DOLUNAY IŞIĞI

0 0 0
                                    

Selam. Yeni bölümle sizlerleyim. Umarım beğenirsiniz.

Kısa bir bakışmanın ardından arabam aklıma geldi. Hızlıca arabamın arkasındaki minik göçüğe baktım. Neden ya? Neden böyle şeyler hep benim başıma gelmek zorunda?

Çok kısa bir süre sonra aklıma bir soru geldi. Bu adamın maçı daha 5 dakika önce falan bitmemiş miydi? Hangi arada çıkmıştı arenadan?

"Kusura bakmayın hanımefendi. Kafam biraz dağınık. Siz bana telefon numaranızı verin isterseniz, ben en kısa zamanda halledeyim arabanızı." dedi saçlarını karıştırarak. Tam olarak yüzüne bakmak için kafamı kaldırmam gerekiyordu.

Sıkkınlıkla, "Tamam. Ne zamanda halledilir bu?" diye sordum. Ardından ekledim. "En kısa zamanda halledilirse çok sevinirim. Arabama çok ihtiyacım oluyor." Arden Karaca'nın kafası çok dağınık gibiydi. Kaygılı bir hali vardı.

Kısa bir süre düşünerek, "Sizin içinde uygunsa yarın sabah halledebilirim. Tanıdığım bir çok arkadaşım var bu işleri yapan. Ayrıca size çarpan ben olduğum için masrafları ben karşılayacağım. Siz bana telefon numaranızı verseniz yeterli." Hafif gür sesiyle.

Telefon numaramı ve ismimi verdikten sonra, "Tamamdır hanımefendi. Tekrar kusura bakmayın. Ben en geç iki saate kadar size arkadaşımın numarasını ve iş yeri adresini size atmış olurum." dedi ciddilikle.

"Tamam. Sağolun." dedim arabamın kapısını açmadan önce. Sürücü koltuğuna geçtiğinde ilk işim arabamın aynasından arabasına binen adama göz ucuyla bakmak olmuştu. O da arabasına bindiğinde bir anlık göz göze geldik. Benim gözlerimin içine baktığını fark ettiğimde anında gözlerimi kaçırıp arabayı hareket ettirmeye başladım.

"Ya, neden bunlar hel benim başıma gelmek zorunda? Ne yaptım ben?" diye mırıldandım ağlamaklı bir sesle.

Yaklaşık elli dakika sonra Ahsen ile ortak kaldığımız evimize ulaşmıştım. Arabamı her zamanki yerine park ettiğimde çantamı da alıp arabamdan çıktım.

Kapıya anahtarını soktuğum anda Ahsen yine aynı soruyu sordu. "Neva, sen misin?" Sürekli tekrarlayan sorusu ile birlikte kahverengi gözlerimi devirdim.

"Ahsen, sence bir hırsızın evdeki ışıkları görüp çatkapı girmesi ne kadar olası?" O sırada botlarımı çıkarmakla meşguldüm.

"Aman iyi be. Sormadık say." dedi mutfağa girmeden önce. Botlarımı sonunda çıkarabildiğimde hemen karşımdaki salon koltuğuna oturdum. Orada oturmaktan başka bir iş yapmamama rağmen ayaklarım ağrıyordu.

Ahsen yanıma geldiğinde, "Sende bir haller var. Söyle haydi, dinliyorum. Biliyorsun, çok severim konuşmayı." Onu tanıdığımdan beri konuşmayı ve sohbet etmeyi çok severdi. Ona bir şey anlatacağımda çok büyük bir heyecanla dinlerdi.

"Ay Ahsen bir şeyi de merak etmeden ne olacak sanki? Bu kadar merak zarar, özel hayat diye bir şey var." Ahsen'in bu sorgularından sıkılmıştım doğrusu.

"Dökül haydi, hem azıcık meraktan kim ölmüş canım?" Azıcık mı? Ahsen'in merakı çoğu kişinin merakını geçerdi. Ama ona anlatacaktım. Yoksa beni bırakmazdı.

"Tamam, anlatıyorum. İyi dinle." dediğim anda sırtını dikleştirdi. "Şimdi ben bu boks maçına gittim ya hani, işte maç bittiğinde arabama gelip eve geliyordum. Yaklaşık bir beş dakika sonra arkamdan biri çarptı. Ben içimden saydırmaya başladım tabii hemen. Sonra ben arabadan inince arabama çarpan kişi de indi. O kişi kimdi dersin?" dedim sakince.

"Ay Neva lafı dolandırmadan anlatsana işte." dedi sabırsız arkadaşım. Gözlerimi devirdim. "Aman tamam. Arden Karaca'yı gördüm. " Lafımı duyar duymaz gözleri fal taşı gibi açıldı. Tabii ben çok şaşırdım ama belli etmedim adama. Özür diledi, dalgın olduğunu söyledi falan. Numaralarımızı aldık. Arabamdaki hasar için bana bir tanıdığının iş yerini atacak. Ayrıca parayı da suçlu o olduğu için kendisi ödeyecek."

GEÇMİŞİN KARANLIK ÇEHRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin