''Burada her şey yolunda. Özgür olanlar kadar iyi bakılıyorum. Yemek saatlerinde kafeteryaya giderken dışarıyı görebiliyorum sadece. Biliyor musun buradaki suçlular bile umarsızların en medeni olanından daha medeni. Burayı sevebilirdim. Adil olsalardı kan dökmemiş olsalardı burayı sevebilirdim. Geçtiğimiz gün Maria geldi. Suçundan pişman mısın? diye sordu. Hayır dedim. Ben hiçbir şeyden pişman değilim. Buradaki savaşımı sürdüreceğim. Düşüncelerimi her zaman haykıracağım. Neyse, ben iyiyim umarım siz de iyisinizdir. Babam ve Martino'ya onları çok sevdiğimi söyle. Sende çok dikkatli ol.''
◇ Alegra'dan mektuplar
Baker Luca'nın uzattığı boş kağıdı alarak Alegra'ya bir cevap yazmaya karar verdi. Luca üstündeki battaniyeyi kenara atıp ayağa kalktı:
- Kızımı kurtarmalıyız Baker!
Baker üzgün bakışlarla kafasını kaldırdı. Luca'nın içinde yaşadığı hüzün yüzüne vurmuştu. Baker kağıdı ve kalemi masanın üstünde bırakıp dükkandan ayrıldı. Umarsız kenti toz bürümüştü. örgütün deposuna doğru yürümeye başladı.
Baker mahkeme sonrası büyük bir çöküntü yaşamıştı. Toparlaması çok zor görünüyordu. Umarsızlara tekrar sürgün edildiğinde yaşamaktan vazgeçmiş dayanacak gücü kalmamış bir adama dönüşmüştü. Tüm umutları derin bir acıya terk edilmişti. Dipsiz bir kuyuya düşercesine savruluyordu. Luca birkaç kez onu intiharın eşiğinde yakalamış hayatını kurtarmıştı. Daha sonralarda yeni bir grup örgütün Umarsız Devlete ve ROOT'a karşı ses çıkardığını öğrendi. Eylemler planladıklarını, insanları aydınlatmak için çaba gösterdiklerini söyleyen bu grup Baker'ın dikkatini çekmişti. Umarsız kentin ücra bir köşesinde bir depo kiraladıklarını ve bütün çalışmalarını oradan gerçekleştirdiklerini öğrendi. Parklarda, iş yerlerinde, sokaklarda, hanelerde görüp görebileceğiniz her yerde izleri vardı. Giderek büyüyen bir dalga gibi Umarsız kenti çevrelemişlerdi. Toplumsal kuruluş olarak nitelendiriliyordu. Kendilerine AYDINLIKLAR denmesini istiyorlardı. Azınlık bir aydınlıktı onlar ve "CAHİLLİĞE KARŞI SAVAŞ!" diye haykırdıkları sloganları bile vardı. Umarsız Devlet ise yeni politikalarını açıklıyor, halka umut tacirliği yapmaya devam ediyordu.
Baker Umarsız Devlet Başkanı ile bir görüşme yapmıştı. Fakat durumun ne kadar vahim olduğunu başkandan anlayarak tükenmiş umutlarına bir darbe de devlet vurmuştu.
Gittiği her mekanda adını sık sık duymaya başladığı Aydınlıkları ziyaret etmenin vaktinin geldiğini düşünüyordu. Eline aldığı bir broşürde:
"BİZE KATILIN. BİRLİKTE YÜKSELELİM." yazıyordu. Alt kısmında da iletişim bilgileri vardı. Baker o günden sonra Aydınlıklar'ın bir üyesi olmuştu. Giderek yükselmiş ve yönetimin içinde söz sahibi olan bir mevkiye gelmişti. Bir grup yönetici tarafından yönetilen örgüt her gün depoda toplanıp gelecek hakkında görüşler bildiriyor, kitaplar toplanıp okunuyor, yeni kitaplar yazılıyor, felsefi ve kültürel tartışmalar yapılıyordu. Küçük bir vizyoner ekip haline gelmişlerdi. Her bir üyenin ROOT'un adaletsizliğinin bir ispatı olduğunu düşünüyorlardı.
En üst yönetici Jason Blaine bir ingilizdi. Baker Frost gibi o da kendisinin vizyoner kentte olması gerektiğini düşünüyordu. Bu düşünceye sahip bir grup insanı topladı ve bu toplumsal kalkınma adını verdiği düşünce akımını başlattı. Baker hayat hikayesini ilk olarak bir diğer yönetici olan Roman Andreas Vicente adlı bir ispanyola anlatmıştı. Yıllardır bunun savaşını veren Baker'ın Umarsız Kentte Aydınlıklar gibi bir grubun oluşması kül olan umutlarını tekrar alevlendirmişti.