1

187 20 96
                                    

Jimin iş arkadaşıyla beraber yine bu hastaneye gelmişti. Sabah meydana gelen kazada yaralananlar birbirlerinden şikayetçi olmuşlar ve hastaneye getirilir getirilmez birbirlerine girmişlerdi. İki taraf da birbirini suçlu görürken kimse geri adım atmıyordu ve bu durumda hastanenin güvenliği yeterli gelmediği için polis çağırılmıştı. Polisler hastaneye geldiğinde kavga ayrılmıştı ayrılmasına fakat hepsi farklı köşelere çekilmiş pansuman yapılmasını bekliyordu. Jimin birisinin yüzünde buradan dahi belli olan kedi pençesi gibi yara izleri gördüğüne yemin edebilirdi. Arkadaşına hepsinin ifadesini almasını söylerken o gidip kamera görüntülerini alacaktı. Bu doğrultuda girişteki hemşirelerin yanına ilerledi ve onlara selam verdi.

" İyi günler."

"İyi günler Memur Park."

Jimin içini hoş eden sesle arkasını dönmüş ve onu görmüştü. Zaten her zaman onu görmek için can atmıyor muydu?

"Kavga için mi buradasınız?"

Yoongi, Jimin'in bir şey söylemeyeceğini anladığında konuşmayı devam ettirmeye çalışmıştı.

"Evet. Kamera görüntüleri-" Jimin anca kendisine gelip cevap veriyordu ki başhemşire yanlarına gelmiş ve "Beni takip edin Memur Park." demişti.

Başhemşire Seo'ya kimse itiraz edemezdi, polis olan Jimin bile. Onun ne kadar sert ve disiplinli birisi olduğunu eşi olan amirinden birçok kez dinlemişti.

Yoongi onların arkasından gülerken Jimin'in masum bir şekilde arkasına birkaç kez dönüp ona bakmaya çalıştığını görmüştü.

Bugün kararlıydı, onun numarasını alacaktı ve bu bakışmaları bir adım öteye taşıyacaktı. Bu yüzden yarım saat sonra iş çıkışı olmasına rağmen eline bir bardak kahve almış ve hastanenin kapısında onu beklemeye başlamıştı. Jimin ise gözlerinin yorgunluğuyla önüne bakmadan yürüyor ve söyleniyordu. "İkisi de suçlu! İnanabiliyor musun ikisi de suçlu! Çıldıracağım, kavga etmeseler her şey daha basit olabilecekken saç başa kavgaya girmişler resmen." Jimin sonunda kafasını kaldırıp arkadaşına baktığında onun yanında olmadığını görmüştü. Etrafına bakınıp onu ararken gözleri bambaşka birisini görmüş ve bir daha da ayrılamamıştı.

" Yoongi? "

Yoongi kendi ismini bu derece bir saygıyla söylendiğini duyunca kaşlarını kaldırmış ve "Yoongi?" demişti.

"Şey- Özür dilerim Hemşir Min, mesai saatiniz bitti sanıyordum."

Yoongi'yi baştan sona süzdüğünde giysilerini değiştirdiğini, daha yeni girdikleri ilkbahar mevsimine uygun bir şekilde mont giydiğini görmüştü.

"Bitti. İsmimle seslenebilirsin Jimin."

Jimin ismini onun ağzından duyunca ayaklarının yerden kesildiğini sanmıştı. Ne de güzel Jimin diyordu öyle.

"Peki... Yoongi." Ağzını alıştırma olsun diye birkaç kere Yoongi demek için oynatmış ve en sonunda onun da istediği gibi seslenmişti ona. "Neden buradasın hala?"

"Senden bir şey isteyeceğim."

"Tabii, ne istersen." Jimin, Yoongi ona gülünce heyecanını ve söylediklerini fark etmişti. Şapşallığına o da gülerken oynadığı ellerinin arasına konan kahveyle Yoongi'nin de ona çok güzel baktığını fark etmişti tekrardan.

"Numaranı istiyorum."

"Numaramı? Ne numarası?"

Yoongi, Jimin'in çok zeki bir insan olduğunu biliyordu ama yanında bu şekilde davranması hoşuna da gitmiyor değildi. Ayrıca kendisinin de ondan kalır bir farkı yoktu, kaç kere başhemşireden azar işitmişti onu izlediği için, sayamamıştı bile.

Nervio - YoonMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin