Ben senin; sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşınım. Biri bitse biri kalır. Seni hiç bırakmayacağım!
Cemal Süreya..
Peki ben neyim senin için ?
Susuzluğunu giderdikten sonra köşeye bıraktığın bir bardak ya da bir izmarit kalıntısı mı humarsızca savurduğun ? Bir hiç olduğumu biliyorum senin yüreğinde. Yelkovan ve akrep takip ederken gün içinde
birbirini, aklına gelmeyen tek şeyim ben.
Sen onca güzelliğin arasından sıyrılıp geliyorsun yüreğime. Fotoğraflarına bakarken öyle güzel bakıyor ki gözlerin, gözlerini ne zaman görsem kalemi elime almaktan kaçamıyorum. Gözlerinde bir şehrin yıkık dökük sokakları da var, yol kenarı papatyalarla dolu uzun caddelerde. Rakının acı tadı da var, şarabın keskin kokusu da. Kılınan namazlar var, kaçırılan cumalar da. Senin gözlerin bir ömrün hikayesi
ile dolu, yolumuzun kesişmediği bir hikaye bu...
Seni seviyorum diyemem, yalan söylemiş olurum. Her sabah senin adınla uyanan ve sana hiç yazmasa bile seni hep başkalarına anlatarak aşkını yaşayan bir adam görmedin sen. O yüzden yalan gelir sevgim sana, haklısın. Sana şiirler yazan olmadı belki de. Her şarkının melodisinde sadece seninle hayal kuran biri de olmadı belki. Sana gore sevgi nedir ki ? Evet seni sevmiyorum, senin bildiğin sevgi benim dünyamda kıyıya vuran bir yosun parçası sadece.
Çok şiir yazdım, daha çok şiirler yazacağım Allah'ın izniyle. Çok küfür ettim, isyanım da oldu Allah'a ama düzeltmesini bildim vaktinde ve zamanında. Gönlümün ufak kaçamakları da oldu, dudaklarımın yanlış limanları da. Ne kadınlar gördüm zaten yoktular diyor ya cemal süreya.. Ne kadınlar gördüm hiç birisi şair yapmadı beni. Senin yokluğun bile bu kadar şair yapıyorsa beni, varlığın da ne olurum bilmiyorum hala.
Seni kazanmak için hiç bir şey yapmıyorum ya ben. Bu seni sevmediğimden değil bunu bil. Ne yapsam sönük kalıyor senin saçlarının yanında. Ah o saçların, ne güzel salınıyorlar omzunda aşağıya doğru usulca. Saçlarında sevda çöllerinden kopmuş bir mehtap esintisi, omzun sanki fırtanaları taşıyan bir bulut misali. Bir kere öpsem seni saçlarından, biliyorum ki dudaklarına gerek kalmayacak ikinci anda. Çünkü başım düşecek omuzlarından diz kapaklarına ve ben senin dizlerinde bir uykuya dalacağım gözlerinin beni karşıladığı bir vadinin ortasında. Sigara ardına sigara yakıyorum, karşımda fotoğrafın. Boynun gökyüzüne uzanıyor heybetli, kirpiklerin şimşek gibi düşüyor ayak uçlarıma. Ellerin cennetin bir şekli, avuç içlerinde sevişiyorum her gece parmak uçlarına bıraktığım şiirlerle.
Sana kafiyeler biriktiriyorum her gecenin sonunda. Onlarla yıkayacağım ayaklarını. O kafiyeler olacak çiçekli elbisenin yakasında. Seni sevmek adına yazdığım şiirler olacak, belki sen hiç okumayacaksın, sen gökyüzünde uçan güvercinlerin ben sigara içerken beni dinlediklerini ve seni bildiklerini hiç bilmeyeceksin.
Seni sevmiyorum, gecemle gündüzüm arasındaki akrep yelkovan ilişkisi... Ben seninle yaşıyorum bu şehirde. Sen bardağı alıp bıraktığında tezgaha, ben ardından kalkıp bir bardak su içiyorum. Düşün işte, başka bir yerde dudaklarının değdiği o bardağı, benim bardağımla bağdaştırıp seni öpüyorum gün içinde.
Her gece seninle uyuyorum ve her sabah seninle uyanıyorum güneşli günlere. Sonumuzun aynı toprak olması dileğiyle. Ve kısa bir şiirle bitirmek istiyorum bu geceyi;
Bir gün seninle eminönü meydanında,
Oturacağız denize karşı,
Ve sen en güzel manzarayı seyrettiğini sanarken,
Ben gözlerimi senden hiç alamayacağım...
Sevdiğim ya cennetine kabul et,
Ya da bırak sevişeyim,
Acı dolu şiirlerle.
tuncay karatay