Uçsuz bucaksız bozkırda, tek başına, bir sağa bir sola koşmaktan zayıflamı dişi kurtyiyecek bir şeyler bulamazsa ölüceğini biliyordu. Açlık aklını bulandırmış, nerden gelip nereye gittiğini, yolculuğunun asıl görevini unutturmuştu. Vahşice etrafa koşuşuturuyor gördüğü ilk canlıya gözü dönmüşcesine saldırmak istiyordu. Donmuş gölün üzerinde dans eden kuzgunları izliyor ara sıra gözü yerdeki kuş tüylerine dalıp gidiyordu. Aniden silkindi ve bu kurnaz kuşların oyununa kanmaıp hemen oradan uzaklaştı. Güneye doğru ilerledi ancak asıl hedefi batıya gitmekti. O şuan yemek harici birşey düşünemiyordu. Geyik izlerini bulup takip ederse kuzey batıya gitmesi gerekiyordu. Ancak onun düşünmeden karar veren bilinçsiz aklı onu ileride ne olduğunu bilmediği bir yola sevk ediyordu. Oysaki batıya gitse herşey çözülecek, bereketli topraklara ulaşacaktı.
* * * * * * *
Birkaç saat sonra, yakın zamanda ölmüş ancak cesedi soğuktan dolayı muhafaza edilmiş bir at leşi buldu. Atın karın bölgesinin yarısı yenmiş Diğer yarısı ise soğuktan taş gibi donmuştu. Atın sırtının hemen altındaki yarığa dişlerini geçirdi. Donmuş eti zar zor koparıp çiğnedi. İlk günki tazeliğini korumamış olsada dişi kurdun buna aldırış ettiği yoktu. Yirmi-yirmibeş dakika daha leşi dişledikten sonra uzanıp öğlen güneşinin hafif sıcaklığında dinlendi. Atın sırtındaki izlere bakılırsa eyer takılmış ve ağır yükler taşıttırılmıştı. Buda demek oluyorki birkaç gün öncesine kadar buradan insanlar geçmişti. Normal şartlar altında dişi kurdun tam tersi istikamette yol alması gerekiyordu. Ancak ne şartlar normaldi ne de dişi kurt. Taze et bulma umudu ile yanıp tutuşan zavallı hayvan biraz acınası biraz korkun görünüyordu. Dişi kurt izlerin ilerlediği yere doğru yöneldi. Tek başına olduğundan yaptığı iş oldukça riskliydi. Bir insan tarafından vurulabilir veya aç bir kurt sürüsü tarafından parçalanılabilirdi. Ancak bunları akıl edebilecek durumda olmadığından yaptıklarını fazla sorgulayamayız. Birkaç saat daha ilerledikten sonra bir tavşan buldu. Yanında yavru diyebileceğimiz üç adet minik tavşan vardı. Karnı tok olmasına rağmen gözü doymuyordu. Onları avlamak, sıcak kanlarını ağzına doldurmak istiyordu. İlk başta tereddüt etti. Çünkü ağaç kavuğuna sığınmış bu dört kemirgen oldukça masum görünüyordu. Ancak dişi kurdun doyumsuzluğu acıma duygusunu zamanla elinden aldı. Ağzına gelen ilk tavşanı tek seferde çiğnedi. Ciyaklamasını işitti ve bu hoşuna gitti. Diğer iki küçük tavşan kaçmaya çalışıyor, anneleri ise kurdun dikkatini üzerine çekiyordu. Bir o yana bir bu yana koşuyor elinden geldiğince ses yapıyordu.Dişi kurt ilk öldürdüğü tavşanı yedikten sonra büyük olanı pençe darbesiyle öldürmüş ardından anne tavşanıda boğazlamıştı. Sağ kalan yavru tavşan kaçabilmişti. Dişi kurt yakaladığı iki tavşanıda yan yana aldı ve önce anne tavşanı yemeye başladı. Kaçabilen yavru tavşan ise uzak bir mesafeden onları izliyordu. Olabildiğince acınası ve masum. Ağaçların ve çalıların arasından çıkıp uzak bir mesafeden şaşkın bir şekilde etrafına bakıyordu. Diğer tavşanların aksine simsiyahtı. Dişi kurdun annelik iç güdüleri uyanmış, merhamet ışıkları yanmıştı. Anne tavşanı yemeyi bitirmiş ancak diğer büyük tavşanı yemek istememiş, ağzına alıp ağaç kovuğuna geri bırakmıştı. Tekrardan güneye yöneldi ve hızlıca ilerledi. Birkaç gün sıradan bir şekilde geçti. Epey bir mesafe katetmişti. Su kaynağı olan sıcak bir mağara bulmuştu. Birkaç gün dinlenmee karar verdi. Mağara bir tünel gibi ilerliyor, girişinde ise onu örten dikenli çalılar ve sık ağaçlar bulunuyordu. Tünellere Açılan kısmı zemheri kadar soğuktu. Ancak mağaranın girişinden içeri biraz ilerleyince moğol çadırı kadar sıcak bir oda karşısına çıkıyordu. Duvarlarda garip semboller vardı. Obsidyenden yapılmış sivri aletler kemikten tapılmış takılar ve deri ile damardan yapılmış giysiler vardı. Ancak dişi kurt bunları önemsemiyordu. Onun için önemli olan soğuk bozkır gecelerşnde ısınacak bir yer bulmaktı. Bu mağara ise onun gözünde bir cennetti. İçerideki yer oyuğuna yerleştirdiği derileri ısınmak için kullanıyor birkaç gün boyunca bu hizmetten yararlanmayı umuyordu. yiyecek için ise yarısı bırakılmış oğlak leşini kullanıyordu. Az yiyor çabuk doyuyor ve saklamasını iyi biliyordu. Zeki ve tecrübeliydi ama bazen düşünemiyordu. En büyük yanlışı burda yapıyordu; Düşünmemek.
* * * * * * *
Dişi kurt yaşadığı bölgeyi keşfetmeye karar verdi. Bu keşifin amacı hem biten yemeğinin yerine bir arternatif bulmak hemde çevredeki diğer nimetlerden faydalanmaktı. Ancak bu nedenlerden fazladan ve hayati olmayan bir neden daha vardı. Bir eş bulma arzusu.Tekrardan anne olmaya hazırdı. Ayrıyetten bir sürüye dahil olma zamanı da gelmişti. Tek başına yaşaması onu her konuda zorluyordu. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Şafak vaktinde yola çıktı ve mağara uzunca iki tepenin arasındaki düzlüğün üzerindeydi. Çevresi sık ağaçlar ile kaplanmıştı. İkitepenin arasından uzun olan tepeye yakın bir nehir geçiyordu. Nehir yolu üzerinde sazan vardı. Aynı zamanda bozkırın ormanlaşmaya başladığı bu yerde dağ aslanı olma ihtimali vardı. Dişi kurt bu olasılıkları göz önünde bulundurarak yola çıktı. Tepenin zirvesine doğru ilerlemeliydi. Oradan etrafı daha rahat izleyebilirdi. Mağaradan çıktı ve 10-15 dk yürüdükten sonra nehire ulaştı. Dondurucu soğuk hava nehirin kenarında ince bir buz tabakası oluşturmuştu. Dişi kurt sakin görünen nehire girmeyi göze alamıyordu. Aslında usul usul ilerleyen nehir görünmez bir katildi. Akıntılı olduğu anlaşılmayan nehir soğukla beraber birleştiğinde tam bir canavar oluyordu. Dİşi kurt buna bir çözüm bulmalıydı.Nehirin daraldığı noktada akıntı hızlanıyor ancak iki kıyı arası yakınlaşıp üstünden atlıyabilecek bir hal alıyordu. Bunu yapmaya karar verdi ve yolunu biraz uzattı. Sonunda daralan yere ulaştı ve şiddetle akan suya gözlerini dikti. Kafasını göğe kaldırdı ve tepesinde uçan kuzgunlara baktı. Keşke onlar gibi kanatları olsaydı da bu nehri, koca tepeleri ve bu bozkırı kısacık sürede geçebildeydi. Tekrardan akan suya yöneldi, cesaretini topladı. İki kara parçası mesafesi yaklaşık 4m ydi, atlamaya hazırlandı ve gerildi. Bütün gücüyle ileri atıldı. Ancak su onu korkuttu ve durmak istedi. Ne yazıkki hızını alamadı ve ön ayaklarının üzerinden nehire yuvarlandı, serin sulara kapıldı. Soğuk suyun içinde çırpınıp durdu. Batıp çıktı ve epey su yuttu, ciğerlerine su kaçtı, zaman ve mekan kavramını yitirdi ve boşluğa kapıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt Ve Tonga
Historical FictionOrta Asya'nın acımasız bozkırlarında ki iki hayat. Bir yanda yaşam mücadelesi veren dişi kurt, diğer yanda ekosistemin zirvesindeki insanoğlu Tonga. Bu iki ölümlüyü neler bekliyor öğrenelim.