Üzerimdeki kostümle odanın içinde koşturup dururken tek amacım zaman öldürebilmekti çünkü felaket sıkılmıştım. İnternetimin bitmesi ise bu konudaki en büyük etkendi. Tabii, faturamı ödeyebilmek için para ayırabilseydim şu an bu sorunla baş etmek zorunda kalmazdım ve en sevdiğim dizinin yeni sezonunu izlemeye devam edebilirdim fakat yemek yemeye anca para ayırabiliyordum. Bunun en büyük sebebi de çalıştığım ufak kafe maaşımı ödeyebilecek kadar iş yapmadığı için patronun beni kibarca kovmasıydı. Ve evet, şimdi hem evsiz hem de işsizdim.
Hayatımda daha berbat bir dönem olmamıştı sanırım.
İki haftadır bu her gece ağlamamak için kendimi zor tuttuğum, berbat dönemin içindeydim. Ev arkadaşım, aynı zamanda da maalesef ki ev sahibim, hayatıma giren en kötü insandı. Bir insan bir diğer insanın her şeyine ne kadar müdahale edebilirse bana o kadar karışıyordu. Yaptığım yemeğe, yıkadığım çamaşıra, açtığım şarkıya, evde dururken giydiğim kıyafetlerime, şehir dışında okuyan arkadaşımla telefonda görüşmeme ve hatta eve girip çıkma saatime bile laf ediyordu. Gecenin birinde eve girerken onu rahatsız edecek düzeyde ses çıkarsam haklı olduğunu söyleyeceğim fakat o saatte eve geldiğimde, rahatsız olmaması için kapının önünde sabaha kadar beklemiş insandım ben. Yemek yaparken hep ona da yapardım ama o malzemeleri harcadığımı söylediği için bana kızardı. Ki malzemeleri kendi paramla alıyordum! Elektriği fazla harcadığı için çamaşır makinesini çalıştırmama bile kızıyordu ve kırk dakikalık yürüyüş mesafesinde olan çamaşırhaneye götürmemi söylüyordu. Aptaldı, gördüğüm en pasaklı insandı ve her an her şeyime burnunu sokuyordu. Saçma sapan, asla komik olmayan şakalar yapıp dalga geçerdi benimle. Tepemin tasını attırıp duruyordu.
Sırf beni sokağa atmasın diye ona katlanıp duruyordum ancak bir gün beni çileden çıkardı. Beni çocukken kaybettiğim annemden vurduğu an, daha fazla buna susamayacağımı fark ederek ağzımı geleni söyledim. Baya büyük tartıştık. Öyle ki bağırışlarımız yüzünden tüm apartman kapıya dizildi. Sonra da kendimi kapıdaki insanların yanında buldum. Aklıma geldikçe gülesim geliyordu gerçekten yaşadığım o ana. Elimde kıyafetlerimin tepildiği bavulumla birlikte komşuların yanında dikilip ev sahibimin ne kadar da boktan biri olduğu hakkında dedikodu yapıyorduk ve bu konuşmaları da duyan ev arkadaşım kapıya çıkmış, bir posta da orada tartışmamıza sebep olmuştu. En sonunda bir şekilde ayrıldım apartmandan, bir daha asla ve asla dönmemek üzere.
Akşama kadar sokaklarda dolandım ve ev bulmaya çalıştım ancak hiçbir yer bulamadım. Dönem ortasındaydık ve her yer doluydu. Öyle çok birikimim de yoktu maalesef ki. Aldığım burs ve çalıştığım kafeden gelen para vardı elimde sadece. Bu yüzden kalacak hiçbir yer bulamadım. Son çare, okuduğum üniversitenin klüp odalarına gittim. İlk birkaç gece eskrim kulübünde kaldım -hatta uyuyamadığım gecelerde kılıca benzer şeylerle kendi kendime oynuyordum- fakat oradan ayrılmak zorunda kaldım çünkü birkaç öğrenci gece antrenman yapmaya geliyordu. Bu yüzden onlara yakalanmadan başka bir kulübe geçtim. Kütüphane kulübüne... Kitap da okurum, kültürlenirim, süper olur ya, diyordum ama bu düşüncelerim birkaç gece içinde yok oldu. Elimde bir Rus klasiğiyle koltukların birinde uyuyakaldığımda kulağıma dolan küçük sesler yüzünden gecenin bir yarısı uyanıverdim. Uykusu çok hafif biriydim, iyi ki öyleydim, yoksa göğsüme düşmüş kitabın sayfalarını kemiren fareyi asla fark edemezdim ve birlikte bir gece geçirmek zorunda kalırdık. Belki kitaptan sonra elimi yemeye falan geçerdi. Tanrım, düşüncesi bile tüylerimi diken diken yapıyordu.
Neyse işte, fareyi gördüğüm gibi o kulübü de terk ettim ve son olarak, şu an kaldığım tiyatro kulübüne yerleştim. Açıkçası burası seçebileceğim en iyi yerdi. Fareler yoktu, gece ansızın gelen öğrenciler de yoktu. Bavulumu saklamak da zor değildi, bir sürü kostüm vardı; onların arasına saklıyordum ve ben gündüz derslere girip ardından da geceye kadar iş ararken kimse görmüyordu. İş bulup düzgün bir yere yerleşene kadar kalabileceğim en iyi yerdeydim. Ayrıca duşumu da spor salonundaki banyolarda alabiliyordum. Başka ne isteyeyim ki? Belki... Biraz... İnternet... Hiç fena olmazdı doğrusu.
Oflayarak üzerimdeki peri kıyafeti gibi duran kostümü yırtmamaya özen göstererek yere çöktüm. Şu dövmeli vücuduma, piercing dolu yüzüme -abartıyorum, sadece dudağımda ve kaşımda var- en yakışmayacak kostümle oradan oraya koşup bulduğum kağıtlarda yazan tiratları bağıra bağıra söylemem o kadar aptalcaydı ki... Halime gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum. Saat gece ikiydi. Uykum yoktu ama rol yapmaktan o kadar yorulmuştum ki uyuyup biraz dinlenmekten başka bir şey düşünemedim. En sevdiğim ve izleyemediğim dizinin ikinci sezonu hariç tabii ki de...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
judas
Fanfictionyazan: qoeris prompt sahibi: starkamour i wanna love you but something's pulling me away from you jesus is my virtue, and judas is the demon i cling to ex-lovers to lovers