KARŞILAŞMA

10 2 3
                                    

Bu gün okul mu var onun mu bu yorgunluk, o yüzden mi bu zayıflık? Yatağım gitme kal diye haykırsa da umursamamaya çalışarak banyoma yürüdüm.
Aynada kendimi görmemle çığlık atmamak için ağzımı ellerimle kapatmam bir oldu.
Gözlerim kızarmıştı, şişmişti ve gerçekten yüzüm küçülmüştü.
Bunları görmezden gelmeye çalışarak yüzümü yıkadım, başta duş almak istemesem de gerçekten duşa girmek birden çok cazip gelmişti bende dayanamadım ve sıcak suyun kollarına attım kendimi.Dolabımın karşısına geçtiğimde okul formam bana somurtarak bakarken bende farklı bir ifade takınmadım, bunu ben istedim şimdide paşa paşa giyecektim o formayı.
O kolejin züppelerini görmek için can atıyordum ne de olsa (!).
Aynanın karşısına geçtiğimde krem okul eteğim dizimin bir iki karış üstündeydi, bordo okul tişörtüm biraz bol gelmişti, kilo vermiştim bunu fark ediyordum.
Saçlarımı düzleştirmek için hamle yaptığımda buna gücümün yetmeyeceğini fark ettim ve açık bırakmaya karar verdim nasıl olsa dalgalıydı bu yüzden pek dert etmemiştim.
Yüzümdeki korkutucu ifadeyi nasıl yok edeceğimi düşünürken makyajı hafif de olsa yapmam gerektiğini fark ettim ve fondöten ile maskarayı kullanmam gerektiğine karar verdim.İşim bittiğinde bir şeye benzediğime kanaat getirdim ve montumu giyerek aşağıya indim. Merdivenin son basamağında başımın dönmesiyle tırabzanlardan tutundum.
Bu gün olmamalıydı, bu okuldan kimse fark etmemeliydi, ama nasıl?
Bu iğrenç ağrı peşimi bırakmadığı sürece nasıl fark ettirmeyebilirdim ki?
Babamın geldiğini fark ettiğimde bir sorun yokmuş gibi sırıttım:
"Günaydın babacığım "yanağına sulu bir öpücük bıraktığımda onu ne kadar özlediğimi fark ettim.
"Sana da kızım, ama konuştuklarımızı unutmadın değil mi?"
Unutmak mümkün müydü?
Okuldan çıkar çıkmaz şoför beni almaya gelecek ve hastaneye gideceğiz, ayrıca birazdan Murat gelecek ve zorunlu olarak beni okula o götürecek, telefonumu sadece kötü olursam kullanabilirim yani babamı veya diğerlerini arayabilirim.
Bu kuralları çiğnediğim an okul hayatım ellerimin arasından kayıp gidecek.
"Hayır. Baba unutmadım ama Murat'ın gelmesi uygun mu sence yani ya müsait değilse? "
Babam sağa sola bir iki kez bakındı ve "Bunu ona söyle bu teklifi o bana sundu." dediğinde başımla onayladım ve annemin bahçeden geldiğini gördüğümde yanına giderek yanağını öptüm.
O da alnımı öptü ve babama dönerek:
"Artık bir bahçıvan bulman lazım Ali, lütfen kulak ardı etme sözümü ve bir bahçıvan bul. " dediğinde sinirlendiği her halinden belliydi.
Babam konuyu değiştirmeye çalışıyordu ve bunu fazlasıyla belli ediyordu:
"Hadi Sinem kahvaltı yapalım ne dersin kızımızı ilk günden aç mı göndereceğiz ?"
Babam sabah kahvaltılarından nefret ettiğimi bilse de ne yazık ki her zaman kahvaltı yapmamı isterdi.
"Lütfen baba gerçekten kahvaltı filan istemiyorum."
Babam kaşlarını çatarak bana yaklaştığında "Kahvaltı yapmadan bu evden çıkamazsın."dedi.
İşte bu zorlamalardan nefret ediyordum, bu sıkmalardan, neden böyle yapıyordu anlamıyordum.
Gözlerim dolmaya başladığında:
"Yemek istemiyorum."dedim zor çıkan sesimle "Tamam. Git formanı çıkar."gözlerimi büyüterek baktığımda bu aralar baya sulu göz olduğumu fark ettim.
"Baba saçmalama kahvaltı filan istemiyorum ."annem araya girerek:
"Aliciğim tamam zorlama istersen Masal'ı."dedi.
Gözlerimdeki yaşlar bulanık görmeme neden olurken az çıkan sesimle:
"Haklısın baba yemeliyim ama yemek istemiyorum söz veriyorum okulda yiyeceğim."dedim ve arkamdan seslenilmesine kulak asmadan dışarı attım kendimi.
Serin hava buz gibi yüzüme çarparken Murat a mesaj çekmek için telefonumu montumun cebinden çıkarttım.
Bu süre zarfında arabada kullanamıyordum, yan etkisi fazlaymış. Peh.
Telefonun mesajlar bölümünü açtığımda önümde duran Renge Rover dikkatimi çekti.
Teşekkürler Murat zamanlaman müthiş.
Arabanın kapısını açtığımda Murat da radyoyu kapattı.
"Açabilirsin sorun olmaz."dediğimde gülerek: "Başım ağrıdı. Gerçekten."dedi ve benim inanmayan bakışlarıma maruz kaldı.
Yaslandığım otomobil başlığından kafamı kaldırarak gözlerimi açtım.Okula gelmiştik ama Murat haber vermek yerine benim gözlerimi açmamı beklemişti.
"Neden haber vermedin ?" dediğimde yarım ağız gülerek "Kıyamadım."dedi.
Neden böyle vicdan azabı çekmemi sağlıyordu, neden beni anlamıyordu?
Arka koltuktan okul çantamı alarak kapıyı açacağım sırada kolumu tuttu ama bu sert bir tutuş değildi, arkadaşçaydı bunu açıkça belli ediyordu.
"Masal seni çıkışta ben alacağım, uzun zamandır gitmediğimiz bir yere gideceğiz çünkü bir süre daha gidemeyeceksin o günler gelmeden tadını çıkarmanı istiyorum."dedi.
"İyi ama hastaneye gitmem gereki..."dememe kalmadan:
"Hadi ama beni daha tanıyamadın mı, bu fikirden ailelerimizin haberi var o iş bende. Seni korumak için trilyon maddeden oluşan bir anlaşma imzaladım. "dedi sırıtarak ve eğilerek yanağıma nazik bir öpücük bıraktı.
"Şans öpücüğü, uslu ol. İyi dersler ." diyerek inmemi izledi.
Arabadan indiğimde hafifçe gülümsedim ve el salladım.
Okula girdiğimde arabanın uzaklaşmasını fark ettim.
Okulum yabancıydı bana, bir zamanlar kantin, sınıf, bahçe üçlüsünün arasında dolanıp dururken şu an kendimi ilkokula başlıyor gibi hissediyordum.
Gamze'yi aramıştım dün, hem de üç kez ama açmamıştı normalde onunla gelmeyi planlıyordum ama o cevap vermeyince bende ısrar etmemiştim.
Sınıfa girdiğimde bizimkilerin burada olmadığını fark ettim kantinde olabileceklerini düşünerek kalktığımda başımın içindeki o kitle yine:
" Buradayım!" diyerek kendini hatırlattı.
Başımın döndüğünü hissettiğim an sırama oturdum ve başımı sıraya koyarak gözlerimi kapadım, uyku kollarını açarken yerim ne kadar rahat olmasa da zil çalana kadar kestirmeye karar verdim.
Ya babamın dediği gibi olursa...
Ya gerçekten okulu bırakmalıysam...
Allah'ım yardım et ne yapmalıyım bir çıkış göster...
Gelen sesler onların yanında olduğuma kanıt, kahkahalarla karışan sohbet uykumu dağıtıyor.
Gözlerimi açtığımda ilk olarak sınıfta olduğumu daha sonra yanımda oturan yabancı çocuğu ve bizimkilerin burada ama yanımda olmadığını fark ettim.Bu dramatik anin sonu hüsran ile bitecekti bunun olmasına fırsat vermemek ve ortamı yumuşatmak için:
"Biraz daha beklersem açlıktan öleceğim" dedim.
Bunun üzerine Murat gülerek:
"Peki, seni güzel bir yere götüreyim o zaman "dedi, bu pijamalarla gidemeyeceğim için:
"Bence eve gidip pizza sipariş etmeliyiz çünkü üzerimi değiştirecek enerjim kalmadı."dedim.
Murat "Tamam o zaman Mehmet Ustaya gidelim o halde, orası tanıdık bir şey olmaz." dedi.
Ağır hareketlere kafamı salladım ve arabaya giderken Murat'ı takip ettim.
Genellikle aile kahvaltılarımızı burada yapardık, burası annemin iç dekorasyonunu dizayn ettiği elit bir mekândı.
Aynı zamanda sahibi Mehmet Bey babamın eski bir ahbabı olduğu için rezervasyon dahi yaptırmazdık ki Sinan Amca ile de tanışıyorlardı.
Cam kenarındaki masada siparişlerimizi beklerken iki gün önceki bayılma olayımı düşünüyordum ki telefonumdan gelen titreşim dikkatimi dağıttı.
Elimi masada duran telefona uzatırken ekranda yazan Arda ismini görünce gözlerimi devirdim. Murat'ın mavileri üzerimde dolanırken telefonu hızla elime aldım.
Çalmak yerine can çekişen telefonumun ekranını yeşil tarafa kaydırarak açtığımda Arda'nın nazik sesi kulaklarıma doldu:
"Masal nerdesin, neden dün gelmedin, bir sorun mu var seni merek ettim?"telefonu biraz kulağımdan uzaklaştırdım ve kısık bir sesle Murat'a dönerek "Merak etmiş onun için aramış."dedim.
Tekrar Ardaya döndüm ve "Önce bir sakin ol Arda. Bir şey yok bazı işlerim vardı sadece, merak etme yarın geleceğim anlatırım."Elime geçen ilk kombini daha fazla dayanamayarak aldığımda fena olmadığını fark ettim.
Soğumaya başlayan havanın etkisiyle mini, siyah eteğimin üzerine beyaz bir tişört ve siyah deri montumu giydim. Ayaklarıma da siyah traktör topuk botlarımı geçirdiğimde yeni bir kişilik kazanmış gibi hissediyordum.
Aynamın karşısına geçtiğimde bu tezimin doğru olduğuna kanaat getirdim.
Başka bir bendim, hasta olmayan hiçbir şeyi takmayan.
Asıl beni saklamak hoşuma gitmişti.
Güzel ve çekici görünüyordum, eskiden olduğum gibi.
Bu hallerimi özlediğimin farkındaydım ama tedavilerim tam başlamışken gösterdiğim bu cesareti bir daha gösteremeyecektim çünkü çıkacağım tek yer biricik okulum ve hastanem olacaktı bunu adım gibi biliyordum bu tolerans bir daha asla karşıma çıkmayacaktı.
Gözlerime maskara çektim ve kirpiklerimin uzun olmasına karşın daha da uzatarak zümrütlerimi ön planda tuttum.
Saçlarımı da açtığım da bel hizama yaklaşan saçlarım özgürlüğünü ilan etti.
Aşağıdan Murat'ın geldiğine dair sesler geliyordu. Murat merdivenleri hızla çıkarak kapımın önüne geldiğinde:
"Masal geliyorum "dedi ve iki kere vurarak içeri girdi.
İlk olarak gözleriyle baştan aşağı süzdü beni ve son olarak mavi boncuklar yüzümü ve gözlerimi bulduğunda kaşlarımı kaldırarak:
"Nasıl olmuş? "dediğimde "Iııı, şey yani sen çok... Çok şey olmuşsun..."dediğinde cümlesini keserek:
"Berbat, iğrenç, acınası ney Murat "dedim, kısık çıkan sesiyle:
"harika" derken yarım ağız gülüyordu.
Bende gülüşüne eşlik ettim ve:
"E hadi o zaman çıkalım "dedim, kafasını sallayarak beni beklediğinde telefonumu almak için masamın yanına gittim ve telefonumu büyük aldığıma tekrar pişman oldum, bu telefonu taşımak bile çok zordu.
Aşağıya inerken uzun zamandır başımın dönmediğini fark etmemle başımın dönmesi bir oldu.
Arkamdan Murat'ın gelmesine şükür ettim çünkü düşeceğim sırada tutması büyük ikramdı. Belimden tutarak basamağa oturmamı sağladı ve yanıma oturdu.
"Masal iyi misin, bak iyi değilse sonra gidebilir..."sözünü kesek yüzüne baktım, elini yavaşça belimden çektiğinde:
"Yalvarırım sessiz ol annemler duymasın yoksa göndermezler. Bir gün sadece bir gün istiyorum "dediğimde kafasını sallayarak:
"ilacın filan var mı ?"dedi kafamı salladım ve yavaşça ayağa kalktım.
Murat koluma girerek beni belimden tutarken mutfağa doğru ilerledik.
Ecza dolabından ilaçlarımı alarak içtiğimde büyük tabletteki fena halde midemi bulandırıyordu.
"Murat dolapta naneli sakız var verir misin ?" dediğimde hızla dolaba doğru ilerledi ve biraz aradıktan sonra sakızı getirdi.
Sakızı bir an önce açıp ağzıma atıp bulantının geçmesini bekledim.
Annemlere el sallayıp arabaya bindiğimde tabiri caizse koltuğa yayıldım.
Eteğimin kısalığı fazlaydı ve ben şu an buna pişmandım.
Murat arabayı çalıştırarak ana yola çıktığında "İyi misin "dedi.
"Masal ben... Saat hangi ara dört oldu on dakikaya ordayım ." dedi.
"Gerek yok şoförü çağır..."dememe izin vermeden telefonu yüzüme kapattı.
Yerdeki taşla oynarken önüme gelip duran araba Murat'ın geldiğini işaret ediyordu.
Başımı kaldırıp baktığımda o olduğunu gördüm ve kapıyı açarak bindim.
Ona sinirli değildim, geç kalabilirdi ayrıca bakıcılığımı yapmak zorunda da değildi.
Arabayı çalıştırmadan önce bana döndü ve yüzündeki mahcup ifadeyle:
"Masal ben gerçekten özür dilerim bir arkadaşım geldi Londra'dan onunla ilgile..."daha fazla dayanamayıp:
"Murat senin de bir hayatın var bu yüzden dert etme bu kadar. Hem bana bir sözün vardı unutmadın demi?"dediğimde resmen sırıtıyordum çünkü akşam eskiden nerdeyse her gece gittiğimiz bara gidecektik.
Bu bar öyle uyuşturucu satılan, ayyaşların sızıp kaldığı, üst üste bulunan çiftlerin olduğu bir bar değildi.
Oradaki herkesi tanırdım.
Tamam, alkol kullanırdık ama aşırı seviyede değildi. "Aslında sanırım iptal oldu. "dediğinde Murat'ın sözü kalbime kadar inmişti çünkü bu gün olan bütün kötü şeyleri görmezden gelmiştim sırf akşam eğleneceğim için.
"Ama neden ya "dediğimde gözlerim dolmaya başlıyordu ben hangi ara bu kadar sümüklü olmuştum.
