mezunu oluğum için yaşımı sorun etmemiş beni işe almıştı. Yaklaşık 3 senedir ben bakıyordum, severdim Meryem teyzemi dert ortağımdı benim sırdaşımdı. Haliyle Cihanı bilen tek kişiydi. Ona göre olurumuz yoktu kendimi çok kaptırmamamı söylerdi nedeni ise Cihan KARADEMİR Mardin'in köklü aşiretindendi. KARADEMİR aşireti genelde dışardan gelin almaz aldıkları da hep ağa kızı ya da köklü ailelere mensup olurdu. Bunu bende biliyordum. Cihan ile bu konuyu konuşmuştum bana ailesinin kimi istersem kabul edeceğini söylemişti. Ona güvenim sonsuzdu o isterse her şeyi hallederdi.
Üç basamağı çıkıp üstünde papatya ve kuş figürü olan anahtarı kilide yerleştirip kapıyı açtım. İçeri girer girmez boğuk bir hava ile karşılaştım, hemen girişte olan salona göz gezdirdim Meryem teyzem tespih çekiyordu, geldiğimi anladığında gözleri gözlerimi buldu dudaklarına ufak bir tebessüm yerleştirip tespih çekmeye devam etti. Camları açıp odanın havalanmasını sağladım. Mutfağa geçip çay suyu koyup bir şeyler hazırlamaya başladım, hazırladıklarımı bir tepsiye yerleştirip tekrar odaya Meryem teyzemin yanına geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖKSÜZ AĞAÇ
ChickLitHiç kimse kaderinin önüne geçemezdi... Genç kadın üstündeki beyaz elbisesi ile boş sokak da ilerliyordu. Çıplak ayaklarına batan taşlar umurunda değildi, hissetmiyordu fiziksel olan hiçbir acıyı. İçinin yangını o kadar büyüktü ki değil ayağına batan...