Temiz havanın ışıltısı gözlerimin önündeki perdeden sızmaya başladığı esnada korku hala yüreğime eziyet çektiriyordu, göğsümde ufak sızılar oluşturuyordu fakat dakikalar önceki halimden çok daha farklı çok daha sakin hissediyordum. Jaemin'in söyledikleri üzerimde yatıştırıcı bir etki oluşturmuş, korkunun önüne set çekmişti. Onun söylediklerine inanmayı seçenekten bile görmüyorken iyiliğime yarayacak cümleler sarf etmesi üzerimde yadsınamaz bir etki bırakmıştı. Rüzgar yüzümü sıyırıp geçerken göğü yaran kanatların ağır sesi artık o kadar rahatsız etmiyordu, yüzümü yakan güneş boğazımı düğümlemiyordu, aldığım nefes ciğerimi yakmıyordu. Hala kaslarım kasılı, vücudumdaki ağrı belirgindi fakat zihnim durgundu. Gördüğüm manzaraya inanmakta zorlanıyordum. Ayaklarımın altında küçücük kalan topraklar, rengarenk canlılara ev sahipliği yapan büyük ormanlar, havanın berraklığı ve hissettiğim sıcaklık, hepsi büyüleyiciydi. Yanımızdan geçen irili ufaklı sürülere hayretle bakıyordum, ejderha korkunçtu, kesinlikle korkunçtu, onlar için büyük bir tehlikeydi fakat öylece geçip gidiyorlardı. Dengenin işleyişine ve doğaya tanıklık etmek üstelik içimde ufak bir kıvılcımın doğması korkunun pençesini ensemden çekecek kadar büyüleyiciydi.Koca maviliğin ortasında epeyce yükseldiğimizde eşlikçilerimiz kalmadı, göğün ortasında duran kara parçalarının ardından hepsi kayboldu. Biraz aşağıda kara parçaları havada süzülmeye devam ediyordu, bazıları hilal şeklinde ucu sivrileşen dağların hemen yanında duruyor, bazıları dağ kadar büyük, göğü bölüyordu. Dağların ve ağaçların arasından sarkan dal parçaları birbirlerine bağlanmalarını sağlıyor, koca gövdelerle bütünleşiyorlardı. Her yer yeşil ve maviydi, çeşit çeşit cins canlının farklı renkleri ise gökle yer arasındaki uyumun ana kaynağıydı. Ben alışıp Jaemin'i tutuşumu gevşeterek etrafın büyüleyici havasına ortaklık etmeye başladığımda ejderha hızlandı, önümdeki bedene tekrar sarıldım. "Tanrı aşkına Jaemin! Kafayı mı yedin?" Gözlerim panikle büyürken bağırdığımda nefeslerim sıklaşmıştı. "Bu kadar yavaş gideceksek yürümeyi tercih ederdik değil mi?" diye homurdandığında bana aldırmadığı açıkça ortadaydı. "Sana korkmaman gerektiğini söyledim. O yemin vücuduna kazındığı andan itibaren korkmaya hakkın yok." Sakin tavırlarının kısa süreli olduğunu biliyordum, bu hali şaşırtıcı değildi. "Ben her gün bir ejderhanın tepesinde oradan oraya gitmiyorum. Henüz iki günlük mühür yüzünden havada korumasızca dururken sakin kalacağıma inanabiliyor musun?" Yan gözle yüzüne bakarken söylediğimde hafifçe başını yana çevirerek bana baktı. "Üstelik sen yanımdasın. Canıma zerre önem vermeyen sen yanımdasın."
"Ne diye önem vereceğim sana Jeno?" diye hemen bağırarak cevap verdiğinde derin bir nefes almaya çalıştım. Hala son derece hızlı gidiyorduk, yüzümü sıyırıp geçen rüzgar saçlarımı dağıtıyor yüreğimdeki korkuyu da tüm vücuduma yayıyordu. "Aşağıya indiğimizde Jaemin." kısa bir süre duraksayıp dudaklarımı ıslattıktan sonra devam ettim. "Sana bunun katbekat beterini yaşatacağım." dediğimde Jaemin kısıkça güldü. Ona yan gözle bakarken yüz ifadesinden tepkisini anlamaya çalışıyordum, derin bir nefes eşliğinde başımı geriye çektiğim anda mavi ejderhanın kanatları bize doğru yaklaştı. Başı öne doğru eğilirken koca gövdesi de takip etti, büyük bir eğimle aşağıya doğru inmeye başladı. Dudaklarım aralık kalırken bir anlığına nefes alamadım, o kısa süre içerisinde ejderha kendisiyle aynı renkteki denizin hemen üzerinde durdu. Gölgesi mavi denizde koyu bir leke gibi görünürken kanatları eski konumuna döndü, ağırca ilerlemeye başladı.
O kadar hızlı bir şekilde gerçekleşmişti ki tepki verememiştim. Ani hızla kesilen soluklarımı düzeltmek bir yana seyircisi dahi olamamıştım. Gümbürtüyle atan kalbime rağmen geriye kalan her parçam donmuş gibiydi, arada sızlayarak kendini hatırlatan yaramı bile hissedemiyordum. Jaemin'in saçları yüzüme doğru dağılırken kokusu burnuma doluyordu, ona tutunmaya devam ediyordum fakat kalan her şey buğulu gibiydi. En sonunda derin bir nefes alabildiğimde canıma kavuştum, ciğerlerim yanarken göğsüm inip kalkmaya başladı. "Beni böyle mi öldürmeye karar verdin sen?" diye bağırdığımda ağrıyan göğsümü ovalamak istiyordum fakat Jaemin'i bırakacak gücü kendimde bulamıyordum. Onun yüzünden bu halde olmama rağmen yanımdaki tek kişi de oydu. Önce Jaemin'in kahkaha attığını duydum, onun için su içmek kadar kolay ve sıradan bir olaya böylesine tepki vermemi eğlenceli buluyordu, sonra ona tepki veremediğimi fark etti ve ilk defa duyduğum içten kahkahasını sonlandırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
warrior from the skyland -nomin
Fanfictionejderhaların anavatanı büyüleyici toprakların varisi na jaemin ve o topraklardan sürgün edilen lanetli lee jeno. dragonau!