Murat kahkaha atmaya başladığında:
"Nesi komik aptal resmen hayal kırıklığına uğradım şu an."
Evin önüne geldiğimizde arabadan indi ve hızla benim tarafıma gelip kapımı açtı.
"Akşam 8.30 da alırım, şık ol ve seni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmayacağımı bil."dediğinde şoktan çıkarak arabadan indim ve Murat'ın kolunu yumruklamaya başladım.
"Beni kandırmak ha, bunu ağır ödeyeceksin "dediğimde resmen kahkaha atıyordum sanki hiç hasta değilmişim gibi sanki iyileşecekmişim gibi hah ne kadarda komik (!).
Murat ellerimi tutarak beni kendine çekti ben ne kadar arkadaşça görsem de onun duyguları belliydi ama buna izin veremezdim.
Bende ona sarıldığımda saçlarımı kokladığını hissettim.
Yavaşça beni kendinden ayırdı ve alnımı öperek;
"Mutlu olman için her şeyi yaparım " diyerek arabaya bindi.
Bunu neden söylemişti ki?
Yaklaşık yarım saattir kıyafet dolabımın önündeyim ne giyebilirim diye salak salak bakınıyorum sanki ilk kez gidiyormuş gibi.
[9/3 20:56] Neslihan Köse: Arda derin bir nefes alarak "Ha bende bir şey oldu sandım."dedi.
"Bu kadar karamsar olma aradığın için sağ ol kapatmam gerek bay."dedim ve telefonu kapattım.
Masaya katmamla tekrar çalan telefonumun bu defa yüzüne bile bakmadan hızla açtım:
"Efendim Arda?"dedim sinirle.
Bu defa duyduğum ses tüm iştahımın kaçmasına neden olurken duyduğum şeyleri algılamak için çaba sarf ediyordum.
"Beklediğin kişi değilim yeşil göz."
İç sesim 'hayır sen tam da beklediğim kişisin ' diye haykırırken ben sadece:
"Ah pardon ben şey sandım da ..."diye gevelerken bir yandan da gözlerimi büyüterek Murat a baktım, o da omuz silkerek anlamadım dedi.
Nerden aldı bu adam benim numaramı?
"İyi o zaman, ben sadece çantan barda kalmış onu almaya gel demek için aradım."
Hızla ayağa kalktığımda yanımdaki çocuğun üzerine düşmemek için dengemi sağlamaya çalıştım, hızla ayağa katlı ve belimi tuttu, ilk olarak irkilsem de derdinin bana yardım etmek olduğunu biliyordum.
"Dikkat et, iyi misin ?"
Gamzelerin bu tarafa bakmamaları canımı yakıyordu, zorla çocuğun yüzüne bakmaya çalışarak "Sadece başım döndü iyiyim, sağ ol "
Dediğimde çocuk hafifçe gülümsedi gamzeleri vardı, yakışıklıydı, gözleri elaydı ve saçları kahverengiydi gerçekten yakışıklıydı ama bu benim en son dikkat edeceğim şey bile olmayabilirdi.
"Ya ben izin istemeden yanına oturdum çok güzel uyuyordun uyandırmak istemedim, ayrıca Aras ben "dedi elini uzatarak.
"Sorun değil oturabilirsin, Masal "dedim uzattığı elini sıkarak.
" Ama şimdi küçük bir işim var. " diyerek yanından ayrıldım ve yan sırada oturan eski dostlarımın yanına gittim.
"Hayırdır ne oluyoruz, ne bu samimiyetsizlik? " dediğimde hepsi beni süzdü.
Emre bir şey söylemek için hamle yapacağı sırada Kerem atıldı ve:
"Ne bekliyorsun, yarı yolda bırakıp durduğun, dost diye geçinip ama hiç aramadığın insanların hiçbir şey olmamış gibi seninle ilgilenmelerini mi?
Kusura bakma prenses ama bu dünyada babanın krallığı sökmez, tamam belki sorunların var ama dost dediğin her şeyi bilmeli.
Bir daha bize yaklaşma, işin düşünce arama bizi. " dediğinde Gamzenin gözlerinden bir damla yaş aksa da hiç biri artık umurum da bile değildi, haklılardı ama bu kadar yüklenmeleri fazlaydı.
"Bilmediğiniz şeyler var, ben, ben..." Gamze daha fazla dayanamadı ve "Sen ne Masal sen ne? !"tüm sınıf bize döndüğünde:
"Ben, bir daha size yaklaşmayacağım ."
"Söyle güzelim." Dedi elimi sıkarak. Rüyamı ona anlatmak istiyordum, her şeyi söylemek ve bir nebze olsun rahatlamak istiyordum.
"Murat ben, ben onu rüyamda gördüm kanser olduğumu öğrenmeden önce o çok kötüydü. Ağlıyordu belki inanmayacaksın ama yemin ediyorum beni kurtaracağını söylüyordu, gözlerinden tanıdım onu, ben rüyamdaki o adama aşığım Murat ve o adam Vurgun, bak belki ergence deyip dalga geçeceksin belki de bilmiyorum ama bana bu süreçte farkında olmadan yardım edebilecek tek kişi o ..." dediğimde gözlerimden yaşlar akıyordu, makyajımın temizlenmiş olduğuna şükür ettim bir de onunla uğraşamazdım.
