Derek cevap istercesine bakmaya devam ediyordu. Ama Stiles'ın aklından onunla ilgili anılar geçiyordu. Bu aptalcaydı. Kendine gelmek için gözlerini kırpıştı. Dudağından poflarcasına ses çıktığında, Derek'in dudağı kıvrılmış ve tatlı bir gülümseme oluşmuştu. Söylediklerini onayladığını düşünerek ayağa kalktı. Kafası eğik olan çocuğun saçını karıştırdığında Stiles yüzünü buruşturdu. Onu huzursuz etmek Derek'i güldürdü.
Tahtaya ilerlerken; "Scott'a anlatamadım." dedi Stiles. Bakışlarının üzerinde olduğunu hissediyordu ama gözlerine yeniden bakmaya cesaret edemedi. Neden diye soracağını biliyordu, bu yüzden o sormadan cevap verdi; "Bilmiyorum." dedi omuz silkip. "Bu onun sınırı biliyorsun. Yani birini öldürmek zorunda kalmam ve buna mecbur olmam. elimden başka bir şeyin gelmediğini ona anlatamadım. İnanmadı. Theo ona ne anlattı bilmiyorum ama.."
"Theo mu?" diyerek sözümü kesti. Kafasını kaldırdığında, gözlerinin tahtada Theo'nun fotoğrafı ve adı üzerinde gezindiğini gördü. Ayaklanıp yanına gitti. Bir elini yumruk yapıp diğerine vururken; "O çocukta bir şey var." dedi dudaklarını büzüp. "Nasıl bildiğimi sorma ama bir şey var hissediyorum."
"Eğer bir şey varsa buluruz." dedi kafasını sallayıp. Hala dikkatle Theo'nun fotoğrafına bakıyordu. Sonra genç çocuğa dönüp; "Şerifle konuşmalısın." dedi. Stiles Yüzünü buruşturup, bayılırcasına kafasını geriye attı. Derek gözlerini tahtadan çekip, Stiles'a döndü tamamen. "Sana inanmaması gibi bir seçenek yok Stiles. Çünkü doğrusu bu. Doğruya inanmazsın, bilirsin. Sen de ona bildiğini anlatacaksın. Bana anlattığın gibi."
"Sana anlattığım gibi olmayacak." dedi gözlerini devirip. Derek, neden diye sorsa da cevap vermedi. Nedeni kendisi de bilmiyordu.
Derek'in bakışlarını görünce; "Tamam." dedi pes edercesine elini kaldırıp. "Ama saat çok erken! Ve saatlerdir araba sürmene rağmen neden bu kadar enerjik gözüküyorsun anlamıyorum. Kurt adam olmanızdan nefret ediyorum." dedi söylenerek. Derek onun yavaşça kendine geldiğini fark etti. "Siktir sabahtan beridir ağzıma tek lokma girmedi. Bunu benim için mi hazırladın?" Masasının üzerindeki sandiviçten büyük bir yudum alıp, sıcak kahveyi kafasına dikti. "Ah! Siktir yandım!" diyerek, ağzının içine doğru üflemeye çalıştı. Derek kollarını bağlamış, kafasını hafifçe yana eğmiş bir şekilde, yerinde tepinen ve öne uzattığı dudağıyla ağzına üflemeye çalışan çocuğu izliyordu. Stiles önünde bitip; "Hemen ağzıma üfle!" diyerek bağırdığında neredeyse irkilecekti. Ağzını aralamış ve hadi dercesine elini sallıyordu.
"Ah!" diyerek inledi Derek. "Seni gerçekten boğmak istiyorum!" diyerek söylendi. Ama çocuğun ağzına üflemeye başlamıştı bile. Tepinen çocuğu çenesinden yakalayıp; "Yerinde dur." dedi. Ağzının içine uzun bir nefes bıraktığında Stiles daha iyi hissediyordu. Acıdan beyninin bir kısmı çalışmıyordu ama şu anki hallerini algılamaya başlamıştı bile. Derek'in dudakları neredeyse kendi dudaklarına değecek kadar yakındaydı. Bu sadece yarım saat içerisinde 3.garip yakınlaşmalarıydı. Çocuğun çenesini yavaşça bırakırken, "Başıma belasın Stiles." dedi.
"Ama yine de geldin." dedi Stiles, gülerek. Derek'in göz devirmemek için kendiyle savaştığı kesindi. Stiles duyacağı şeyden korkarak; "Ne? Geldiğine pişman mı oldun?" diye sordu. Ağzına sandiviç sıkıştırırken, gelecek cevabı bekliyordu.
Derek'in gözleri Stiles'ın omzuna kaydı. Stiles'ın eli istemsizce omzuna gitmişti. Derek sonunda konuştuğunda; "Daha önce gelmediğim için pişmanım." dedi ve Stiles gülümsememek için dudağının içini ısırmak zorunda kaldı. "Ve ayrıca bu sandiviç ve bu kahve benim." diyerek elindeki sandiviçi ve masadaki kahveyi kaptı Derek. "Eğer istiyorsan kıçını kaldırıp, kendine yaparsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Desperate Choice | Sterek
WerewolfStiles telefonu parmakları arasında çevirmeye devam etti. Çevirdikçe parlak ekran karanlık odasını ve yüzünü aydınlatıyordu. Parmakları hızlıca hareket ediyordu ekranda. Sinirle bastırıyordu parmaklarını. Ve aynı sinir, hırsla telefonu kapatıp yatağ...