"Lütfen yapma sevgilim. Biliyorsun, artık birlikte olamayız. Seni sevdim ama artık buna bir son vermem gerekiyor. Beni unutmaya çalış olur mu?" Bu filmi zilyon defa izlemiştim ama duygulanmadığımı söylemek yalan olurdu. O kadar şey yaşamışlardı, şimdi adam gelip "unut" diyordu. Haksızlık. Aslında filmin her sahnesini ezberlemiştim. Ama hiç bilmiyormuş gibi davranmak daha zevkliydi. Evet, film gerçekten güzeldi ama tekrar izlememizi isteyen Başaktı, ben başta pek sıcak bakmamıştım bu fikre. Ama Başak, babasını ikna ettiğini, bizim için özel seans ayarlayacağını ve daha keyifli olması için girişin açık olacağını söylemişti. Herşeyi ayarladığı için ve bir bahanem olmadığı için itiraz edememiştim. Tabi burada olmaktan çok da rahatsız değildim. O kadar güzel ve etkileyici bir filmdi ki... Tam filmdeki yakışıklı adama odaklanmış, nasıl her izlediğimde daha da karizmatik geliyor diye düşünürken yabancı gelen bir ağlama sesi duydum. Bir dakika... Filmin bu bölümünde; kızın erkeğe yumuşak bir öpücükle karşılık vermesi ve ona biraz daha yaklaşırken "Seni asla unutamam. Sonsuza kadar senin olmak istiyorum." demesi gerekmezmiydi? Evet, kesinlikle böyle olmalıydı. Peki bu ağlama sesi filmden gelmiyorsa nerden geliyordu? Sesin geldiği yeri bulmak için filmden başımı kaldırdım. Ancak hoş olmayan bir manzara beni bekliyordu. Sinema salonundaki herkes, öfkeli -ve bir o kadar da bıkmış- bakışlarını bize çevirmişti. Ah, ne kadar da şapşalım! En yakın arkadaşım yanımda salya sümük ağlarken ben filme dalıp bunu farketmemiştim bile. Anlaşılan o ki salondaki tek farketmeyen kişi bendim. Başak, tanıdığım en duygusal insanlardan biriydi. Gözleri okyanus mavisi gibiydi; rahatlatıcı ve net. Saçları sapsarı, düz ve beline kadar uzundu. Bir an için Başak'ın geçen ay ölen köpeğini hatırladım. Onun için bundan kat kat daha fazla ağlamıştı. Gözleri tam anlamıyla kan çanağına dönmüştü. Hatta onu susturmak için gerçekten çok uğraşmıştım. Sonra bu düşüncelerimden kurtulmam gerektiğini anlayıp arkadaşıma döndüm. Sinema salonunun karanlık olmasına rağmen akan rimelinin yüzünü mahvettiğini görebiliyordum. Göz yaşlarını sildiği peçeteler, elinde, kucağında ve hatta benim kucağımdaydı! Tanrı aşkına bu kadar peçeteyi nerden bulmuştu? Ben ona dönüp kızarken o burnunu silmekle meşguldü. "Başak hemen kes şunu! Söz vermiştin!" dedim. Evet, sesim oldukca sert çıkmıştı, farkındaydım. Onun cevabı ise çantasından yeni bir mendil çıkarmak ve tekrar burnunu, göz yaşlarını silmek oldu. Ağladığında konuşamazdı zaten ve bu yüzden biraz daha ağlardı. Bense biraz daha sinirlenmiştim. Ona tekrar kızacaktım ki etrafımızdaki insanların bir şeyler homurdandıklarını duydum. "Yeter artık! Biz bu kızı dinlemeye mi geldik?" "Şu lanet çeneni kapat!" "Bu kadar ağlanacak ne var anlamıyorum!" Bazılarının duyurmak için sesli söylediklerini farkettim ve benim gürültüden duyabildiklerim bunlardı. Hadi ama, bu kadar öfkelenmiş olamazlardı değil mi? Öfke dolu cümlelerini duydukça, ben onlardan daha çok sinirleniyordum. Başak ise ağlamaya ve peçeteyle yüzünü gözünü silmeye devam ediyordu. Şuanki ağlamasının sinema günümüzün mahvolması yüzünden olduğuna emindim. Daha fazla dayanamadım. Bağırıp şu olaya bir son vermek için ayağa kalktım ama biri benden önce davrandı. Salonda "Yeter!" diyen bir ses yankılandı. Cidden bu kadar net ve tehtit içerikli çıkmasına şaşırmıştım. Patlamaya o kadar hazırdım ki bir an bu ses benim mi diye şüphelendim. Hayır, bu ses benim değildi. Ardından yine aynı ses: "Eğer rahatsız olan varsa defolsun! Filme odaklansaydınız duymazdınız zaten ve olay büyümezdi. Şimdi o sikik çenelerinizi kapayın!" dedi. Herkes bir anda sustu. Hayret ettiklerine dair ufak sesler çıkardılar. Bende onların susmalarına şaşırmıştım ama benim tuhafıma giden şey çocuğum bizi savunması değildi. Asıl dikkatimi çeken şey bizi savunan bu -net ve güçlü- sesi tanıyor olmamdı. Evet, bu sesi tanıdığıma yemin edebilirdim. Çocuğun yüzünü görebilmek için kafamı arkaya çevirdim. Ama salonun arka tarafı çok karanlıktı, yüzünü seçemedim. İçimden "Lütfen o olmasın, lütfen!" diye yalvarsamda nafileydi. Oydu ve bunu biliyordum. Adımın Eylül olduğu kadar emindim. Telaşla hemen Başak'a döndüm. Ağlaması dinmişti, ama beni görünce gözleri tekrar doldu. Ağlamaya başlayacaktı ki, "Şşş! Tamam şimdi hemen burdan çıkıyoruz, hemen." dedim ve onu susturdum. Onu -biraz çekiştirerek- sinema salonundan çıkardım.