"Tamam diyelim ki o adam Vurgun ve sen onu seviyorsun nasıl olacak Masal ne yapmayı düşünüyorsun?"gözlerimi tavana diktim ve:
"Bilmiyorum ama eğer o da beni severse kanser olduğumu asla bilmeyecek, şimdilik tek bildiğim bu..."
Murat bu olayı sadece Sinan amcaya anlatmıştı bende bunu annemlere anlatmasını istemediğim için resmen ona yalvarmıştım, Sinan amca da bir daha burnum kanarsa terettüt etmeden söyleyeceğini söylemişti.
Bu arda da haftada iki kez girdiğim o devasa makineye girdim yaklaşık bir saat sürmüştü.
Tabi haftanın ikinci günü okula gidememiştim ve annemlere vermem gereken bir hesap vardı, bunu düşünürken Sinan amca babamla konuşarak geçiştirebileceğini söylediğinde ona bir kez daha borçlandığımı fark ettim.
Arabaya bindiğimizde uzun zamandır radyo dinlemediğimi fark ettim ve açtım.
Murat bana baktığında gülümsedim ve kanalı değiştirdiğimde Duman'ın çıkması gülümsememe neden oldu ve koltukta arkama yaslanarak müziğe bıraktım kendimi.
Murat arabayı sahile doğru sürüyordu bunun farkındaydım ve üzerimdeki ayıcıklı pijamamla neden beni buraya getirdiğini anlamaya çalışıyordum
"Murat farkında mısın sahile gidiyoruz ve ben pijamalıyım ."dedim gülerek.
Vurgun olayını Murat'a anlatmak beni fazlasıyla rahatlatmıştı.
Araba deniz kenarında durduğunda arkadan kabanımı aldım ve etrafta kimsenin olmamasına karşın dışarı attım kendimi.Murat : "Bu kadar mini giyersen. Bu arada Vurgun bu Masal."diyerek bizi kabaca tanıştırdı.
Vurgun Murat'a döndü ve "Sevgiline sahip çık içerdekilere yem olmasın" demesiyle:
"Sevgili değiliz "demem her ikisinin de bana bakmasına sebep oldu.
Vurgun gözlerime bakarak:
"Hım bu daha da kötü o zaman kendine sahip çık "derken yanağının seğirdiği sinirlendiğine işaretti.
Ne kadar kolay sinirleniyordu bu adam.
"Mekân senin, yanında ki kıza sarkabilecek cesareti gösterirler mi sence?" dediğimde bu defa gerçekten sadece gözlerime bakıyordu, delip geçebilecek gibi.
Acaba annesine de böyle bakıyor muydu ya da sevgilisine hiç gülüyor muydu?
"Benim için sadece önemli olan insanlara karışamazlar ki yanımdaki kızlarda genellikle yattıklarım olur ve "
Daha fazla yaklaşarak:
"onlar umurum da bile olmazlar ."dediğinde tüylerim diken diken olmuştu, ilahi gibi sesi kulaklarımdan vücuduma yayılırken, mekâna doğru ilerledim.
Vurgun önde Murat ve bende yan yana arkasından ilerlerken etraftakileri görmemle midem bulandı. İlk olarak fazlasıyla sıcaktı bende dayanamadım ve deri montumu çıkartarak elime aldım, onun dışında herkes resmen gözler önünde yapılmayacak şeyler yapıyorlardı, çoğu kız koltuk yerine erkeklerin kucağını tercih etmişti, barmenler gay olduklarını çok belli ediyorlardı ve etraf gizli saklı olmaktan çok açık açık birbirlerini yiyorlardı.
Vurgun merkeze yani herkesin rahatlıkla göründüğü üst düzey bir bölüme geçince Murat da onu takip etti haliyle bende.
İçerdeki müzik kafamı delerken baş ağrım ve baş dönmem tekrar gün yüzüne çıktı.
Murat Vurgun'un sağ tarafında otururken bende Murat'ın yanında oturuyordum.
İçeriye sigara kokusu ve ter hâkimken ben yinede Vurgun'u muhteşem kokusunu alabiliyordum.
Sigaradan nefret ederdim ama istisnai bir biçimde ilk kez ona bu kadar yakıştırabiliyordum, ilk kez sigara bu kadar masum gelmişti gözüme.
Garson Vurgun'a viski bardağının içinde içkisini getirirken o da garsona başka bir emir vermek için eliyle yaklaşması için bir işaret yaptı.
"Kardeşime ve yeşil göze bira getir " dediği an bahsi geçen yeşil gözün ben olduğumu anlamam uzun sürmedi.
Murat'dan önce konuşarak.
"İçki kullanmıyorum ayrıca bir ismim var. "dememle Vurgun kaşları havada bana döndü, yapma be bu kadar tatlı olma:
"Nerde o laf yetiştiren kız hayırdır pek bir masum çıktın "dedi.
"Kimseye laf yetiştirdiğim yok ayrıca sadece içki içmiyorum ne var bunda daha önce hiç içki içmeyen arkadaşın olmadı mı ?"dalgayla sorduğum soruya az önceki ciddi haliyle cevap verdi.
"Hayır"...
Yaklaşık yirmi dakikadır Murat ve Vurgu eskilerden konuşuyor ve ben Vurgun'un beş yıl önceye dayandığını ama benim neden bilmediğimi merak ediyorum.
Bunu daha sonra soracağım.
Müzik sesi nerdeyse intihar etme isteği uyandırırken daha fazla dayanamadım ve başımı ve bedenimi Murat'a yaklaştırarak kafamı göğsüne yasladım, anında kolları bedenimi sarmalarken "Masal bir sorun mu var? "demesiyle telefonunun çalması bir oldu.
Artık güçsüz düşmeye başladığımı hissediyordum. Telefonunu açarak:
"Ben sesini duyamıyorum biraz bekle dışarı çıkacağım "derken telefonu kapattı ve:
"canım bir saate geleceğim tamam mı? "dedi ne kadar gitmek istesem de önemli bir işi olduğu belliydi bu yüzden kafamı salladım sonuçta onu bu kadar sıkboğaz etmem canımı sıkıyordu.
"Evet, daha iyiyim "dediğimde:
"Peki... Bu gün nasıldı ?"bu soruyu ne zaman soracak diye bekliyordum zaten (!)
"Berbat, eski dostlarım onlara sadece ihtiyaç duyduğumda ulaştığımı bir nevi kullandığımı düşünüyorlar, ha unutmadan Aras diye bir çocukla tanıştım numarasını filan verdi tatlı, komik birisi "dediğimde Murat'ın direksiyonu kavrayan eli biraz daha sertleşmişti.
Ne yapabilirdim ki olmayacağını açıkça dile getirmiştim.
"Numaranı verdin mi peki?"sorduğu soru karşısında şaşırırken ortam iyice gerilmişti.
"Murat o verince otomatik olara bende verdim sence bu normal değil mi?" diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştığımda:
"Nasıl hemen güvenebiliyorsun, neden bu kadar safsın ?"dedi.
Gerçekten sinirlenmişti bunu açıkça belli ediyordu. "Bak senin kıskançlığını çekemeyeceğim bu yüzden şimdi nereye gittiğimizi söyle çünkü bizim barın yolu değil bu." dedim.
Bir iki saniyelik bakışından sonra önüne döndü ve:
"Her neyse, ne yapmak istiyorsan onu yap. Arkadaşım geldi artık buraya taşındı akşamda beni aradı ve buluşmak istediğini söyledi bende tamam dedim. Başka bir bara gideceğiz ama biraz tehlikeli bir yer o yüzden yanımdan ayrılma olur mu ?"dediğinde aklıma gelen ilk soruyla onu güldürmeyi başardım.
"Arkadaşın kız mı ?"kısa bir kahkahadan sonra
"Acayipsin biliyorsun demi ?"dedi bende gülümseyerek kafamı karanlık gecenin tarafına çevirerek camdan dışarıyı izlemeye başladım.
Arabadan indiğimizde anahtarları valeye atarak Murat yanıma geldi.
Gözlerimi büyüterek Murat'a baktığımda o da gülerek bana bakıyordu.
"Murat burası çok... Lüks değil mi yani söylesen daha uygun giyinirdim."dediğimde kulağıma yaklaşarak "İçerdeki kurtlara yem olmanı istemem."demesiyle tüylerim diken diken olmuştu.
Murat'a daha da yaklaşarak elini belime koymasını sağladım.
"Senin yanındayken bir şey olmaz demi ?" dedim "Orası doğruda barın sahibi Vurgun."dedi bir yere bakarak.
"Vurgun kim?"dediğimde o kişinin sanırım Murat'ın arkadaşı olduğunu anladım.
"Nasılsın kardeşim? "diyen Murat elini belimden çekti ve baktığı tarafa bir adım attı.
Bende o tarafa döndüğüm an kalbimi kusacaktım.
Bu o olamazdı, simsiyah saçları, gözleri, elmacık kemikleri, loş ışıkta bile parlayan teni.
Yüzü hissizdi, mimik bile oynamayan çekici yüzü. Kusursuzluğun beden bulmuş haliydi o.
Bir kızın isteyeceği, bir o kadar da korkutan bedeni.
Bir erkeği kıskanmama neden olabilecek çekiciliği. O korkulu gözlerin sahibi, rüyamda gördüğüm ve şu anda rüyada olduğumu düşündüren o adam Vurgun...
Murat adımı seslenince salak gibi on dakikadır Kuzeye baktığımı fark ettim "Masal sana diyorum ..." ellerini gözümün önünde sallayınca:
"Aa ben şey dalmışım."
Sesim titriyordu kokusunu bana getiren rüzgâra minnet duyarken bir yandan da kıskanıyordum. Vurgun bana dönerek elindeki sigarasından bir duman çekti ve kafasını sağ çevirerek dumanı serbest bıraktı.
Boynundaki zincir gümüştü ve tişörtünün içine girmişti.
Üzerindeki siyah deri montuyla ve siyah pantolonuyla kendine çekiyordu. Siyah onda bir renk değildi. Sanki siyahın beden buluş haliydi.
"İyi misin? "sesindeki soğukluk ciddiyet ve bir o kadarda alay yüzündeki ifadesizlikle gözler önüne seriliyordu.
