Her Şeyin Başı

137 13 3
                                    

Bölümü okurken ''Once Upon a December'' şarkısını dinleyebilirsiniz.

https://youtu.be/Dju-3mlU1Hk

İyi okumalar.

---------------

Katerina'nın Günlüğü

16.02.2012

O yeşil gözlerine baktığımda bana karşı beslediğin öfkeyi ve nefreti net bir şekilde görebiliyordum. Kolumu sıkıca kavrayıp beni peşinden sürüklemiştin. Mutlu görünüyordun, ben ise bunun sebebini anlayamıyordum. Çünkü annem beni çekip aldığın odada deliler gibi ağlıyordu. Onun yanına gitmek istiyordum, gidip anneme sarılmak istiyordum. Hangi çocuk annesinin bu şekilde ağlaması karşısında üzülmez ve korkmazdı? Korkuyordum. Annemin neden ağladığını ve senin beni nereye götürdüğünü bilmiyordum. Bir gittikçe ondan daha çok uzaklaştığım odaya, birde sana bakıyordum. Yüzünde beni korkutan ve anlam veremediğim bir gülümseme vardı.

Koridoru aşıp evin girişine geldiğimizde evimizde daha önce hiç görmediğim, korkup senin arkana saklanmama sebep olan adamları gördüm. Ellerinde kocaman silahlar ve yüzlerinde maskeler vardı. Silahlarını sıkıca kavramış sert bakışlarla bize bakıyorlardı. 

Aralarında onların aksine maske takmayan, silahı olmayan, üniforma giymemiş bir adam daha vardı. Adam kollarını iki yana açtı, birkaç adım atıp bizimle arasında olan mesafeyi kapattı. Bana doğru eğildi ve pis bir şekilde gülümsedi. Korkup senin arkana geçtim ve yeri izlemeye başladım. Durumu kurtarmak istercesine güldün ve adamla konuşmaya başladın. Ne konuştuğunuzu anlayamıyordum, ne olduğunu bilmediğim kelimeler söylüyordunuz. Bakışlarımı sizden ayırıp annemin hıçkırıklarının duyulduğu odaya yönelttiğimde odaya ellerinde silahlarla iki adamın girdiğini gördüm. Senin elini çekiştirip neler olduğunu sorduğumda beni umursamadın ve yanındaki adamla konuşmaya devam ettin, baba.

Bir süre sonra annemin olduğu odadan gelen silah sesiyle ikimizde olduğumuz yerde sıçradık. Elimi bırakıp hızla odaya koştun. Odaya girer girmez acıyla bağırdın ve dizlerinin üzerine çöküp gözlerindeki yaşlarla bağırmaya devam ettin. Bağırışlarını duymak beni korkuttuğu için ellerimi kulaklarıma götürdüm ve sesini duymamak için sıkıca bastırdım. Yavaş adımlarla, odada göreceğim manzaradan ölümüne korkarak odaya doğru ilerledim. Odanın önüne geldiğimde odanın kapısına tutunup içeriye baktım. Annem yerde kanlar içinde yatıyordu, hareket etmiyordu. Koşarak onun yanına gittim, dizlerimin üzerine çöktüm. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu, etrafı bulanık görüyordum. Yine de bir ihtimal uyandırabilirim diye annemi dürtüyordum. Bunun gerçek olduğuna inanmak istemiyordum, canım çok yanıyordu. Bunun geceleri gördüğüm ve annemin ''Kabus görmüşsün, korkma. Ben buradayım.'' dediği, kabus olarak adlandırdığı şeylerden biri olmasını diliyordum. 

Senin az önce konuştuğun adam duvara yaslanmış, elindeki gözlükle oynayarak bizi seyrediyordu. Yaşadığımız acıyı biraz bile umursamadığı ortadaydı. Bunu sen de fark etmiş olacaksın ki ayaklanıp adamın yakasına yapıştın. Ona hakaretler savurmaya başladın.

''Anlaşmıştık seninle adi herif, ne bana ne de Maria'ya zarar vermeyecektin. Kızı alıp siktir olup gidecektin hayatımızdan. Öldüreceğim seni!''

Adam ellerini iki yana kaldırıp duvara yaslamıştı. Korkuyor gibi bir hali yoktu fakat öyle davranmak hoşuna gidiyor gibiydi. Seninle dalga geçiyordu, ona hiçbir şey yapamayacağını çok iyi biliyordu. Evimizde onun adamı olduğunu bildiğim onlarca silahlı adam vardı ve o adamlardan iki tanesi, çoktan seni kollarından tutmuş yakasına yapıştığın adamdan uzaklaştırmışlardı. Sen ise buna rağmen adama tehditler yağdırmaya devam ediyordun.

Seni tutan silahlı adamlardan biri diz kapağının arkasına vurarak seni dizlerinin üzerine düşürdü. Az önce yakasına yapıştığın adamın başıyla seni işaret etmesi üzerine diğer adam da silahını sana doğrulttu. Neler olacağının farkındaydım, gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. ''Babamı bırakın.'' demekten ve silahını sana doğrultan adamın kolunu çekiştirmekten başka bir şey yapamıyordum. Yalnızca 9 yaşındaydım. Ne diğer silahlı adamlar beni odadan çekip çıkardıklarında ne seni öldürdüklerinde ne de beni onlarca çocuğun olduğu bir kamyonetin arkasına bindirdiklerinde hiçbir şey yapamadım. Kendimi suçladım yıllarca. Çünkü senin sırf kendini tehlikeden uzak tutmak için kızını bir Rus örgütünün eline verdiğini anlayabilecek yaşta değildim.

Beni biraz bile umursamadığını, kendi çıkarların için beni kullandığını ise beni sizin yanınızdan alan adamdan öğrendim. Dreykov'dan. Şimdi neden kolumu sıkıca kavrayıp beni annemden ayırdığını ve imalı konuştuğunu anlayabiliyordum.

Beni getirdikleri bu yerde benim gibi onlarca kız çocuğu vardı. Ve her gün daha fazlasını alıyorlardı. Bizi Çin'e ve Batıya karşı kullanabilecekleri casuslar yapmaya çalışıyorlardı. Ağır eğitimlerden geçiyorduk ve bu eğitimlerden belki de sadece yirmide birimiz sağ çıkabiliyorduk. En iyi olanlarımız yaşıyor, gerisi ise öldürülüyordu. Biz onlar için yalnızca birer eşyaydık, öylece kenara atabilecekleri kuklalardık. Bizi casuslara ve suikastçılara dönüştürmeyi hedefleyen bir örgüttü bu, gizli ve çok tehlikeli bir örgüt.

Şimdi ise artık 9 yaşındaki o küçük kız çocuğu değilim. Burada zayıflığa tahammül edilmiyor. Güçlü olmak zorundasın. Hiç kimse seni kurtarmaya gelmeyecek bu yüzden senin kendini kurtarman gerekiyor.

Birlikte eğitim aldığım kızlarla göğüs göğüse dövüşüyor, silah eğitimi alıyorum. Bana öldürmemi söyledikleri kişiyi hiç düşünmeden öldürmek zorunda bırakılıyorum. Bu kişi bazen örgütteki diğer kızlardan bile olabiliyor.

Bana karşılaştığım tehlikeler karşısında nasıl soğukkanlı olacağımı öğretiyorlar. Bana nasıl acımasız bir suikastçı olacağımı öğretiyorlar. Amaçları bu öğrendiklerimi Sovyet-Rusya için kullanmam ve bunu yapacağıma da çok emin görünüyorlar. Benim ise başka planlarım var: Bu örgütü ve bunun gibi tüm Rus örgütlerini ortadan kaldırmak gibi.

Dark Shadow/Bucky BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin