Meçhul

43 4 5
                                    


Bir gece yarısı. Emmaline dışında herkes uykuda. Yatağında oturmuş, bir şeyler düşünüyordu. Ayağa kalktı ve pencereye ilerledi. Pencereyi açınca derin bir nefes aldı.
"Uykum yok, çok fazla mısır gevreği yemiş olmalıyım. Neden yedim ki? Artık cidden uyumalıyım, yarın okula geç kalmak istemiyorum."
Yatağına doğru ilerledi ama mısır gevreği onu çok rahatsız ediyordu. Çok geç olmadan uykuya daldı.

Sabah olduğunda birinin perdeyi açtığını gördü. Gözleri kim olduğunu seçemiyordu.

"Günaydın Prenses Emmaline."
Anlamıştı. Bu annesiydi.

"Anne bana "prenses" demeyi kes. Ben küçük bir kız değilim ve günaydın." dedi Emmaline üstünden örtüyü hızlıca atarken.

"Bana göre hâlâ öylesin. Hadi kalk artık, sabah oldu ve okula geç kalmak istemezsin."

Emmaline kalktı ve banyoya gitti. Ellerini ve yüzünü yıkadıktan ve saçını yaptıktan sonra odaya geri döndü. Annesi hâlâ odadaydı. Emmaline, merakla sordu.
"Anne neden hâlâ buradasın?"

"Sana bir şey vereceğim." Avucunu açtı. "Bu bir ametist taşı. Doğal taşlara inancım olduğunu biliyorsun. Bu taş seni rahatlatır, stresini azaltır. Bu taşı bir kolye haline getirdim. Bunu çıkarma, tamam mı?" Emmaline, "Tamam." deyince annesi, onun elini açtı ve avucuna koydu. "Kahvaltıda seni bekliyoruz."
dedikten sonra annesi Annabelle, kapıyı kapatıp dışarı çıktı.

"Tamam takacağım fakat çok stresli bir insan değilim ki." Emmaline omuzlarını silktikten sonra, "Her neyse, güzel görünüyor, takayım." dedi ve kıyafetlerini değiştirip, çantası aldıktan sonra aşağı indi.

"Günaydın kardeşim." dedi Alexander ablası Emmaline'e, ağzı yulaf lapası ile dolu iken. Emmaline, "Günaydın Alexander." dedi ve gözlerini devirdi. Kardeşi her sabah onu böyle sinirlendiriyordu.

Birlikte oturup kahvaltıya başladıklarında bir ses duydular.
"Herkese günaydın." Merdivenden ayak sesleri geliyordu. Gelen Jonathan'dı.

"Günaydın baba!" dedi Alexander mutlu bir sesle.

"Günaydın baba. Ve evet, yine her sabah olduğu gibi modunda değilim, her an seni üzebilirim, şimdiden özür dilerim." dedi Emmaline. Ağzına bir parça salatalık götürüp yemeye başladı.

"Sen de benim gibisin. Ama artık ben de Alex gibi olmayı öğrendim. Neşeli bir erkek kardeşinin olması çok güzel bir şey."

Jonathan, eskiden öfke sorunları olan biriydi. Öfkesini kontrol edemediği zamanlar çevresine oldukça fazla zarar verirdi. Özellikle, ailesine. Emmaline, bu yüzden ona karşı yabancılaşmıştı. Kardeşi Alexander doğduktan babası biraz da olsa öfkesini dindirebilmişti ve bu yıldan yıla azalmıştı. Şimdi sadece normalde neye sinirlenmeliyse, ona sinirleniyordu.

Jonathan da masaya oturdu. Yemek yerken kimsenin sesi çıkmadı. Alexander birden ayağa kalktı ve
"Saate bakın! Saat 8 olmuş! Artık yola çıkmalıyız." dedi. Jonathan kolundaki saatine baktı ve hızla ayağa fırladı, "Haklısın, haydi kalkın çocuklar, Emma çantanı al hemen, hızlı hareket et yoksa geç kalacağız!"

Emmaline babasının bu tavrına sinirlenmişti ama bunu belli etmeden çantasını alıp evden ayrıldı, arabaya doğru ilerlerken omzunda bir el hissetti. Gelen annesiydi.

"Emma, dediğim gibi, bu kolyeyi sakın çıkarma." Emmaline gözlerini devirdi ve sıkılmış bir ses tonuyla, "Anne anladım. Gerçekten daha kaç kere söyleyeceksin?" dedi. Annesi ciddiydi. Ona sakince, "Sen beni dinle, lütfen kolyeyi çıkarma. Tamam mı?" dedi. "Tamam anne." dedi sitem ederek. Alexander koşarak arabaya arabanın kapısını açtı. Arabaya binmesinin hemen ardından duramayıp radyoyu açtı.

Gölge ve Işık: Gölgenin Doğuşu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin