one and only

157 9 39
                                    

Hwang Hyunjin her zaman buradaydı.

Beomgyu'nun henüz yeni dünyaya yeni geldiği (ve herkes buna katılacaktır, tamamen ona ait olması gereken) günde bile Hwang Hyunjin oradaydı; her nasılsa kendinden koca bir yıl önce doğmayı başarmış, çoktan herkes tarafından kendisine dağıtılan "ömür boyunca görülüp görülebilecek en güzel bebek!" ödüllerini kucağında biriktirmeye başlamıştı. Beomgyu'nun doğuşunun onun için bir önemi bile yoktu, tahtının sarsılmaz olduğunu bir yaşındayken bile biliyordu sanki. Annesi yeni doğum yapan en yakın arkadaşını tebrik etmiş, oğlunun bir inci gibi olduğunu söylemişti; herkes bu iltifatın kendi oğluyla kıyaslandığında oldukça alçak gönüllü olduğunun farkındaydı. Küçük Beomgyu'nun ilk kelimesi dahi Hyunjin'in sırtının üzerinde yuvarlanıp kıkırdaması kadar ilgi çekemezken onun bir inci olması imkansızdı, olsa olsa içi kumlu pirinçle doldurulmuş sıradan bir midye olabilirdi.

Okula başladıklarında da işler olduğundan farklı ilerlemedi, Hyunjin kendisinden bir sınıf yukarıdaydı ve okula adımını attığı anda tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin favorisi olmayı başarmıştı. Onun aksine Beomgyu ise annelerinden biri onları okuldan almak için geldiğinde aynı arabaya biniyor oldukları fark edilene kadar tek bir arkadaş bile edinememiş, ancak daha sonra Hyunjin hakkında daha fazla şey öğrenmek isteyen çocukların bir grup sinek gibi etrafında dolanmaya başlaması ile kısa sürede hatrı sayılır miktarda popüler olmuştu.

Beomgyu'nun ondan nefret etmekten başka çaresi yoktu, üstelik en kötüsü, bu nefretini en çok körükleyen şey tüm bu yıllar boyunca Hyunjin'in bir kez bile ona kötü davranmamış oluşuydu. Yüzündeki o sıcak gülümsemeyle kendisine bakıyor, okulda bir sıkıntı yaşarsa her zaman kendisine gelebileceğini söylüyordu; Beomgyu ise eğer sıkıntısının ondan başka bir şey olmadığını ve ortadan kaybolursa tüm sorunlarının çözüleceğini Hyunjin'e söylese, "sıcak kanlı" çocuğun yüzünün alacağı şeklin defalarca hayalini kurmuştu. Nasıl olurdu? Öfkelenir miydi? Gerçek yüzü ortaya çıkar, Beomgyu'ya başından beri kendisini görünmez kılmak için uğraştığını itiraf mı ederdi? Yoksa birden dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya ve af dilenmeye mi başlardı, belki de işlerin böyle şekillenmesini o da başından beri hiç istememişti? Beomgyu bu son senaryoyu her düşündüğünde yüzünü buruştururdu, Hwang Hyunjin'in sahip olduğu sonsuz ilgi ve sevgi bilinç altına öylesine işlemişti ki bazen kendisi bile kontrol edemeden ondan "en iyisini" ummaya programlanmış gibiydi.

Beomgyu nereye bakarsa orada Hyunjin'i buluyordu; ancak bunun suçlusunun kendisi olmadığına, yalnızca evrenin her yere onu dahil ederek tekrar tekrar kendisinden haz etmediğini hatırlatıp durduğuna sahip olduğu her şey üzerine yemin ederdi. Aynı üniversiteyi kazanmışlardı, Beomgyu'nun puanı tesadüfen onun bulunduğu üniversiteye yetmişti. İkisi de aynı sahada basketbol oynuyorlardı, yaşadıkları yerler birbirlerine yakındı ve gidebileceği diğer tüm sahalar berbat halde veya küçüktü, ne yapsındı? Gitar çalmaya başlamak istediğini fark ettiğinde Hyunjin'in iki senedir ders alıyor olduğundan haberi olmadığını iddia etmiş, bu konuda alıngan davranmıştı; Hyunjin'in bir yolunu bulup bu ilgisini de işgal ettiğini nereden bilebilirdi? Sonunda annesi onu Hyunjin'le aynı hocaya göndermeyi teklif ettiğinde önce itiraz etse de fazla ısrarcı olmamıştı. O çattığı kaşları ve sıktığı yumruklarıyla gitarını sıkı sıkı tutarak ders alacağı binaya gitmiş, Hyunjin ise onu gözlerinin içi bile gülerek, sıcak bir kucaklamayla karşılamıştı. "Aaa, sen de mi gitara başladın," demişti, "Birlikte çalışmak istersen haber ver, belki kendi grubumuzu kurarız!"

Yüzündeki sahtelik akan aptal gülümseme ve kurduğu cümleler Beomgyu'ya yalnızca kendisi üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştığını hissettirmiş, genç oğlan ise bu aşağılanmaya göz yummayı kabul etmediği için yalnızca gitarına ve kursa odaklanmayı seçmişti. Bu kararlılığını yıllar boyunca sorunsuz bir şekilde koruyabildi, ancak işlerin bir şekilde, bir gün bozulacağını biliyordu. O tarih ise üniversitenin üçüncü senesinde bir temmuz ayının dördüncü günüydü; Beomgyu bir hevesle topladığı çantalarını sıkı sıkı tutarak otobüsten inmiş, katıldığı prestijli müzik kampının (Camp Rock! 👏Camp Rock!👏) sunduğu sayısız fırsatı keşfetmeye çıkmıştı. Fırsatlardan birinin Hwang Hyunjin'le evinden kilometrelerce uzakta, başka kimseyi tanımadığı bir ormanlık alanda bir ay geçirmek olduğunu ise ancak onu orada gördüğü zaman anlamıştı. Hyunjin gülümseyip o normal bir insanınkinden uzun kolunu kaldırarak kendisine el salladığında ona karşılık vermemiş, dönüp ormanın içine doğru ilerlemiş ve kimsenin kendisini duyamayacağından emin olduğunda büyük bir çığlık patlatıp yanındaki ağacın gövdesine vurmuştu. Bazen kendisini ergenlik çağında ve duygularıyla baş etmesini bilmeyen bir oğlan çocuğu gibi davranırken yakalıyordu, fakat talihsizliklerin arka arkaya gelip peşini bırakmıyor oluşunu evrenin ondan bunu beklediğinin göstergesi olarak kabul etmişti.

communicate with me | hyungyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin