ilk bölüm

58 7 12
                                    

Hayat bir satranç oyununa benzer , çok kez şah edersin fakat bir kez mat edersin...

Herkese güvenmemek gerekir belkide, tek sıkıntımız ordadır belki nerden bilebilirsin ki?

O gecenin böyle geçeceğini ve bu travma olarak hayatının sonuna kadar yanında kalacağını, hayatını mahvedeceğini nerden bilebilirdi?
Bilseydi güvenip gidermiydi?
Belki de giderdi kim bilir... Sessiz kaldım, ama bunu ben istemedim, sadece susturuldum..

Aslında sonunda en büyük acılarının bazıları senin en güçlü yanların olur.

'
'
'
'
'
Yaşlarım... Her bi senesinde acıyla, hüzünle, dertlerle,mutluluklarla geçen o yaşlarım... Hangisine üzülcegimi hangisine sevincegimi bilmediğim o yaşlarım... Hayat ileriye Bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılırmış. Ama sabrettim elinde sonunda bunlardan kurtulacağımı inanarak sabrettim.
Bir çocuk her hatasında kızılıp dövülürmüydü yoksa sakince bu yaptığının yanlış olduğunu anlatılırmıydı. Bilmiyordum, bilmiyordum hiç bişey bilmiyordum insanların neden önyargıyla yaklaştığını bilmiyordum. Ya da bilipte bilmemezlikten geliyordum. Sevdim sevildim ama herzamanki gibi yine elinde sonunda üzülen ben oldum aslında beni üzen sevdiklerimin sevgisi değildi üzerimde oynanan akıl oyunlarıydı... Bazı şeyler artık üzmez, alışırsın ya işte o yerdeyim.
Söylenen sözler, imalar, bakışlar hiç biri unutulmaz, unutmak istese bile unutamaz
Zor ve güç olur..
'
Sanırım yıllar geçse de bir köşeye çekilip, sorgusuz sualsiz duvarı izlemekten vazgeçmeyeceğim. Eski küçük kızın canı yandığında göz yaşları düşerdi yanaklarından. Sabahlara kadar ağlayıp uyanıp yeniden kalkmak isterdi..
Şimdi ise ağlayamıyorum, çok ağlayınca göz yaşları biter derlerdi de inanmazdım. Sanırım doğru. İçim ağlıyor, içim kan ağlıyor, en garibi de ben gülüyorum...
Bir Mart sabahın da saatlerce kasvetli havanın yaşattığı hislerimi sorguluyorum.
Duvarlar hiçbir şekilde konuşmuyor..
Benim de konuştuğum söylenemez.
Arkada (It's snowing like It's the End of the world-krobak) çalıyor.
Şarkının sözleri yok, ama melodisinin yüklediği anlam bu içimde ki sızıyı ruhuma yerleştiriyor. Aynı bu şarkı gibi hissediyorum, konuşmuyorum ama içimde ki melodinin duyulmasını istiyorum. Yıllar sonra nerede, nasıl olurum bilmiyorum hatta tahmin bile edemiyorum. Bir insan bu kadar hayat dolu olup bu kadar hayatını nasıl karanlık görebilir aklım almıyor.
Güçsüz değilim fakat güçlüyüm de diyemiyorum...
Kalabalıktayım bu yüzden yalnızım da diyemiyorum.
Melankolik olmak ruhuma işlenmiş.
Göz yaşlarımın her daim içimde ki çiçeği sulayacağını bildiğim için asla kurutmayacağım. Ve mevsimi geçmiş bir çiçeği asla yeniden yeşertemeyeceğim...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

"Offf çok sıkıldım yeterr"

yaklaşık yarım saattir fizik dersindeyiz ve sıkıntıdan patlıyacağım hiç zaman geçmiyor. Gör bak başka ders olsa hemencecik biterdi lanet olsun. Hayatta iki şeyden nefret ederdim biri yalan ve diğeri fizik dersi MEB olsam ilk işim fizik dersini kaldırmak olurdu heralde ya da bizim okula özel bir dolmuş ayarlamak çünkü her çıkışta kızlarla birlikte durağa yetişebilmek için dalağımızı veriyoruz.

"İstersen sana basıkla ilgili bir anımı anlatabilirim."

Tuana, saf görünümlü ama konuştuğu her kişinin piskolojisini bozup, yoldan çıkaran bir arkadaşım. Tek hayali basıkla evlenmek ve gelecekte basıkcan ve basıksular doğurmak, aslında erdalda var ama o uzun hikaye. Gelelim asıl mesele olan, benim çok korktuğum kızların alay meselesi olan ve tuananın vazgeçilmezi olduğu kürt kırosu basığa, basık bizim karşı sınıftan bir çocuk ona basık dememizin sebebi ise yüzünün basık şeklinde olması yani onun espirisi ordan geliyor.

" Aman Tuana şimdi beni gülme krizi tutar mal eda yüzündende kendimi tutamam falan üstüne de hoca höşürdetir şuan hiç yeri değil "

Eda, asıl lakabı keş eda. Dershaneye giden ama dershanenin etki etmediği, sürekli aldatılan, denizi sameti Özkanı bitmeyen, sigara içmekten ciğerleri tükenen, belalıları bitmeyen, sürekli koluna vurduğum için kolu çürüyen ve beni hiç dinlemeyen bir arkadaşım. Ha bide romantizm anıları anlat anlat bitmez.
Ve geçen gün aramızdan ayrılan Berfin. Tuananın tüm uğraşlarına rağmen açıktan okumak isteyip gitti.
Çok tatlı mı tatlı sarı bir kızdı. Kısacası bizim ortamda herşey var...
Ve işte o ses, demode olsa bile her öğrenciye ferahlık veren o ses yanii zil çalmıştı. Biz hemen çantamızı alıp koşa koşa aşağı inmeye çalışırken Tuana her zaman ki gibi "eda sürmece" oyununa başlayıp bizi tüm öğrencilere rezil etmeye çalışıyordu.

Ve yaklaşık 1 saate yakın eve varabildim. Şoföre saydıra saydıra yürürken gördüklerim karşısında hayret kaldım, evin önü bir sürü insanlarla dolu ve cenaze aracı...
Biran gördüklerime inanamadım, şuan tek hissettiğim yanaklarımdan süzülen gözyaşı olabilirdi. Ya ailem hayır hayır kötüyü getirmek istemiyordum hemen gözyaşımı silip eve doğru koştum. Annemi birden karşımda görünce rahat bir nefes aldım ama onun yüzünden düşen bin parçaydı.

"Anne neler oluyor ve neden dışarda cenaze aracı var?"

Annem kendini tutamayıp ağladı, onu ilk kez bu halde görüyordum o kimseye boyun eğmeyen cesur bir kadındı.

"Helincim senem teyze sabaha karşı evinde ölü bulunmuş"

Duyduklarıma inanamadım, hayır olamazdı daha sabah okula gitmeden önce ona ekmek götürmüştüm ve bana jelibonlu şekerlerinden vermişti.
Senem teyze evinde tek yaşıyordu kocası 20 yıl önce bir araba kazasında hayatını kaybetmişti ,6 çocuğu var ama hiçbiri ona bakmıyordu. Her Sabah kalkar kalkmaz ona ekmek almaya giderdim ve oda bana en sevdiğim jelibonlu şekerlerinden verirdi. Yalnız kaldığı vakitlerde hep onun yanına gider ona kitap okurdum , oda bana eski anılarını anlatırdı. Gerçekten bu habere çok üzüldüm umarım gittiği yerde daha da mutlu olur...

"Soğuktan buz tutmuş bir çınar ağacı kadar hareketsiz hislerim şu sıralar. Neler olacağını kestiremiyorum ama eskileri hatırlıyorum. Aynı şeyleri yaşamaktan korktuğu için dondurmuş gibi kendini... Bazen eriyor, sımsıcak oluyor, sonra gardını düşürdüğünü sanıp buz tutmak istiyor. O Çok korkuyor..."

safın kuramıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin