üç

231 24 27
                                    


Puslu dağların çevrelediği ormanın kargaşası, küçük, pembe, kanatlarına doğru açık maviyle ahenk yakalayan bir sürünün peşinden daha büyük ve koyu renkli bir sürü geçerek havada diğerleriyle kovalamaca oynamaya başladıklarında arttı. Daha yakından görmek adına mermer yüzeyde birkaç adım attığımda, son üç gündür yaptığım gibi balkonun soğuk yüzeyine yaslanıp yabancısı olduğum toprakların düzenini ve doğanın muhteşem dengesini büyük dikkatle izliyordum. Uyanık kaldığım her an zihnimi istila eden kelimeleri defetmek adına bilmediğim toprakların büyüsüne tanıklık etmeye çalışıyordum, basit ve işlevli bir uğraştı fakat etkisi o kadar uzun sürmüyordu. Doğanın ev sahipliği yaptığı mucizeler karşısında nutkum tutulsa da bir şekilde her şeyin zehrine kapılıp düşüncelerimin istediği yere çekiliyordum, yüreğimdeki ağrı büyüyordu.

Üç gündür düşünmemek için her şeyi yaptığım bu odada hissettiklerim ve düşündüklerim arasında büyük bir harp vardı. Hiçbir şekilde güvende hissetmiyordum fakat samimi, sıcak bir duygu yüreğimi bir şekilde bastırıyordu. Hiçbir şeye güvenmemem gerektiğinin bilincindeyken ılık bir rüzgar gibi eserek kötüye dair her şeyi süpüren duygulara göre hareket edemezdim, bu noktada da zihnim içinde bulunduğum durumu tüm yönleriyle bana hatırlatıyordu. Kaçmanın bir yolunu bulmalıydım fakat ilk defa yüreğimi ele geçiren o sıcaklığı yok edecek bir eylem sergileyemiyordum. Benliğimin yasının ve hasretinin dindiği yerde iken nasıl yeniden hüzne boğacaktım bilemiyordum.

Üç gündür tuhaf şişelerden içtiğim tuhaf bir ilaçla ayaktayken düşünerek eziyetimi büyütüyordum. Mührü sıkça inceleyerek büyük damgayı parmak uçlarımla takip edip gerçekliğini kendime kanıtlıyordum, gerçekliğini sindirince yüreğimdeki sıcaklık büyüyordu. Buna karşın Jaemin'in hançerini yanımdan ayırmıyordum, içimi kaplayan sıcaklığa yabancıydım. Bilinmemezlikle beraber korku da peşinden gelirken sakin kalmakta güçlük çekiyordum. Bu odaya, doğan güneşe ve soluduğum havaya çok yabancıydım. Düşüncelerimdeki huzursuzluk büyüyordu, zihnim can güvenliğim için tehlikeli plan hazırlıklarına giriyordu, hançeri daha sıkı tutuyordum. Ne yapacağımı düşünüyordum her ne kadar düşünmek istemesem de. İyileşmeye odaklanmam gerekiyordu, tek ziyaretçim olan şifacının söylediğine göre vücuduma dinlenmesi için gereken izni vermiyordum ve mührün yarasının iyileşmesi için gereken tek şey dinlenmekti fakat içinde bulunduğum durumda imkansızdı. Yaranın durumu çok daha iyi olmasına rağmen hala tam olarak iyileşmemişti.

Gördüğüm tedavi tuhaftı, kesiğin dikilmesini beklesem de öyle bir yönteme asla başvurulmayacağını öğrenmiştim. Şifacı, Jaemin'in yaptığı gibi yaraya kök suyu dökdükten sonra yine kök suyundan yapılan ilacı içiriyordu. Günde iki kez ilacı içiyordum ve ne zaman içersem içeyim sonrasında bastıran uykuya kapılmadan duramıyordum. İlacın etkisi bitince ise uyanıyor bir daha da uyuyamıyordum. İçimdeki kargaşa gözlerimi kapatmamı engelliyordu, gitmek istiyordum, gitmek zorundaydım ama bir şey bu isteği bastırıyordu. Delirecek gibi hissediyordum. Büyük bir öfke besliyordum her şeye ve herkese karşı. Zihnim durmadan önüme yeni seçenekler, yeni ihtimaller seriyordu. İhtimallerle beraber hislerim büyüyor, tutulmaz, dayanılmaz bir hale geliyordu böylece kargaşanın altında daha fazla kaybolmaya başlıyordum.

Şifacının kontrolündeyken Jaemin'i görmedim, odaya ilk girdiğinde boynunu kesmek üzere olmama rağmen diğer günlerde de aynı kişi gelmeye devam etti, odaya yemek getirenler her gün değişti ve kapıya birini dikip kimseyi öldürmediğime emin olmaya çalıştılar. Bu yüzden daha barışçıl bir yol izlemek zorunda kaldım, hançeri avuç içimde tutup ucunu kendime çevirdim. Canımı almakla tehdit eden kimse olmamasına rağmen geceleri uyuyamadım, yaranın acısı dayanılmayacak hale geldiğinde bile düşüncelerimin yönü değişmedi, ne yapacağım sorusunu zihnimden atamadım. Gözümü kırpmadan geçirdiğim gecenin ardından doğan güneşe tanıklık etmek adına kendimi balkona attığımda da aynı düşünceler içerisindeydim, göğsümdeki ağırlık soluklarımı yavaşlatırken sakin kalmaya çalışıyordum. İç çekerek mermer korkuluktan uzaklaştım, başımı yukarı kaldırıp açık mavi göğe dalgın bakışlarımı çevirdim. Bir süre ılık rüzgar çıplak gövdeme uğultuyla eserken göğün karmaşasına  izleyici olarak ortaktım, odanın kapısı açılana kadar öylece durmaya devam ettim.

warrior from the skyland -nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin