||Görücü Usulü||

1K 115 67
                                    

Sorumluluk...

Bazı insanların, omuzlarına yüklenmekten deli gibi kaçtığı, bazılarının ise asla kaçamadığı şeydir. 36 yaşımdaydım ve hayatım boyunca hiçbir sorumluluktan kaçmamıştım. Okulda derslerime en büyük özeni gösterir, bunun dışında bir öğrencinin yüklenmesi gereken bütün sorumluluklarımı eksiksiz yerine getirirdim.

Sorumluluk sahibi bir öğrenciydim.

Aile ve akrabalarıma karşı yapmam gereken her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışır, kimseyi üzmezdim. Anne ve babamın dediğinden bir an olsun çıkmamış, onları memnun etmek amaçlı hep en iyisi olmak için uğraşmıştım. Tek çocuktum ve bunun şımarıklığını yaşamak yerine, her daim ebeveynlerimin mutluluğunu ön planda tutmuş, onları şımartmayı tercih etmiştim.

Sorumluluk sahibi bir evlattım.

Arkadaşlarıma karşı hep kibar, vefakâr ve ilgili olmuştum. 36 yaşımda olgun bir adamdım ve bu yaşıma kadar çok ortam değiştirmiş, fazlaca arkadaş edinmiştim. Hiçbirini geri plana atmamış, ihtiyaçları olduğunda hiçbirinden yardımımı esirgememiştim.

Sorumluluk sahibi bir arkadaştım...

Zamanı gelince mesleğimi elime almıştım ve iş yerimde yan gelip yatarak para kazanmak yerine, gecemi gündüzümü birbirine katarak bir yerlere gelmeyi başarmıştım. Verilen hiçbir göreve; "Ben bunu yapamam." dememiş, bütün sorumluluğu omuzlanıp, görevi en iyi şekilde yerine getirmek için elimden gelen her şeyi yapmıştım.

Sorumluluk sahibi bir çalışandım.

Sorumluluk sahibi, ama tüm bunlara yetişmeye çalışırken yorgun bir adamdım. Yorulmuştum ve bu durum bazı sorunlara yol açabiliyordu. Zaten, kahvaltı masasında sessizce kahvaltımı yaparken, karşımda oturmuş birlikte tuttukları gazetenin arkasına saklanarak, kıkır kıkır gülen annem ve babam da bunun en büyük kanıtıydı.

Yüzümü asmış bir şekilde sinirle portakal suyumu yudumluyor, baygın bakışlarım ile artık geçtikleri dalgaya bir son vermelerini ima ediyordum ama yüzlerini gazetenin arkasına sakladıkları için, beni görmeleri pek mümkün olmuyordu.

Sabah alarmı duymamış olmanın telaşı ile işe gitmem gereken saatten çokça geç kalkmıştım ve korku ile hızlıca hazırlanmıştım. Dişlerimi bile nasıl fırçaladığımı hatırlayamayacağım kadar aceleci hareket edip, o saatte annem ve babam uyuduğu için sessizce evden çıkmıştım. Araba anahtarımı evde unuttuğumu farkedince kendime şiddetli bir küfür göndermiş, ardından tekrar eve çıkıp vakit kaybetmek yerine, o sırada apartmanın önünde duran ve içinden müşteri inen taksiye doğru koşmuştum.

Yol boyunca beni arayan anneme aceleden dolayı asla cevap vermeyip aramalarını reddetmiştim ve şirketime giden yolda gördüğüm sakinlik beni şaşırtırken, bunun garipliğini dile getirmiştim. Bu yolun o saatlerde hep sakin olduğunu söyleyen taksici ile de mini bir atışmaya girmiştim. O yolu her sabah kateden kişi bendim ve benden daha iyi bilemezdi; sabahları o saatlerde trafiğin resmen kilit olması gerekiyordu.

Yine de kendimi şanslı kabul etmiş, hemencik biten yol ile taksiden inip, koşar adımlar ile şirkete girmiştim. Ne olduysa o zaman olmuştu zaten. Hatırlayınca utançtan yanaklarım kızarıyordu hâlâ. Şirketin güvenlik görevlisinin beni gördüğü zaman şaşkın ifadesi ile "Bay Kim, ne işiniz var burada?" deyişi geliyordu aklıma.

Rezildim...

Tek kelime ile rezil herifin tekiydim.

Ona garip bakışlarımı atıp ne saçmaladığına dair bir şeyler gevelediğim ve işe geç kaldığımı söylediğim zaman ise gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmış ve; "Bay Kim bugün pazar, izinlisiniz." demişti.

Five Dates One LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin