Chan derin bir nefes alıp verdikten sonra kapının önünde duruyordu. Her ne kadar mesajlaşırken flörtöz bir kişiliğe bürünmüş olsa da, şimdi daha ismini bile bilmediği bir adamın evine gelmişti.
Adam seni kucağında zıplatmaktan bahsediyor, sen ise hemen atlıyorsun Chan. Aferin.
Hazır hissettiğinde elini kaldırıp kapıyı tıklatacakken eli boşluğa düşmüş, kapı aynı vakitle açılmıştı. "Daha ne kadar orada bekleyeceğini hesaplamaktan vazgeçip, kolaylık sağlayayım dedim sana."
"Dalmışım sanırım, tam da kapıyı çalacaktım aslında."
Master hitabıyla seslendiği adam Chan'ın dediğiyle gülümsemiş, üzerine bir şey demeden içeri buyur etmişti.
"Ne içmek isters...Ah ya da önce bir duş almak ister misin?"
Chan, gözlerini etrafta gezdirirken kendisine yöneltilen soru ile başını mutfağın olduğu tarafa çevirdi. "Sıcak bir duş kötü gelmiyor kulağa."
Master genişçe gülümseyerek odasındaki banyoyu hazırlamaya gitti. Chan tek başına kaldığında, karşısındaki camla kaplı duvara yöneldi. Manzara çok güzel gözüküyordu...
Buradan çoğu şey gözüküyordu, hayranlıkla etrafı seyre dalmışken arkasında hissettiği nefesle arkasına döndü. Beli güçlü kollar tarafından çevrildiğinde sırtı soğuk cama yaslıydı. "Beğendin mi?"
Chan yakınlığın verdiği gerici hisle sıcaklandığını hissetti, sadece yüzü değil tüm vücudu alev alev yanıyordu. Sıcak bir duşa gerek kalmamıştı sanırım.
"Manzara mı? Hıhım, çok güzel. Boş vakitlerinde buraya geçip beni seyrediyordun sanırım Master?"
"Minho. Lee Minho. Gerçi tabii, Master demeni tercih ederim ama sana kalmış nasıl sesleneceğin." Bir gülüş hem bu kadar güzel ama hem de bu kadar etkileyici olabilir miydi?
Rahat. Fazlasıyla rahat hissediyordu, belini tanımadığı bir adamın kolları tarafından sıkıca sarılmışken neden bu kadar rahattı? Mesaj da her ne kadar flörtleşmesi eğlenceli olsa da onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Fakat sadece tek bir seferliğine siktir etmek istedi her şeyi. Gülümseyerek telefonunu siyah şortun cebine attı ve kollarını Minho denilen adamın boynuna sardı. Aynı boyda oldukları için yüzleri birbirine oldukça yakındı.
"Neden sohbeti yatak odasında yapmıyoruz Master Lee Minho?"
Minho'nun yüzünde şeytani bir gülüş belirledi. "Seve seve...?"
"Chan. Bang Chan."
"Channie."
Minho elleri ile Chan'ın kalçasından tutup havaya kaldırarak kucağına almıştı. O şey...Fazla güçlüydü.
Minho zaten yolunu ezbere bildiği odaya adımlarken, kucağındaki adama dikkat ederek ilerledi. Odaya vardıklarında büyük ve geniş yatağa yavaşça Chan'ı bıraktı. "Nasıl Channie? Rahat mı?"
"Fazlasıyla. Sende benimle test eder misin?"
"Büyük zevkle."
Chan yatağın üzerinde uzanıyorken Minho, yavaş hareketlerle yaklaşıyordu. Bu yavaşlık Chan'ın karnında sancı yaratıyor, sırtı kasılıp duruyordu.
Minho sonunda Chan'ın üzerinde yer edindiğinde gözlerinin içine baktı izin alır gibi. "Bana o gözlerle bakma."
Sırıttı üstteki adam. "Hangi gözlerle?"
Beyaz gömleğin yakalarından tutarak dudaklarını birleştirdi Chan. Büyük bir açlıkla öpüşüyorlar, arada da Chan ısırıp geri bırakıyordu. "Kuduz değilsin, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐓𝐫𝐚𝐦𝐩𝐨𝐥𝐢𝐧𝐞┊𝐌𝐢𝐧𝐜𝐡𝐚𝐧
Fanfiction'𝘪 𝘸𝘢𝘯𝘵 𝘺𝘰𝘶 𝘵𝘰 𝘫𝘶𝘮𝘱 𝘰𝘯 𝘮𝘺 𝘭𝘢𝘱 𝘵𝘩𝘦 𝘸𝘢𝘺 𝘺𝘰𝘶 𝘫𝘶𝘮𝘱 𝘰𝘯 𝘵𝘩𝘦 𝘵𝘳𝘢𝘮𝘱𝘰𝘭𝘪𝘯𝘦.'