Uzun zamandır duymadığım yağmur sesi ile karışan gökgürültüsü ile uyandım. Elimde kitabım, üzerimden yarısı yere düşmüş sadece ayaklarımı örten battaniyeyi çektim. Kitap okurken tekli koltukta uyuya kalmıştım. Sağ elimi enseme getirip, sol elimi de belime koyarak vücudumu esnettim.
Odaya cılız ışık veren, sönmeye yüz tutmuş sobama biraz daha odun ekledim. Kulaklarımın yıllardır duymadığı gökgürültüsünün yakınımda bir yere şimşek düşürmesini sanırım istemezdim. Etrafı kontrol etmek için sobanın yakınındaki camdan dışarıya baktım.
Karşımda gördüğüm beyaz ışığı ilk başta şimşek ışığı olarak algılamış olsam da gittikçe büyüyüp yakınlaşan bu ışığın kaynağının şimşek olamayacağını anladım. Beyaz ışık iki farklı noktadan geliyordu ki bu gittikçe bana doğru yaklaşan ışığın bir arabaya ait olabileceği anlamına geliyordu. Yıllardır bir insana rastlamamış olmanın heyecanı ile birlikte korku, endişe ve kaygı düşüncelerime eşlik ediyordu. Uzun süredir yavaşlamış ve tek düze hayat vaat eden dünyamda bir gecede bütün her şey değişiyor gibiydi. Gelen kimdi? Kendimi savunmam gerekir miydi? Benden ne isteyecekti? Yağmurdan kaçıyor olabilirdi, belki sıcak bir çorba, sıcak bir ev arıyordu. Koskoca Antartika'da beni nasıl bulmuştu? Düşüncelerim ile boğuşurken aklıma bir dönem zorunlu hale getirilmiş çipler geldi. Hemen sağ avucumun içerisindeki çipi kontrol ettim. Kıpkırmızı bir şekilde parıldıyordu.
Avucumu aynı hızla kapattım. Muhtemelen gelen kişide aynı sinyali almıştı ve bu evde yaşayan biri olduğunu biliyordu. Sanki sinyali kesebilecekmişim gibi elimi yumruk yaptım. Kirazın yanında kontağı kapatan arabayı gördüğümde savunmasız olduğum için kendime kızdım. Arabanın şoför kapısı açılmıştı. İçinden benim yaşlarımda gözüken aslında belki benden yaşlı belki de benden çok çok küçük olan bir erkek indi. Sobanın yanındaki yakacak kutusundan bir adet odun kaptım. Başıma neler geleceğini bilmiyordum, savunmasız olmaktan daha iyiydi. Arabadan inen kişi bir kaç büyük adımda kapıma gelmiş ve kapıyı tıklatmıştı. Olduğum yerde ne yapacağımı bilmez halde bir süre bekledim.
"Merhaba" dedi kapının önündeki erkek sesi. Bir kaç saniye cevap vermemi bekledikten sonra ekledi. "Ben North. Ekvatordan geliyorum. Eğer izin verirseniz biraz sizinle konuşmak istiyorum. Bakın bilim adamları bu yağmurların günlerce, aylarca süreceğini söylüyor. Sizi uyarmaya geldim, eğer gölün yanında kalmaya devam ederseniz hayatınız tehlikede olabilir."
Uzun zamandır bana hitaben konuşan bir insan sesi duymamıştım. Ayrıca bu duyduğum ses tonu fazla melodikti. Söylediği şeyler ise bir yandan mantıklıydı bir yandan da deli saçması. Evet bugünden beri yağmur yağıyordu ama gölün su seviyesini yükseltecek kadar yağması ne demekti?
İçimdeki korku ve kaygılarım biraz azalırken merak ve endişe açığa çıkmıştı. Elimdeki odunu kapının arkasında ses çıkartmasın diye yavaşça yere bıraktım. Kalbim heyecandan deli gibi çarpıyorken kapının kulbuna elimi uzattım. Derin derin bir kaç nefes alıp verdikten sonra kapıyı açtım.
Karşımdaki üzerime saldırmadı. Hatta az önce benim için endişelendiğini belirtir bir şekilde hayatımın tehlikede olabileceğini söylüyorken şimdi sadece gözlerime bakıyordu. Yüzünü inceledim.Kahverengi saçları ve saçları ile uyumlu gözleri, çatılmış kaşları ve anlamlandıramadığım bakışları ile karşımda duruyordu.
"Merhaba, ben Melanie." dedim elimi uzatarak. Karşımda duran insanın kafasının karıştığını anlayacak kadar sokak röportajı yapmıştım bir dönem. Ama iki gözüm arasında mekik dokuyan gözlerine anlık bir göz açıp kapama ile perde çekildi. O şairane sesi duydum tekrar.
"Merhaba Melanie, ben North. Seninle tanıştığıma çok memnun oldum."
North, üzerinde su geçirmeyen paltosu olsada evin dışında, yağmur altında kalmıştı. Onu eve davet etmem gerektiğini düşündüm.
"İçeride konuşalım istersen North?" diyerek davetimi yaptım.
North başıyla beni onaylarken ben içeri geçmesi için kapının önünden çekilmiştim. Kapıdan girdiği gibi gözü sobaya takıldı ve yanına giderek ellerini sobanın üzerinde ısıtmaya koyuldu. Bir yandan bakışlarıyla küçük salonumu tarıyordu.
"Aslında çok fazla vaktimiz olmayabilir. Buralarda tek mi yaşıyorsun? Yakınlarda bildiğin başka insanlar var mı?" diye sordu North.
Evimi inceliyor olduğu gerçeği ve başkalarının olup olmadığını sorgulaması bende bir anlık şüphe uyandırsada duygularımla savaşarak bunların mantıklı sorular olduğunu kabul ettim.
"Tekim ve etrafta uzun süredir kimseye rastlamadım."
"Bizde senden başka kimseden sinyal almadık çevreden. Arabada bir arkadaşım daha var ismi İsmet. Ayrıca kalabalık gelerek seni ürkütmek istemedik ama ana yolda bir arabamız daha var içinde iki arkadaşımız daha olan. Kuzeyi kontrol etmek için geldik ekvatordan. Yağan yağmurlarla birlikte ekvator dışında ki bölgelerde de değişiklikler olup olmadığına bakmak için buradayız. Ayrıca kalanlardan yardımcı olabileceklerimiz varsa yardım etmek istiyoruz."
Kapıyı açtığımda ki şaşkın halinden eser kalmamıştı North'un. Tam bir profesyonel haberci gibi ezberlediği metni bana okuyordu sanki. Biraz soluklanıp iyice ısınan ellerini artık paltosunun cebine sokarak devam etti.
"Kapıda da söylediğim gibi burada kalman güvenli olmaya bilir. Bu bölgede bulunan en yüksek dağda eskiden kalma bir kaç bungalov olduğunu tespit ettik. Sen de bize katılmalısın, seni temin ederim ki burada olduğundan daha çok güvende olacaksın."
Mantığım kaç git buradan derken, gözümün önünden barakanın çatısını tamir edişim, kış bahçem ve bitkilerim için yıllardır her gün canla başla döktüğüm terler, bu barakada ki huzurlu günlerim geçiyordu. North dolan gözlerimle birlikte tereddütümü hissetti yada korktuğumu düşündü.
Fısıldayarak "Lütfen bizimle gel Melanie" dedi. Sesi neden bana hiç bıkmayacağım bir şarkı gibi geliyordu? North'un yalvarışından daha çok mantığıma uyduğum için gitmeye karar verdim. Nede olsa daha sonra bir şekilde evime geri dönebilirdim.
North'un elinden tutarak mutfak tezgahının yanındaki kapıdan açılan kış bahçeme doğru ilerledim. Kapıyı açmadan önce prizine basıp ışıklarını yaktığım bahçeme North ile birlikte girdim.
North'a gördüklerinin şaşkınlığını yaşamasına izin vermeden, ellerine hemen sağda bulunan sepeti alıp yerleştirdim.
"Sen buradaki olmuş meyve ve sebzeleri topla, ben de hemen yanıma alacaklarımı hazırlayayım. Sonra çıkalım" dedim.
North hala şaşkın olduğundan sadece kafasını sallayarak cevapladı beni. Yatak odama ilerleyerek eski bir sırt çantasını kaptım. İçine bir kaç parça çamaşır ve gözüme önemli gözüken diğer eşyalarımı doldurmaya başladım. Çantayı doldurup fermuarını çektiğimde sobanın yanına giderek daha bugün kestiğim, halen halatla birbirlerine bağlı odun destelerini kapıya doğru sürüklerken North kış bahçesinden çıktı.
"Hazır mısın? Hey dur yardım edeyim." diyerek odun destelerini kaldırmaya çalışırken durdurdu beni. Biraz kas desteğine hayır diyemeyecektim.
"Gideceğimiz yerde yakacak oduna ihtiyacımız olacaktır." diye açıklama yaptım North odun destelerini omuzlarken. Bende bıraktığı meyve ve sebzeler ile dolu sepeti ve sırt çantamı alarak evime son bir kez baktıktan sonra barakayı terk ettik.
Kirazın yanında park etmiş olan askeri bir arazi aracına dolduruyordu North eşyaları. Müdahale etmedim. Kiraz' ın yanına geçtim.
Arabamın şoför koltuğunun kapısını açarken bana seslendi.
"Hey Melanie ne yapıyorsun?" Bana şaşkın gözlerle bakıyordu yine ve yeniden. Bu haline tebessüm ederken "Kiraz'ı burada bırakamam" dedim.
Kiraz kim diye sormadı. Askeri arazi arabasının kapısını açarak isminin İsmet olduğunu söylediği arkadaşına seslendi.
"Sen şoför koltuğuna geç, biz peşinden geleceğiz."
Kazandığım ufak bir zafer ile yüzümde gülümsemem yayılırken kirazı sorgulamadan kabul edişinden, şaşkın hallerinden, beni kendine çeken ses tonundan, North'un da en az benim kadar tuhaf olduğundan emindim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ASIR SONRA
Ciencia Ficción2006 yılında dünyada, insanların dış görünüşünü etkileyen, genlerin olduğu yaşta kalmasını sağlayacak bir aşı bulunmuştu. Değişen iklim şartlarından dolayı dünya buzul çağa girerken, dünyada yaşam bir hayli zorlaşmıştı. Yıllarca yapılan seferler s...