Merhabalar karşınızda ben. Aranızdan bazılarının "sen kimsin birader" dediğini duyar gibiyim, yapmayın öyle şeyler. Absürt hikayeler yazıyorum.
Sevgili vatandaşlarım çoğu üniversite öğrencisinin aksine ben ev değiştirmedim. 3 yıl boyunca aynı evde kaldım. Elbette gelenler ve gidenler oldu ama ben sabit kaldım. Apartmanımız iyiydi, her dairede öğrenci otururdu. Bununla birlikte tek 3+1 daire bizimkiydi. Bu durum bizde istemsiz bir gurura yol açıyordu nedense.
Ahmet
Üst katımızda Ahmet adında bir işletme öğrencisi tek başına yaşıyordu. Ahmet, yalnız yaşamasına karşın geleni gideni hiç eksik olmazdı. Hep kalabalık bir arkadaş grubuyla gelirdi. Bir gün muhabbet arasında sordum bu durumu. "Kardeşim sinema gecesi yapıyoruz. Güzel filmler var internette bazen gecede 2-3 film izliyoruz. Önceden indiriyorum filmleri" dedi. O arada ben de bir kaç film tavsiyesi almıştım hatta.
Lady
Ahmet'in Lady adında bir de köpeği vardı. Tatlış da bir şeydi üstelik. En azından Ahmet'ten tatlıydı diyebilirim. Gerçi Ahmet'in de boyu uzundu. Ona bakarsanız Lady'nin de gözleri çok güzeldi üstelik çağırdığımızda yere yatıp karnını sevdirirdi bize. Ahmet'i yatırıp karnını sevmezdik saçma olurdu. Bu böyle uzar gider. Ahmet'i sevmezdik.
İnternet Meselesi
O dönemler evde kullandığımız internetin felaket derecede yavaşlamasıyla sinirlerimiz bozulmuştu. 50 gb'lik kota iki hafta olmadan doluyordu. Biz de filmleri indirmeden 240 p'de izleme gibi müthiş reform kararları aldık. Bir gün derse giderken İİBF yokuşu dediğimiz yerde Ahmet'le karşılaştık. Hoş beşten sonra Ahmet'in sırıta sırıta "Kardeşim şu modeminize reset atın arada internetiniz çok yavaş" demesiyle irkildim. Hani en lüzumsuz arkadaşınız sırtınıza aniden buz gibi su döker de o şokla nasıl küfredeceğinizi şaşırırsınız ya, öyle bir irkiliş...
Allah Belanı Versin Ahmet
Meğerse o evde yapılan sinema geceleri, indirilen filmler falan hep bize itelenmiş. Eve gelip durumu anlatınca Ömer "kanka biz konuştuk faturaya ortak olacak" dedi. Tahmin edeceğiniz gibi Ahmet faturalara ortak olmadı. Biz de şifreyi değiştirdik. Sonradan öğrendiğimize göre Ahmet 4-5 aylık kira borcunu da vermemiş. Ev sahibi de sevmiyordu onu. Biz de sevmiyorduk. Biz hala sevmiyoruz. Allah belanı versin Ahmet!
Ömer-Davut-Naruto
Şifreyi değiştirince rahatlamıştık ama Ömer fazla rahatladı. Naruto'yu çatpat Japonca telaffuz edecek kadar izlemesi şöyle dursun, yakın arkadaşımız Davut'la birlikte bir kaç tane de dizi izliyorlardı. Vampir dizilerinden tutun da büyücülere varana kadar.
Yine Yavaş İnternet
Bir gün internet yine yavaşlamış, iyiden iyiye şirkete sövmeye başlamıştık. Eve yeni taşınan Çağatay, müşteri temsilcisi kod adlı şahsı arayıp durumu öğrenirken biz de bir taraftan şirkete kalayı basıyorduk sessiz sessiz. Sonunda Çağatay telefonu kapattı ve "Gardaşım bizim aylık kotamız 50 gb. Biz kullanmışız 200 gb. Ondan yavaşlamış." Odada bir sessizlik. Çağatay, Mustafa ve ben Ömer'le Davut'a bakıyoruz. Davut da -Allah razı olsun- o arada torrentten indirmeye çalıştığı diziyi duraklatıp "vallaha ben bi şey yapmadım" diyor.
Bayburtlu Japon
Davut bize bir daha yatılı olarak gelmedi. Ömer'e ettiğimiz küfürler ise hiç etki yapmadı. Yine Naruto'ya ve vampir dizilerine devam etti. Gerçi onu vazgeçirmek şöyle dursun bir süre sonra biz de aynı dizileri izlemeye başladık. Ama Bayburtlu birisinin Japonca konuşmaya çalıştığına şahit olunca kendi yolumu çizip başka diziler izlemeye başladım. Hayat bazen böyle zalimce ayırıyor insanların yollarını.
101- Ömer ve Ben
Bazen Ömer ve ben 101 oynarken eş olurduk. Bu, Mustafa'nın bana attığı en büyük kazıktır. İnanın bana Ömer'le eş olmak istemezsiniz. Sinir olursunuz çünkü. Kafasını gömer kendi ıstakasına, göz teması kurmaz, işaretleşmez... Ömer buradan sana insanlık namına tekrar sesleniyorum. Bunlar 101'in felsefesidir. Bunları yap. Lütfen yap. Ne olursun yap!
Tavla
Allah'tan 101'den başka alternatiflerimiz de vardı. Tavla gibi... Bir akşam Ömer, Davut (ne ara ve nasıl yanımıza dahil oldu bilmiyorum), Mustafa ve ben mahallemizdeki bir kafeye gittik. Tavla istedik siparişler gelene kadar. Tavla geldi pulları dizdik baktık ki zarlardan birisi yok. Garsona seslenip "Bakar mısınız? Zarlardan birisi yok" dedim. "Eee?" diye cevapladı. "E nasıl oynayayım tek zarla?!" dedim. Geldi tek zarı iki kere attı, gelen zara göre oynadı ve "Cesur oynayın bu şekilde" deyip gitti. "Bunu dövelim mi yoksa sevelim mi" diye küçük bir muhasebenin ardından sevmeye karar verdik. Gördüğüm en sayko garsondu. Seni seviyoruz sayko garson. Keşke çalıştığın yer kapanmasaydı.
Mustafalar
Sevdiğimiz bir diğer isim ise Rizeli Mustafa'ydı. Erzurumlu olanla aynı bölümde, jeoloji mühendisliğinde okuyordu. Allah'tan memleketleri farklıydı da şehir isimlerini ayırt edici kelime olarak kullanabiliyorduk. Rizeli Mustafa'ya sanırım ben 2. sınıfın 1. dönemindeyken tanıştık. O da bizim eve gelip gidenlerdendi. Bir gün nargileden konu açıldı. "Kardeşim ben epeyce kafelerde çalıştım her çeşidini bilirim nargilenin. Hatta bizde var bir tane tütün de var bayağı getireyim bir müddet siz kullanın sonra zaten verirsiniz" dedi. Dediğini yaptı da. Gel gelelim biz nargileyi epey uzunca bir süre vermeyince bu kez Mustafa bize taşınmak zorunda kaldı. Bizde de bir kaç ay kaldıktan sonra ben 3. sınıfın 1. dönemindeyken üniversite sınavına girip memleketine gitti. Ve biz nargileyi yine vermedik. Ama bu kez utandığımızdan vermedik çünkü yanlış hatırlamıyorsam Ömer bir ara tütün yerine çay koymuştu nargileye. İlahi Ömer.
Evet bir hikayenin sonuna geldik dostlar. Bir sonraki hikayeye kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın.