Bilmiyorum nereden başlasam,
Yine bir şiir de mevzum sensin.
Bir gülü kopartıp koklasam,
Yine ciğerime dolan sensin.Herkesten habersiz, bu şehirde,
En büyük mevzumun sebebisin.
Bir bülbül ötüyor, gülün dikenin de,
Bülbülden süzülen yaşlarda sensin.Kelimeler kifayetsiz bazı duyguları tercümeye,
Ondan bir türlü sonu gelmeyen şiirlerde.
Yazarken dalıp gidiyorum bazen
Kalemin temiz kağıdı fütursuzca kirletişine.Bu güzel duyguda kir olur mu ki?
Neden olmasın?
Bu güzel duyguda gözyaşı yok mu sanki?
Doğru. Kirletir tabi ki,
Bu güzel duygu da çok yaşlar , yaralar olduğu gibi.Bak masum bir bülbül şakıyor,
Gül rengine bulamış bileklerimde.
Seni kanattığım için pişmanım bülbülüm
Ama
Şarap rengim kadar doğal yeşil dikenlerim de.Yaralıyım dedin ya kalpten, acımasın sakın,
Zaman, ilaç olsun senin yaralarına...dertlerine.
Benim yaralarım ölüme oldukça yakın
Zamana bıraktıklarım, intiharım olur sadece.Üzülme sakın ölümü besleyen bu sözlerime.
Her papatya güzel bir koku yayar,
Ölüme yavaş yavaş yürüdükçe.
Başlıyor işte bazı güzellikler, bir papatya’nın ölümüyle.O. O kahve gözlerine dalmak,
Denizin derin sularını andıran,
Hazan rengi gözlerinde boğulmak
Sanki yeniden doğmakla aynı masumluğu taşıyor.Bir nefesimi zehre dönüştüren şarkılar,
Bir de gecenin hoyrat karanlığı var.
Seni hatırlatmak için sözleşmişler sanki.
Aslında karanlık bile biraz hüzünlü biraz kasvetli.
Çünkü benim karanlığımda şahit olduğu tek şey,
Sensizliği bozmak için attığım sessiz çığlıklar.Son bir çığlık bu gece sessizliği okşayan.
İçimde daha derin bir acı var, sızlatan.
Bu kez yalnız nefesim değil bedenimi terk eden.
Gidiyor işte sevgim ,sana olan,
Duruyor işte kalbim, sana atan.
Sana durdu bu kalp,
Sana sustu bu çığlık,
Sana bitti bu aşk.Yazmaya başlarken kelimeler vardı sayısız,
Çoğu tükendi bu dizeleri yazarken.
İki tanesi ziyan oldu maalesef,
Bunlardan biri vuslattı, biri hasret.
Biliyorum anlamı güzel kelimeler biraz,
Kullanmadım çünkü
Hasreti çekilmeyen aşkın vuslatı yaşanmaz.