Merve Bebek Doğuyor

41 7 22
                                    


Güneş her zamankinden daha güzel görünüyordu. Sık ağaçların çevrili olduğu ormanda kuş sesleri adeta müzik havası katıyor, anne kuşlar yavrularını topladıkları böceklerle besliyordu. Şırıl şırıl akan derelerin sesleri ve kuşların cıvıltısı, güneşe karşı çiçekleri dans ettiriyordu. Güzel bir gün başlayalı sadece birkaç saat olmuştu. Bu güzel doğa harikasının içindeki tahta evin önünde ise heyecanlı bir kalabalık vardı. Ancak bu kalabalığın en heyecanlısı Mahmut, eli arkasında volta atıyordu. Hızlı hızlı nefes alıp veriyor, sanki önemli bir haber bekliyordu. O esnada evin içinden bebek ağlama sesleri yükseldi. Bu ses kuşların sesinden daha güzel gelmişti Mahmut'a. Yüzünde hafiften bir tebessüm oluştu. O sırada kapıdan bir kadın bağıra çağıra çıktı. "Müjdemi isterim Mahmut Ağa, müjdemi isterim." diyerek koştu Mahmut'un yanına. Mahmut büyük bir heyecanla tuttu kadının kollarını: "De hele kadın oğlan mı?"

Kadın gülerek cevap verdi: "Nur topu gibi kız evladın oldu ağa. Bir görsen sırma gibi saçları var. Hele o gözleri elmas gibi parlıyor." Mahmut bu cevap karşısında dona kaldı. Üçüncü çocuğuydu bu. Her defasında erkek evlat istemesine rağmen kız dünyaya geliyordu. Mahmut başını yere eğerek geriye döndü. Geride duran ailesine bakarak ağlamaya başladı. Titrek bir ses tonuyla babasına: "Bu da kız oldu baba, ben ne ettim böyle, soyum devam etmeyecek. Malım mülküm ziyan olacak." dedi. Yaşlı babası ise Mahmut'un gözlerinin derinliklerine inerek: "Bak oğul! Evladın kızı erkeği olmaz. Evlat senin canındır, kanındır. Kızı da erkeği de Allah'ın hediyesidir. Ona iyi bakasın. Kız evladı senin cennet mevkini yükseltir. Hatta ona 'Merve' ismini veresin." dedi.

Mahmut bu sözlere karşılık verememişti. Yaşlı gözleriyle içeriye girerek, hanımının yanına gitti. Doğumun vermiş olduğu yorgunluktan baygın yatan kadına hem üzgün hem de kin dolu bir bakış attı. Ona erkek evlat vermediği için karısına bir hayli kızgındı. Karısının yanında yatan bebeğe baktı. Onu görmek istemiyordu. İçinde çok kötü hisler doğmaya başladı. Bu kız çocuğunun ona felaket getireceğine inanmaya başladı.

Yavaşça bebeği annesinin yanından aldı. Yüzüne baktı, söyledikleri gibi gerçekten de güzel saçları, güzel gözleri vardı. Nur topu gibiydi. Ancak bu güzellikler Mahmut'u etkilememişti. Mahmut kucağında bebekle dışarıya çıkarak, ailesine seslendi: "Bu kız bebeğinin adı Merve'dir. Hem bize hem de tüm dünyaya zarar getirecektir."

Tüm kalabalık şaşkınlık içerisinde Mahmut ve kucağındaki bebeğe baktı. Mahmut'un gözlerindeki hüzün gitmiş, tamamen şeytani bir bakış yer almıştı. Herkes kendi arasında fısıldaşırken Mahmut kucağındaki Merve bebekle dağ yoluna doğru koşmaya başladı. Tüm aile şaşkın bir şekilde Mahmut'un peşinden gidiyordu. "Mahmut dur, nereye gidiyorsun?" kalabalığa her seferinde dönerek "Siz gelmeyin, bu uğursuz bebeği geldiği yere geri göndereceğim." diyordu.

Mahmut dağın tepesine çıktığında herkes geride kalmıştı. Tepeden ailesine doğru bakan Mahmut: "Bu bebek uğursuzdur. Bizlere uğursuzluk getirecek. Bu yüzden yaşamasına izin vermeyeceğim. Sizleri bu uğursuzdan kurtaracağım." dedi. Kalabalık Mahmut'a sesleniyor: "Yapma Mahmut, o Allah'ın bir hediyesidir sana. Gör bak büyüyünce çok güzel faydalar sağlayacak."

O esnada güneş gökyüzünü terk etmişti. Adeta kara bulutlar gökyüzünü esir almıştı. Öğle vakti olmasına rağmen hava kararmıştı. Sert bir rüzgar esmeye başladı. Tüm çiçekler bu rüzgardan kırılmış, ağaçlardaki meyveler dökülmüş, öyle ki kuşların yuvası dahi dağılmıştı. Mahmut Merve bebeği yere koyarak, kalabalığa yukarıdan seslendi: "Bakın gördünüz mü? Güneş yok oldu, rüzgar esiyor, ağaçlardaki meyveler dökülmeye başladı. Hepsi bunun yüzünden."

Mahmut sağına soluna hızlı bir şekilde bakmaya başladı. Birkaç metre ileriden kaya parçasını gözüne iliştirdi. Bu kaya parçasını almaya giderken gökyüzü adeta çıldırmıştı. Yıldırımlar her yara düşmeye başlarken, gökyüzünden şiddetli şimşek sesleri geliyordu. Yağmur sert bir biçimde yer yüzüne inmeye başladı. Normal bir yağmur değildi bu. Mahmut yerden kaya parçasını almak için eğildiği esnada gökyüzünden şiddetli bir yıldırım Mahmut'un üzerine çakılmıştı. Mahmut oracıkta alev almış. Yağmur kalabalık grubun üzerine de tıpkı kaya parçaları gibi düşüyordu. Kalabalık panik halinde koşuşturmaya başladı. Mahmut ise olduğu yerde yanarak can verdi. Mahmut öldükten sonra yağmur dindi, bulutlar çekildi ve güneş eski konumuna geri geldi. İnsanlar şaşırmışlardı. Tepeye doğru koşmaya başlayan insanlar Mahmut'un yanmış cesediyle karşılaştılar. Merve bebek ise Mahmut'un bıraktığı yerde uyuyordu.

Merve bebeğe yaklaşan kişiler şaşkınlık içerisindeydiler. Her yeri mahveden bu fırtınadan etkilenmemiş, yağan yağmurdan üzerine bir damla dahi düşmemişti. Kalabalık hayretler içinde Merve bebeğe bakıyordu. O esnada tekrardan şimşek çaktı. Bu sefer gökyüzünü kızıl bir renk kaplamıştı. Başını yukarıya kaldıran kişiler büyük bir korkuya kapıldılar. Öyle ki aralarından bazı kişiler baygınlık geçirdi. Gökyüzünden dünyaya bir melek bakıyordu.

Kanatları gökyüzünü kaplamıştı. Oldukça sinirli bir şekilde kalabalık gruba seslendi: "Onlardan birine kız müjdelendiğinde içi öfkeyle taşarak yüzü simsiyah kesilir. Aklınca verilen müjdenin kötülüğünden dolayı halktan gizlenir. Böyle bir alçaltıcı duruma rağmen onu yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Görün işte, ne kötü yargıda bulunuyorlar!"

Melek kanatlarını çırparak yer yüzüne indi. Kanatları kalabalık grubun üzerini kapatmıştı. Merve bebeği kanatlarının üzerine alarak, tekrar göğe yükseldi. Onu annesinin yanına götürüp bıraktı. Tekrar göğe yükselen melek şu sözleri söyledi: "Kimse gücünün yetmeyeceği şeyle sorumlu tutulmaz. Hiçbir anne ve baba çocukları yüzünden zarara uğratılmaz. Allah'a karşı gelmekten sakının! Şunu bilin ki Allah, bütün yaptıklarınızı görendir."

MERVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin