Sabaha karşı gece, bana sürtünen bir şey hissettim. Gözlerimi yavaşça araladığımda Rock bana sürtünüyordu. Aslında bu kadar sert yapmazdı ama yanımda cama tıslıyordu. Cama baktığımda siyah bir gölge gördüm. Bir kaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Sadece gri tonlarında, aydınlanmaya yakın olan hava vardı. Kahverengi camdan dışarıya baktım. Kimse yoktu. Gölge veya başka bir şey de yoktu. Yanlış görmüş olmalıyım. Erkenden kalkmak istemediğim için yatağa tekrar yattım. Bir kaç dakika sonra kapı çaldı. Yatakta doğruldum ve içeri girin dedim. İçeri Miku girdi. Üzerinde tavşanlı bir pijama vardı.
"Hey, kalktın mı Jackeline?"
"Aslında tam kalkmadım. Rock beni uyandırdı. Sen niye ayaktasın?"
"Şimdiden turta yapmaya başlıyoruz" dedi ve ekledi. "Uyumak istersen uyuyabilirsin. Sadece sana bakmaya gelmiştim. Hem zaten akşam fazlaca yoruldun" dedi.
Ayağa kalktım. "Ben uyandığımda sonra uyuyamam" dedim ve doğruldum.
"Geliyorum, hem size biraz yardım ederim, hem de biraz dışarıyı gezmek istiyorum." dedim. Ne de olsa artık, yani büyük ihtimalle yaşayacağım kasaba burasıydı. Miku dışarı çıktı. Bende havanın soğuk olacağını düşünerekten üzerime kalın şeyler giydim.
Angel beyaz bir gecelik giymişti. Kafasında da bir şapka vardı. Ameliyatta takılanlara benziyordu.
"Günaydın" dedim sevecen bir sesle. O da karşılık verdi. Hamur yoğuruyordu.
"Nasıldı uykun, rahat mıydı yatağın." dedi.
"Harikaydı, çok teşekkürler. İzninizle biraz dolaşmak istiyorum."
"Tabii tatlım, önce bana şuradaki unu uzatabilir misin, çok cıvık oldu sanki."
Unu uzattım ve dışarı çıktım. Dışarı çıkmak için dükkanın içinden çıkmak gerekiyordu. Miku dükkanda masaları siliyordu. Biraz da onunla konuştum.
"Şimdiden temizlik mi?"
"Evet; insanlar gelip ,vay canına ne kadar temiz ve tatlı duruyor, diyecekler. Ne sandın"
Gülümsedim. "Ben çıkıyorum. Bu ürkünç havada biraz dolaşmak ve soğuğu hissetmek istiyorum."
İşaret ve orta parmağını birleştirip alnından bana doğru getirdi. "Tamam ortak, dikkat et kaybolma" dedi. Yarı japon olmasına rağmen aksağanı çok iyiydi. Hiç farklı hissettirmiyordu.
Tam çıkacaktım ki arkadan miyavlayarak koşan And geldi. Ben dur demeye kalmadan hemen üstüme atladı. Onu kucağıma aldım.
Miku "Bayağı çevikmiş. Senin de reflekslerin bayağı iyi." dedi. Evet dedim ve And'le beraber dışarı çıktık.
Kedilerimin arasında And en küçüğüydü. Bana ve Rolla çok bağlıydı. Üşüyebilir diye onu ceketimin kapşonuna koydum. Kafamdaydı ve kapşon da kapalıydı. Ceketimin cebine ellerimi soktum. Hava soğuktu.
Pastanenin yanındaki tren istasyonuna bir göz gezdirdim. Boş banklar vardı sadece. Yönümü batıya çevirdim. Batıda küçük, daire şekilli bir meydan, etrafında da farklı farklı dükkanlar vardı. Açık bir dükkan gözükmüyordu. Meydanın ortasında ise küçük bir çeşme vardı.
And bir anda kafamdan atladı ve tren istasyonun tarafına doğru kaçtı. Onun arkasından gidiyordum. Tren istasyonunun boş bankları artık doluydu. Bir adam oturuyordu. And'i kucağına almıştı.
Biraz dikkatli bakınca bu adamın geçen gün beni Jimmy'den koruyan adam olduğunu gördüm. Cidden oydu. Yanlarına doğru gittim. Bana baktı. Yanına banka oturdum.