Rüyamda korkmuştu yıpranmıştı ama şimdi dokunulmaz biri gibiydi, farklı, yakışıklı ve eşsiz...
"Sanırım üşüdüm biraz ."dediğimde zar zor gözlerim Murat'ı bulmuştu.
Murat bu defa Vurgun'a dönerek:
"Kardeşim Masal sana emanet benim çok önemli bir işim var "dedi.
Vurgun kafasını salladı ve Murat'ın gidişini izledi bense sadece baygın gözlerle etrafı inceliyordum.
Vurgun yanıma yaklaşarak:
"Baksana iyi misin çok yorgun duruyorsun."dediğinde istemeden sırıttım.
"Nesi komik anlamadım? "dediğinde:
"Hadi ama az kalsın ne kadar da düşünceli birisin diyecektim."derken gözlerimin bulanıklaşması ile Vurgun'un gözleri birden büyüdü ve bana daha fazla yaklaştı.
Dudağıma değen ılık sıvının ne olduğuna bakmak için elimi burnuma değdirdim ve parmaklarımın ucundaki kırmızı lekeler burnumun kanadığını gösteriyordu.
Bunu ilk defa yaşasam da kanserle ilgili olduğunda emindim sonuçta bende bir şeyler araştırmıştım.
Ki bu kanserin bir üst aşamaya taşındığını ve iyi bir şey olmadığını açıkça gözler önüne seriyordu.
Vurgun barmene:
"Mert bez filan getir çabuk ve şarkıyı kapatın herkes çıksın !"diye bağırınca durumun pek de iç açıcı olmadığını, beyaz tişörtümün kan la kaplandığını görünce anladım.
Bu kadar çok kanayacağını düşünmesem de üzerimdekilerin kan olmasıyla oldukça şaşırdım.
Mert diye bildiğim kişi herkesi korumalarla dışarı çıkartarak elindeki beyaz kumaşla geldi, ben sadece bir karakter gibiydim; Vurgun'un kumaşı eline alması, burnuma bastırması, gözlerimin yavaş yavaş kapanması ve başımın yumuşak bir yere konması sanki her şey ağır çekimde gerçekleşiyordu.
Odağım sadece beyazdı...
Gözlerimi açtığımda beyaz bir odadaydım kollarımda hortumlar filan vardı, damla damla akan serum tüpü, bir tüp kan ve fazlasıyla yorgun bedenim.
Hastane odasında tekli koltuğa oturmuş; elleri dizlerinde başı öne eğik adam vardı.
Bu Murattı, kafasını yavaşça doğrultmasıyla ona baktığımı gördü ve kıpkırmızı olmuş gözleriyle bana baktı.
Hızla ayağa kalktı ve yatağımın yanına gelerek "Özür dil..."lafını bitirmesini beklemeden "şşş" dedim.
Gözlerindeki pişmanlık dün gece olanları bir bir aklıma getiriyordu.
"Dün gece..."dediğimde daha fazla konuşamayacağımı anlayarak sustum ve derin bir iç çektim, hastanenin kokusu burnuma dolunca aldığım nefese pişman oldum.
Murat yarım kalan cümlemi tamamlayarak:
"Dün gece ben gittikten sonra burnun kanamış, çok fazla kanamış" üzerimdeki örtünün altında sadece iç çamaşırlarımla duruyordum ki bu da kıyafetlerimin kana bulandığını anlatıyordu.
"Vurgun da bez filan basmış ama fayda etmemiş, zaten o sırada bayılmışsın, seni kucakladığı gibi hastaneye getirmiş yolda da beni aradı kötü olduğunu filan söyledi."dediğinde gözlerimi kapattım ve:
"Murat sana bir şey söylemem lazım."
Ne yapabilirdim ki, benim yüzümden kaç kişi üzülüyordu bu kadar yetmez miydi?
Kimsenin beni sevmesini istemiyordum.
Daha fazla kimsenin üzülmesine izin veremezdim çünkü sevdiklerim benden çok daha fazla üzülüyorlardı bu da canımı fazlasıyla yakıyordu.
Aras'la ne kadar yakınlaştıysam, Keremlerle o kadar uzaklaşıyordum.
Tam sekiz saat boyunca hiç dışarı çıkmamıştım, eski arkadaşlarımla hiç konuşmamıştım.
Aras da kantine gidip bir şeyler yemiş hatta bana da zorlamıştı, babama ne kadar söz vermiş olsam da hiçbir şey yememiştim ve gerçekten iyi hissettiğim söylenemezdi.
Son dersin zili çaldığında fizik hocası Bilgi Hanım çıkabileceğimizi söyledi, zaten üniversite sınavına hazırlanıldığı için pek ders işlemiyorlardı.
Çantamı koluma takarak ayağa kalktığımda Aras "Masal numaranı versen arada takılsak yani iki iyi arkadaş gibi olur mu ?" başta terettüd etsem de bir sorun olmayacağını düşünerek numarayı verdiğimde o da bana numarasını verdi. Ancak unuttuğum bir şey vardı, sanırım telefonumu yanımda getirsem de zorunda olmadığım sürece kullanmamalıydım.
Saat dördü geçiyordu Murat geleceğini söylemişti ama yoktu daha fazla dayanamadım ve telefonumda numarasını tuşladım.
"Murat neredesi Allah aşkına ?" ağzının içinde bir küfür mırıldandığını duyduğumda:Karnımın guruldamasıyla acıktığımı anlayıp buradan sonraki yapacağım işin yemek yemek olduğunu anladım.
Murat da arabadan indiğinde ben denize doğru yürürken o da arkamdan geliyordu.
Arabaya bindiğimizden beri bir durgunluk vardı üstünde gülmüyordu hatta yüzü bile asılmıştı.
Yanıma geldiğinde ellerini belime sararak beni kendine çekti. Başını boynuma yasladığında biraz tereddüt etsem de kendimi geri çekmedim.
"Bir sorun mu var Murat?" kokumu içine çekerek "Sence? "dediğinde kollarında ayrıldım ve yüzümü ona döndüm.
Yüzüme gelen saçlarımı özenle kulağımın arkasına sıkıştırdı ve "Seni severken başkasını sevmen bir sorun mesela "sözünü kesmeme izin vermeden "Hasta olman ve benim elimden bir şey gelmemesi bir sorun, seni mutlu edememem bir sorun."
Bunların onun sorunu olduğunu mu zan ediyordu gerçekten.
"Murat yapma bunlar ne senin ne de benim suçum, olması gerekiyordu oldu."dediğimde gözlerinde akan bir damla yaş gerçekten durumun ciddiyetini gözler önüne seriyordu çünkü onu ağlarken çok nadir görürdüm, çok üzüldüğü zamanlarda.
Elimi kaldırıp yanağına koyduğumda yüzünü avucuma yasladı daha sonrada beni kedine çekerek sımsıkı sarıldı bende ona sarıldım haliyle ve gözlerimden birkaç damla yaş akmasına izin verdim.
İç sesim tekrar taraf değiştirerek söylenmeye başladığı an hayal kırıklığı hissettiğimi anladım 'Ne bekliyordun ki sana nasıl olduğunu sormasını mı ?'bir anda kendimi tutamayarak iç sesime cevap verdiğim an sesli söylediğimi fark etmem bir oldu:
"Hayır." avucumu anlıma vurmamla durumu Murat da anlamış olacak ki pis pis sırıtmaya başladı.
"Ne hayır, ya bugün gelir alırsın ya da çöpte aramaya başlarsın o çantayı ."
Aslında o çanta teyzemin Almanya'dan hediyesi olmasa umurum duymazdı ama iş böyle olunca gitmekten başka çarem kalmıyor, aynı zamanda Vurgun'u da görmek ona teşekkür etmek iyi bir fırsat olabilir.
"Hayır, hayır ben sana demedim onu, tamam iki gibi gelirim ben ."dememle telefonun suratıma kapanması bir oldu.
Yaklaşık on beş saniye kadar telefonla bakıştıktan sonra masaya katarak omletimi yemeye başladım.
Murat bana baktığın da bir şeyler beklediği belliydi.
"Çantam barda kalmışta bugün almam gerektiğini yoksa çöpe atacağını söyledi."dediğimde Murat gayet düz bir sesle:
"Neden beni aramamış ki ben alırdım."dedi ben ise sadece omuz silkmekle yetindim.
Çaylarımızı içerken tüm cesaretimi toplayarak "Murat aslında senden bir şey isteyeceğim. Şey, bana Vurgun'u anlatır mısın?"ona haksızlık ettiğimi düşünsem de içimdeki merak duygum beni ele geçirmişti.
"Neden?"işte tam da beklediğim soru.
"Sadece merak."
Murat elindeki çaydan bir yudum aldı ve sağ sola baktıktan sonra kısık bir sesle anlatmaya başladı.
"Fazla merak iyi değil ama anlatayım madem istiyorsun."
Boğazını temizledikten sonra masaya iyice yaklaşarak anlatmaya başladı.
" Bak o, nasıl desem biraz tuhaf. Yani çok küçük yaşta annesini kanserden kaybetmiş, babasıyla birlikte.
Çok zenginler babasının barları falan var bende pek bir şey bilmiyorum. Kendisine ait bir barı var zaten gördün.
Birçok kızla birlikte olmuş ama hiç sevgilisi olmamış ve annesini kaybettiği gün on bir yaşındaymış o gün kendine bir daha hiçbir kadına bağlanmayacağına dair yemin etmiş."
Gözlerimden akan birkaç damla yaş içimdeki suların sellerin yanında bir parça bile olamazdı.
Vurgun'u annesinin ruhsuz bedeninin yanında ağlarken masum bir çocuk misali düşünmek tüylerimi kaldırıyordu.
Annesini kanserden kaybetmesi ondan bir adım daha uzaklaşmamı sağlarken Vurgun'a âşık olmayı hak etmiyor gibi hissettim.

Neden mutlu olamıyor insan, cebi dolu olsa gönlü bomboşsa ne işe yarıyor para, ya da sevgi karın doyurmuyor mu?
Hangisine inanmalı cahil, hangi yolu seçmeli.
Aşk mı sevgi, mi derken ikisini neden yaşayamıyor?
Sevgisi uğruna vaz mı geçmeli yoksa direnmeli mi?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 09, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KARALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin