Kız Kıza

5 2 3
                                    


 Yüzüme vuran güneşin bunaltıcı sıcağıyla uyandım. Akşam yine perdeleri çekmediğim için sabahın güneşi tüm ihtişamı ile odama dolmuştu. Karanlıkta uyuyamıyordum ve perdeler açıkken odama dolan İstanbul'un ışıltısı bana yalnız olmadığımı hatırlatıyor huzur veriyordu.

Ben uyandıktan 5 dakika sonra alarmım çaldı. Kalkıp hızlıca bir duş almalı ve valiz hazırlamalıydım. Sezonu ilk biz açmaya gidiyorduk. Mayıs'ın ortasında Çeşme tatili akıl alacak iş değildi ama kızlar doğum günümü kutlamak için böyle bir organizasyon seçmişlerdi. Duşa girip pembe valizimi çıkarttım. İçine rengârenk elbiseler, topuklu ayakkabılar ve bikinilerimi koydum. Denize girebileceğimi düşünmüyordum ama açık olan beachlerden birine illa ki girecektik, en azından güneşlenirim diye düşündüm.

Makyajımı yapıp, sarı saçlarımı fönledikten sonra hazırdım. 33. kattaki evimin camından son elimde kahvem son kez aşağı baktım. O sırada telefonum çaldı. Arayan Cansu'ydu

''Barbi, hala hazırlanmadım deme bana!''

Barbie benim arkadaş arasındaki lakabımdı. Sarı saçlarım, 180 boyum ve mavi gözlerimle andırıyordum da. Bide ben tam bir pembe aşığıydım. Arabam bile pembe olduğu için üstüme oturan bir lakaptı bu.

''Hazırlandım aşkom birazdan almaya geliyorum seni. Ne giydin?''

''Ay çok heyecanlıyım İrene. Çeşme sezonunu ilk biz açacağız! Ben siyah bir etek ve üstüne beyaz body giydim sen?''

''Zara'dan aldığım beyaz elbise vardı ya onu giydim altına da bağcıklı topuklu ayakkabılarımı giydim.''

''Ay o elbiseni tatilde bana da veriyorsun. Neyse ben hazırım hadi çık gel.''

''Tamam Cansu çıkıyorum birazdan.'' diyip kıkırdadım. Sesindeki heyecan beni de heyecanlandırmıştı. Kimi kandırıyorum ki bayılırdım İzmir'e. Yatay geçişle gelmiştim İzmir'den İstanbul'a. Orada 2 yıl bulunduğum için çok seviyordum İzmir'i.

Otoparka inip pembe BMW i8'imi çıkardım. Bu kız hayatımda sahip olduğum en güzel şeydi. Konumu Cansu'ya ayarlayıp yola çıktım. Levent'ten Beşiktaş'a geçip Cansu'yu alacak oradan da havalimanına geçecektik. Kızlarda bizimle orada buluşacaktı.

Cansu'nun yanına vardığımda elinde 2 koca valizle geldiğini gördüm.

''Cansu şaka yapıyorsun herhalde! Bu araba bu kadar valizi nasıl taşıyacak. Bu araba biraz spor kaçmadı mı hem senin hem benim valizlerime?''

''Ay bilemedim İrene ya dur halledicem şimdi.'' Diyip gerçekten de halletti. Ama bavulunun biri kucağında gitti havalimanına kadar. O kadar gülmüştüm ki haline neredeyse kaza yapacaktık.

''Arkadaşım, bişey diycem. Ben galiba yine ayrıldım Teomanla.'' Bu 100 oluyordu.

''Arkadaşım, niye şaşırmadım acaba. Siz ne zaman oturtabileceksiniz bu ilişkiyi''

''Ya biz kız kıza Çeşme'ye gidiyoruz diyince çok kıskandı. Anlamıyorum ben yaşamayım mı?''

''Anlaşılamayacak bişey yok arkadaşım o özgüvensiz sadece.''

Cansu'nun üzgün bakışlarını görünce bende üzülmüştüm. Çocuk Cansu'yu o kadar kıskançlıkla boğuyordu ki tatil için böyle bir kavga çıkacağını önceden biliyordum.

''Neyse arkadaşım sen onu bunu boşver de nasıl oldun? Uyuyabiliyor musun?''

Günlerdir uyuyamıyor, anksiyete krizlerinde boğuluyordum. Bazen ailemin yanına bile dönmeyi düşünüyordum. Evin içinde saçma sapan sesler duyup, rüyamda sürekli beni öldürmeye çalışan varlıklar görüyordum. Çok küçükken başlamıştı bu rüyalar, daha sonrasında gündüz düşlerine dönüştü. Bazen yalnızken gündüz bile görebiliyordum. Cansu ve annem bu durumu bilen sayılı insanlardandı çünkü bu durum beni delirmiş gibi hissettiriyordu.

''Dün biraz rahat uyudum aslında Cansu, bence artık azalıyor. Düzeliyor olabilirim.''

''Barbim acaba doktorun verdiği ilaçar...'' sözünü yarıda kestim

''Cansu lütfen böyle bir günde güzel şeyler konuşalım. Unut bunları bak çok güzel bir tatile gidiyoruz. '' diyip ortamın havasını biraz değiştirmeye çalıştım. Arabada en sevdiğimiz şarkı 'aşkın olayım' çalıyordu. Bağırarak şarkı söyleyerek devam ettik yolun kalan kısmına. Belli ki müzik olmazsa susmayıp benim canımı sıkacaktı.

Trafik olmadığı için yarım saat içerisinde İstanbul Havalimanına girip aracı valeye verip Hande ve Burçak'la buluşmuştuk. Dört kız o kadar heyecanlıydık ki. Sezonunun açılışını yapacaktık! İzmir havalimanından araç bizi karşılayıp babamın Çeşme'deki villasına götürecekti.

İzmir'e indiğimde yüzüme çarpan sıcakla şok oldum. Gerçekten İstanbul ile sıcaklığı farklı oluyordu. Mahşerin 4 atlısı bizi bekleyen arabaya binip yazlığımızın yerini tuttuk. 45 dakika süren yolculuğun ardından evime varabilmiştim.

Tertemiz bahçesi, biz gelicez diye doldurulup ilaçlanmış havuzu, bakımlı görüntüsü ile bizi bekliyordu. O kadar özlemiştim ki! Kızlarla odalarımıza yerleşip bizim için hazırlanan güzel yemeklerden yedik. Fahriye Abla benim en sevdiğim lazanyadan yapıp yanını çok güzel yemeklerle süslemişti. Fahriye abla gündüzleri geliyor geceleri ise kendi evine dönüyordu. Kocası ve kendisi bizim biriciklerimizdi.

Yol yorgunu olduğumuz için biraz dinlenme kararı aldık. Akşam olunca çıkıp biraz nereler açıldı kimler var diye bakmaya çıkacaktık.

Günlerin vermiş olduğu yorgunluk ile yatağa uzandım. Gerçekten günlerdir gelen kabuslarla çok kısa uykular çekebiliyordum. Gözümü kapatmamdan birkaç dakika sonra yine daldım o kabuslara.

Issız bir ormanın ortasında tek başımaydım. Üstümde beyaz bir elbise oradan oraya koşturup ormandan çıkmaya çalışıyordum. Karanlık ormanlardan çok korkardım.

''Allah'ım yardım et ne olur, çok korkuyorum burada.'' Diye hayıflanıyordum sadece.

Ormandan sesler gelmeye başladı. Kimseyi görmüyordum ama hissedebiliyordum. Biri arkamda biri ise sağımda sesleniyorlardı. Ne dediklerini anlamıyordum başka bir dilden konuşuyor gibiydiler. İki bileğimden tutulup çekiştirilmeye başlandığımı hissettim. Bileklerime baktığımda bir el yoktu ama oradaydı işte göremiyordum, hissedebiliyordum. Beni ortasında ateş yanan köy gibi bir yere götürdüler. Çok değişik görünen insanlar vardı bu ateşin etrafında.

''Eğer ateşte yanmazsa bu aradığımız kişi'' dedi içlerinden biri. Ateşe beni zorla sürüklerken haykırıyordum.

Sıçrayarak uyandım ve karşımda upuzun boylu siyah takım elbiseli bir adam duruyordu. Yataktan çıkıp kaçmaya başladım. Bağıramayacak kadar şoktaydım. Uyurken giydiğim penye elbisem ve yalın ayağımla sokakta koşuyordum. Ne zaman arkama baksam oradaydı ama o benim gibi koşmuyordu. Nasıl hızlı olduğunu anlayamıyordum.

Ana yola çıkıp yolda birilerini bulmayı planlıyordum. Sezon açılmamıştı işte her yer bomboştu. Yolun sonunda bir market ışığı gördüm. İçeriye doğru daldım. Koşmaktan çok yorulmuştum ve hala şoktan çıkamamıştım. Markette genç bir çocuk vardı.

''Yardım et bana ne olur! '' dedim ve benim için hayat kararmaya başladı.

Bilincimi kaybedip çocuğun kollarına doğru bayıldım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 24, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KANATSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin