1. Bölüm Top

22 4 0
                                    

Erken kalkmıştı, okula olabildiğince erken gitmek istiyordu, öyle ki 6'da kalkmıştı. Uyku düzeni altüst olsa da, gözlerinin altı uyumak istediğini haykırır gibi morarsa da sorun etmiyordu genç kız. Tek istediği annesiyle daha fazla karşılaşmamaktı, babası onu bırakıp bir korkak gibi kaçınca annesi içmeye başlamıştı. Onun için ne kadar canı yansa ve üzülse de, annesi onu pek umursuyor gibi değildi. Genç kız bir küçük bir çocuk misali umutla beklemişti annesinin biraz da olsa değişmesini, ama nafileydi, o imkansızın onu gelip bulmasını istiyordu belkide. Babası onu bırakıp evini terk etmeden önce ona bir şey söylemişti o şefkatli gülümsemesiyle ve daha dünmüş gibi aklındaydı genç kızın, "Gülümse ki acın belli olmasın, ne olursa olsun gülümse olur mu benim güzel kızım?" Diye sormuştu, yıllarca genç kız babasının bu isteğine sadık kalmış, annesinin ona acı çektirdiği, canının yandığı zamanlarda bile gülümsemişti. Babasının ona bıraktığı tozlu anılar kalmıştı geriye. Gülümsemeye yemin etmiş bu kız nefret de besleyemiyordu doğru düzgün.

Okula olabildiğince hızlı adımlarla gidiyordu, kahvaltı etmemiş olduğu karnının gurultusundan belliydi, saçını doğru düzgün taramamıştı belki. Hafif rüzgar saçlarını okşuyordu adeta, uzun saçları omuzlarından aşağı sarkıyor rüzgar estikçe geriye doğru süzülüyordu, Evi ona ev gibi hissettirmiyordu hâlâ, o evde kalmak zorunda olan bir çiçekti belkide, gün ışığından, sudan mahrum kalmış zavallı bir çiçek, her zamanki gibi okulda daha az canı yanacağını düşünüyordu. Biraz zaman geçsin diye pastanede bekledi, oradan 1 tane poğaça aldı. Okul henüz açılmamış olmalıydı, güneş gökyüzüne selam vermeden okul nasıl açılabilirdi ki? Saat 8.45 civarlarında olunca okula doğru ilerledi.

Sınıfa girdi yavaş ve titrek adımlarla genç kız, kimseyle olabildiğince göz teması kurmamaya çalışıyordu, yere bastığı her adımda çıkan ses kulağında çınlıyordu, kendini korku filminde gibi hissediyordu. Ama yine nafileydi, nedenini bilmediği bir şekilde insanlar onun istemediği şeylerin olmasını istiyordu. Biri onun çenesinden tuttu ve göz hizasına getirdi, "Sorun ne? Korkuyor musun? Zavallı..." dedi saçları oldukça bakımlı, makyajı ise mükemmel gözüken kız. Parfümü buram buram çilek kokuyordu. Genç kız kocaman gülümsedi hiç korkmuyormuş gibi, "Sorun yok, gayet mutluyum." Karşısındaki kız kıkırdadı onun bu haline, "Mutlu mu? Peki geç yerine o zaman." Deyip genç kızı hızla sıranın üzerine savurdu. Sırtını sert bir şekilde çarpsa bile gülümsemeyi ihmal etmiyordu, bir yandan çarptığı yeri tutuyordu, "Ah pardon, elim kaydı." Dedi gülerek Amara. Laura, gülümseyip "Sorun değil." dedi, bunu gören Amara'nın yüzündeki alaycı gülümsemesi kaybolmuştu, yerini öfke saçan bir yüz ifadesi almıştı.

Bu kız gülümsemekten başka bir şey bilmez miydi hiç? "Gülümsemesi..." dedi içinden Amara iğrenerek, "Gülümsemesi, miğdemi bulandırıyor..." öfkelenmişti, genç kızın yakasından tuttu agresif bir tavırla, diğerleri başta sadece gülüyordu, küçük bir şakaydı bu onlar için, ama şimdi Amara abartmış, yapmaması gereken bir şey yapmıştı. Diğerleri yapma derken onun gözünü öfke bürümüştü. "Ağlasana, üzülsene, Sinirlensene! Niye gülüyorsun lanet olasıca niye?!" Diye bağırdı bakımlı kız karşısındakine. Daha sonra ise ona sert bir yumruk savurdu, kızın burnuna isabet etmişti. Amara ne yaptığını farkedince genç kızın yakasını bıraktı, üstünü silkeledi. Genç kız yere düşmüş, zar zorda olsa kanayan burnuyla beraber gülümsüyordu, saçları gözünün önüne gelmiş önündeki kızı görmesini güçleştirmişti. "Aptal, hayal dünyasında yaşıyor olmalı..."  fikrine vardı kendi kendine, Laura tek kelime etmedi, edemedi, boğazına yumrular tıkanmıştı sanki, gülümsemesini bozmamaya özen gösterdi. Sırasına oturdu usulca, diğerleri ona bakıyordu gözleri açık ve şaşırmış bir şekilde. Laura'nın içinden saatlerce ağlamak geliyordu belki, ama yapamazdı, en azından ağladığını saklamalıymış gibi hissediyordu.

"Bu şey bu hafta üçüncü oluyor, cuma günü velilerinizi çağıracağım." Dedi ciddiyetle rehber öğretmen. Bunu duyan Laura'nın kalbi hızla çarpmaya başlamış, diğer hiç bir sözcüğü duymasına izin vermemişti. "Lütfen efendim çağırmayın, bir daha olmaz söz veriyorum, yalvarırım çağırmayın." Dedi genç kız, yalvararak. Rehberlik öğretmeni olumsuz şekilde kafa salladı buna karşılık, "Zorbalık gördüğünü ailende bilmeli, Amara'nın ailesiyle bu konu hakkında konuşmalılar." Laura karşı çıkıyordu, itiraz ediyordu, "Lütfen efendim, gerek yok." Amara bu kızı ilk defa böyle görüyordu, ne kadar acınası olduğunu düşündü. Öğretmen kızın yalvardığını görünce "Peki..." demekle yetindi. Sonra iki kızda dışarı çıktı, biri yemekhaneye diğeri sınıfa ilerledi. Kalbi hâlâ küt küt atıyordu, annesi öğrense ne yapardı kim bilir?

Yemekhanede yiyemiyordu çünkü annesi yemekhane yemeklerinin parasını ödemeye zahmet etmiyordu. Sınıftan sabah aldığı poğaçayı aldı ve bahçeye çıktı. Bahçedeki ağaçlardan birinin altına oturdu, masmavi göküyüzünde duran bembeyaz bulutlar ne kadar da güzel süslemişti güneşin etrafını, ağacın gölgesi güneş ışınlarının kıza ulaşmasını engelliyordu ve poğaçasını yemeye başladı. Bir yandan da bahçede futbol oynayanları izliyor, kendi stratejilerini geliştiriyordu. O da oynamak isterdi fakat genç kızda bunu yapacak cesaret hiç olmamıştı. Poğaçasını bitirmiş futbol topunun arkasından koşanları izliyordu büyük bir dikkatle. Aralarında fazlaca mesafe vardı, buna rağmen çocuğun vurduğu top ağaca yaslanıp onları izleyen kızın bacağının önüne kadar gelmişti. Aralarından biri seslendi, "Topa vur!" Genç kız korkmuştu, ya yanlış bir şey yaparsa ve herkes onla dalga geçerse, dalga geçilmek hoşuna gitmiyordu, yanlış bir şey yaptığı zaman o kişinin yüzüne bakamayacak gibi oluyordu. Derin bir nefes aldı ve topa hızla tekme attı. Top havalandı ve havalandı masmavi gökyüzünde, hızla ilerliyordu, kuş misali. Biraz sonra topa vurmasını söyleyen çocuğun bacağının önüne düştü. Çocuk şaşkın bir şekilde kıza baktı, kız yanlış bir şey yaptığını sanmış, utançtan kıpkırmızı kesilmişti, ve ağacın arkasına saklanmıştı çoktan. Onu göremeyen çocuk daha fazla şaşkınlığını gizleyememişti

Arkasından biri "Şans işte, boş ver oyuna dönelim." Dedi parmaklarını sesli bir şekilde çıtlatıp. Bu topu kaçıran çocuktu, kafasına fazla takmak istemeyip oyuna döndü o da. Oradan hızla uzaklaşan genç kız sınıfa gitti. Maçın sonucunu çok merak ediyordu, ama bunu da soracak cesareti yoktu. Gülümsemişti, bacağının topa değdiği zamanki o his mükemmeldi.  Düzgün atmamış olmayı umursamadı. İçi kıpır kıpırdı, bir daha denemek istiyordu.

Cevapsız Mektuplar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin