üç, cuma günlerinin iştah açıcı sırrı

94 7 26
                                    

dilerim keyifle okuyacağınız bir bölüm olur,

öpüyorum sizi 🌟

-






























radiohead, creep
radiohead, glass eyes
radiohead, you



temmuzun yirmi biri,
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀

"Sonra hep birlikte sinemaya gittik, sen de olsaydın daha çok eğlenirdim ama yine de iyiydi. Aksiyon vardı bol bol!" Üzerimde uzanmaya devam ederken göğsüme yasladığı çenesinin altına elini koydu. "Çıkışta da yemek yedik, bana neden daha önceden aralarına katılmadığımı da sordular Taehyung."

"Sen ne dedin peki?"

"Bundan sonra takılabileceğimizi söyleyip yuvarlak bir cevap verdim. Sonuçta kimse o eski aptal lisede ki gibi kalmaz değil mi?"

"Bence de. Hiç eskiler hakkında konuşmadınız mı?"

Ellerini yatağın iki yanına koyup doğruldu. "Onlar yüzünden aldığım disiplin cezalarını mı? Hayır, eskiler hakkında tek kelime bile edilmedi. Neler yaşadığımı az çok tahmin edebiliyorlardır zaten o günden sonra." Çıplak bedeniyle kendini yana doğru savurduğunda üstümdeki ince battaniyeyi onunla paylaştım.

"Baban delirmişti."

"Ve sen olmasaydın büyük ihtimalle şu an Hollanda'da halamın yanında çiçekçilik yapıyor olurdum." Ellerini başının altına koyup yerleşmeden hemen önce sol dudak kıvrımımı öptü. "İyi ki o ilk baharda babanemin yanına kaçmayı akıl edebilmişim."

Evet, hatırlıyordum. Bir an gülmek istedim fakat Jeongguk bu konuya gülmemden pek hoşlanmıyor, aksine sinir oluyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerinin içine bakmayı sürdürdüm. "Hey!" Dedi bir çırpıda dirseklerinin üstünde tekrardan doğrulurken. "Sakın gülme ne düşündüğünü biliyorum!"

"Ağzımı bile açmadım." Sanki ağzıma hayâli bir fermuar çekmiş de kilidini fırlatmış gibi yaptım.

"Neyse," Kalçasıyla beyaz çarşafı kırış kırış yapmaya devam ediyordu. Daha on dakika bile geçmemişti oralara vuruşumun üstünden. Evet, onun gibi bir varlığa sahipken ve teninin sıcaklığını parmak uçlarınızda hissederken bazen aklınızı almanız zor oluyordu. Jeongguk'un teninin ferah ve temiz kokusunu solurken dahi bedenini tere boğma düşüncesine hakim olamıyordum. Odaklandım. "Eğer o gün ağlak bir oğlan çocuğu olmasaydım beni fark etmezdin."

Onun gibi doğrulup biraz daha sokuldum bedenine, sağ kolumla belini tutup kucağıma doğru bir yol çizdirdim ve cayır cayır yanmaya devam eden avuç içlerimi dolduracağını bildiğim uyluğunu kavradım. "Öylesine söylediğimi düşünme, sen elinde o küçük valizle ıslak kaldırımda hiçbir şey yapmadan otursan bile bütün içtenliğimle seni merak eder ve yine gelirdim yanına."

"Yabancılar?" Dedi. Nereye atıf yaptığını anlamak zor değildi. "Onlar her zaman çekicidirler değil mi?"

O gün durduğu yerde ağlarken yanına vardığımda kızarmış gözlerini açıp benimle konuşması için ilgisini çekecek birkaç şey söylemem gerekiyordu, ve bende gerekeni yapmıştım.

Parmak uçlarıyla omuzlarımı oyuyordu sanki, ama onun yaptığı tek şey dokunmaktı. "Her cuma kasabama gelen çekici bir yabancı." Dedim ellerimi bedeninden çekip ellerinin üzerine koyarken. "Ben boşlukta süzülürken yatağımın sol tarafını ezmeden önce kalbimin odacıklarını dolduracağını daha o zamandan anlamıştım."

friday kisses and jeon jeonggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin