1. Bölüm

28 10 5
                                    

Albedo
Çalışma odamda oturmuş, penceremden dışarıyı izliyordum. Kar, beyaz rengi ve yumuşak görüntüsü ile etrafa güzel bir hava katıyordu. Bu görüntü benim için ilham vericiydi. Buna rağmen yalnızca fırçama dokunmak için bile yeterince motivasyona sahip değildim.

Elimde tuttuğum sıcak kahvemden bir yudum aldım. Kendimi çalışmaya ikna etmeye çalışıyordum çünkü yaşamak için bunu yapmalıydım. Paraya ihtiyacım vardı. Sanata çok değer verilmeyen bu dönemde her zamankinden daha fazla çalışmalıydım.
Düşüncelerimde dolaşırken sokağı izlemeye de devam ediyordum. Bir süre sonra sokakta nereden çıktığını göremediğim "ilginç" birini fark ettim. İlginç diyorum çünkü alışılagelmişin dışında bir görüntüsü vardı. Uzun mavi saçları ve eski dönemlerdeki prenslerinkine benzeyen tuhaf ama çekici kıyafetleri vardı. Elinde bir bardak kırmızı şarap tutuyor bir yandan da telefonla konuşuyordu. Sokakta hiç bar olmaması da dikkatimi çekti. Nereden çıkmıştı bu adam elinde şarapla? Bu dikkatimden kaçmıştı. Yine de itiraf etmeliydim ki romanlardan fırlamış gibi görünüyordu.

Bir anda içim coşkuyla doldu. Bu adamı hemen çizmeliydim. Aniden gelen isteğim, mantığımla çelişti. Onu çizmek için şuanda onu yakından, düzgün bir şekilde görmem gerekiyordu.

Ne yapacağımı bilemedim ve panikledim. Motivasyonumu kaybetmek istemiyordum. Ayağa kalktım ve kabanımı elime alıp hızlıca kapıya doğru ilerledim. Kendimi asansörde bulduğumda tekrar panikledim. Tanımadığım bu insana ne diyebileceğimi düşündüm. Düşünmek bana iyi gelmiyordu. Her şeyi plansız ve düşünmeden yapmak daha az strese girmemi sağlıyordu. Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimi susturdum ve sadece o bir yere kaybolmadan onunla konuşabilmeye odaklandım.

Kısa bir süre sonra sokaktaydım. Etrafa bakınırken birkaç adım ileri gittim. Sonra biraz uzakta onu gördüm. Tek sorun benden uzağa doğru yürüyordu. Adımlarımı hızlandırdım ve sıklaştırdım. Buraya kadar gelmişken geri dönmem benim için büyük bir hayal kırıklığı olurdu.

"Hey bayım, bakar mısınız lütfen?"

Konuşabilecek kadar yaklaştığımda, ona nasıl sesleneceğimi bilemedim ve ağzımdan sadece bunlar çıktı. Yine de dikkatini çekme konusunda başarılı olduğum için sevinmiştim. Yavaşça arkasını döndü. Ben de yerimde durmuş, nefesimi toplamaya çalışıyordum.

"Bana mı sesleniyorsunuz?"

Sesini duyduğumda kontrol edemediğim bir şaşkınlık hissettim. Sanki ondan böyle bir ses beklemiyor gibiydim. Kötü anlamda değildi ama. Gerçekten etkileyici bir sese sahipti.

"Evet. Değerli zamanınızı alabilir miyim? Size bir şey sormak istiyorum."

Bir şey söylemeden önce bana doğru geldi. Ben de nefesimi toplamış ve gözlerimi dikmiş ona bakıyordum. Arada sırada hızla gözlerimi tüm vücudunda gezdirip sonra tekrar yüzüne kilitleniyordum. Bu "ilginç" ama çekici varlığın her bir parçasını ezberlemeye çalışıyordum.

"Evet, tabii. Söyleyin bakalım söylemek istediğinizi. Dinliyorum." Sarhoş görünmesine rağmen konuşması saygılı ve düzgündü. Yine de sesi belli belirsiz bir şekilde dağınıktı; yani bazı harfler uzuyor, kısalıyor gibi geliyordu.

"Şöyle ki... Ben şu gördüğünüz apartmanda bir sanatçı olarak yaşıyorum." Elimle apartmanı işaret ettim. "Ve az önce bana ilham vermesi için karın yağışını izlerken sizin varlığınızı fark ettim. Şunu söylemeliyim ki; bana gerçekten ani ve yüksek bir düzeyde ilham verdiniz. Eğer izin verirseniz yeni çizimimde sizi çizmeyi gerçekten çok isterim..."

Fazla düşünmeden konuştum. Bitirdikten sonra da yeterince iyi olduğuna karar verdim konuşmamın. Karşımdaki -hala adını bilmiyorum- adam sırıttı.

"Kulağa güzel bir teklif gibi geliyor... Ama benim bu işten kazancımın ne olacağını anlayamadım."

"Uh... Üzgün bir şekilde belirtmek isterim ki ben bu konuda düşünmedim. Lütfen bana size nasıl yardımcı olabileceğimi söyleyiniz. Karşılığında ne istiyorsunuz?"

Para istememesini umuyordum. En azından fazla bir miktar istememesini... Ne teklif edeceğimi bilemediğim için direkt olarak ona sormuştum.

"Hmm... Aslına bakarsanız istediğim bir şey yok." Yüzünden düşündüğünü anlayabiliyordum. Sanki üzgünmüş gibi suratı asılmıştı birden. Sonra konuşmaya devam etti:

"Teklifinizi kabul ediyorum. Ne zaman yapmak istersiniz? Hemen şimdi bile gelebilirim sizinle. Ama biraz sarhoş hissediyorum, eğer sizin için bir sorun olursa..."

Şimdi de sanki aceleyle benimle gelmek istiyormuş gibi heyecanlanmıştı. Neler düşündüğünü anlayamamış ve merak etmiştim.

"Eğer müsaitseniz benim için en yakın zaman en iyisidir."

"Başka bir işim yok. Gidelim, bana yolu gösterir misin lütfen?"

Sesinde tuhaf bir heyecan hissediliyordu. Mutlu bir heyecan değil gibiydi. Anlayamıyordum. Ayrıca siz'li konuşmayı kesmişti son cümlesinde. Samimiyet istiyordu galiba. Ona uyum sağlayacaktım ben de.

Birlikte apartmana doğru yürümeye başladık.

"Pardon, adınızı sorabilir miyim, ah pardon, adın ne?" Farkında olmadan siz'li konuştuğum için kendimi düzelttim. Utanmıştım. O da hafifçe gülümsedi ve cevap verdi.

"Kaeya, Kaeya Alberich. Ya seninki?"

"Albedo Kreideprinz." Gülümseyerek yanıtladım.

...

Ve işte böyle tanıştılar.
Albedo'ya da olduğu gibi bana da birden ilham geldi ve bir bakmışım bir bölüm yazmışım. Bunu okuyorsanız umarım ilk bölümden keyif almışsınızdır. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yorumlarınız benim için çok değerli bu yüzden düşüncelerinizi belli etmekten kaçınmayın.

Not: Albedo'nun oyunda bir soyadı yok bildiğim kadarıyla. Kreideprinz sadece "the chalk prince" anlamına gelen farklı bir adı Albedo'nun. Yine de modern dünyada Albedo'nun soyadı olarak bunu kullanmak istedim, bilginize...

My Inspiration // Kaebedo FanficHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin