002

191 40 37
                                    

"annecim her şey tamam değil mi? bak bir şey eksik kaldıysa ve siz söyleyemiyorsanız çok alınırım haberiniz olsun."

"suzuki-san," ellerini tutup tebessüm ettim. "inanın her şeyimizi hallettiniz. çok teşekkür ederiz. ama daha fazlasını yaparsanız ben mahcubiyetimden yüzünüze bakamam. lütfen kalan ufak tefek şeyleri de bize bırakın. olur mu?"

suratını astı ve bir çocuk gibi mızmızlandı. "ama daha ne koltuk takımınızı aldım ne de yatak odanızı düzdüm. oğullarımın evini bitiremeden dönmek istemiyorum. gerçekten de yapabileceğinize inanıyor musunuz tek başınıza? paranız var mı? ah, elbette yok. ben-"

"anne, hadi ama." kageyama televizyonu tek başına odaya getirip kurmak için ünitesine bıraktı ve annesine baktı. "git artık git."

"eşek sıpası. seni dokuz ay karnımda taşımamış olabilirim ama en kötü döneminde, yani ergenliğinde sana katlanan bendim." ben onların kavgasına gülerken kageyama ergenliğinin o kadar kötü olmadığı konusunda suzuki-san'ı ikna etmeye çalışıyordu.

"hayatım, gitmemiz gerekiyor. uzun bir yolumuz var daha."

"tamam ryota. ama önce şu veledin üzerindeki annelik hakkım hakkında biraz konuşmak istiyorum.

bay suzuki sesli güldü buna. "shoyo, yardım edebilir misin bana?" hızla elindeki poşetlerin birkaçını aldım. market alışverişimizi yapıp öyle gideceğini söylemişti. dolabımızı doldurma görevini bayan suzuki yerine kendisi üstlenmişti.

poşetteki şeyleri sessizce yerleştirirken beklediğim o baba konuşmasını yapmak için boğazını temizledi. tebessüm edip ona baktım.

"tobio sana emanet." başımı salladım, elbette der gibi. "biliyorsun, o seni hayatının merkezine koydu. bizden bile değerlisin onun için." tam itiraz edecekken durdurdu beni. "dinle, dur." sessizliğimi korudum. "öyle görünmez belki ama kırılgan bir çocuktur. kolay alınır, kolay üzülür. değer verdiği insanların her hareketi onu mutlu edebileceği gibi her hareketi onu üzebilir de. zor bir çocukluk yaşadı. zor bir ergenlik yaşadı. senden ricam, gençliğini güzel yaşamasını sağlaman. lütfen ona iyi bak. tamam mı? birbirinize emanetsiniz oğlum." saçlarımı dağıttı. "anlaştık, değil mi?"

"anlaştık, suzuki-san."

"soy isimle seslenme mi kaldı oğlum lan? aradan dört sene geçti neredeyse. ya ryota de ya baba. ikisi yoksa seslenme bir daha bana."

sesli güldüm. "ona öz babasından daha çok benziyorsunuz, ryota-san." sırıttı.

"ayumi duymasın. beni kıskanır şimdi."

kıkırdadım. "kesinlikle kıskanır."

odaya geçtiğimizde suzuki-san'ın da duygusal bir konuşma yaptığını görüp sessizleştik. kageyama ile bir süre sarıldıktan sonra ayrıldılar. bayan suzuki kollarını açıp bana yaklaştığında ben de aynısını yaptım. sıkıca sarıldı, tıpkı az önce kageyama'ya sarıldığı gibi. "dikkat edin kendinize olur mu bebeklerim benim?" yanaklarımı öptükten sonra bir sürü anne öğüdü verip öyle gitti.

onlar gittiğinde ev oldukça sessiz ve gri gelmişti gözüme. halbuki az önce capcanlıydı.

kageyama yanıma gelip de bana sarıldığında sarılışına karşılık verdim. boynuna doladığım kollarımı sıklaştırıp dans eder gibi hareket etmeye başladım. salon olarak düşündüğümüz odada yalnızca televizyon vardı şu anlık. koltuk takımımız olmadığı için de bomboştu oda. bu da dans edebileceğimiz geniş bir alan olduğunu söylüyordu her ikimize de.

bana ayak uydurup usul usul sallanmaya başladığında birbirimizin gözlerine bakarak salonun her köşesine bastık ayaklarımızı. orta yerde durup da yüzüme eğildiğinde gözlerimi yumdum. beni öpmesine izin verdim. öpüşmemizi yarıda kesip derin bir nefes verdiğinde ne oldu der gibi baktım yüzüne.

"yatak yok." diye homurdandı.

sesli güldüm. başımı arkaya atıp da kahkahamı bıraktığımda savunmasız kalan boynuma eğilip dişlerini nazikçe geçirmişti oraya. gıdıklanıp da daha çok güldüğümde kendimi geri çekmeyi denedim ama belimdeki ellerini sıkılaştırdı. ısırdığı yeri emip de geri çekildiğinde yanaklarımın kızardığına emindim. utangaç gözlerle ona baktım ve onun da benim kadar heyecanlı ve utangaç olduğunu gördüm.

"çakma edward." diye fısıldadığımda güldü.

"aşk olsun, yerli vampirlerimiz varken aklına edward mı geldi? değerlerine sahip çıkmalısın shoyo."

güldüm. "say bakalım yerli vampirlerimizi." dedim alayla.

"tabii." geri çekildi ve ciddiyetle saymaya başladı. "mikaela, ki en iyilerdendir. aleister crowley, bir efsanedir. alucard-"

kahkaha atıp ellerimle dudaklarını kapadım. "ciddi değildim, manyak. ciddi değildim."

onunla duvar kenarına gidip yere çöktük ve boş odayı süzdük. başımı omzuna koyduğumda o da başını başıma yasladı hafifçe. "sence bu işin altından kalkabilir miyiz?" diye mırıldandı. "çok ani oldu her şey ama... annemlere sırtımı yaslamak istemiyorum ben artık. bir şeyleri de onlarsız başarmak istiyorum. söylediklerim saçma mı geliyor? sence bir ergen gibi mi karar veriyorum şu an?"

"hayır, saçma falan değil." derin nefes aldım. "her şey yeni başlıyor ve biz tecrübesiz iki üniversiteliyiz kageyama. zorlanacağız. işin altından kalkabilir miyiz emin değilim ama, deneyeceğiz." kendimi ondan biraz uzaklaştırıp yüzüne baktım. "kendi başına bir şeyleri başarmak istediğini, kendi kendine ayakta durma hissini arzuladığını biliyorum ama olur da zorlanırsan hemen bana söyle. annene ve babana da... yardım istemek, zorlandığın zaman destek beklemek hiç de utanılacak bir şey değil. anlaştık mı? ne yaparsan yap arkandayım ve seni destekleyeceğim."

eğilip öptü beni. "teşekkür ederim. dile kolay üç yıl boyunca bana katlandığın ve bir an olsun desteğini esirgemediğin için teşekkür ederim shoyo." burnunu burnuma sürttü. "seni seviyorum. çok seviyorum. sensiz ne yapardım bilmiyorum bile."

"ben de, ben de kageyama..." yanağını öperken uzunca içime çektim kokusunu. "inan ben de bilmiyorum sensiz ne yapardım..."

-

bebislerimiz unili oldu, tum asklar kavgayla baslarda lise birinci siniflardi. bu kitapta onlarin unili hallerini gorecegiz ve okuyacagiz, iyi okumalar <3

iyi okumalar yagmur'um <3333

kavgayla başlayan büyük aşklar # kagehinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin