forever's something like a sand castle, you know
it comes crumbling down at the calmest of waves
what is it about loss that makes us so sad?
-people pt.2, agust d feat. iu
Sevgili Phlox,
Jimin'le olan çalışmalarınızı geçen iki ayın sonunda tamamlamış ve çoktan ses kaydını göndermiştiniz. Şirketten olumlu dönüş alması da bir hafta ancak sürmüştü. Bu iki ay içinde seninle daha çok vakit geçirmiş, daha da yakınlaşmıştık ve ben sana daha da bağlanmıştım.
Şu sıralar çokça bunu düşünüyorum da... Jimin olmasaydı seninle tanışabilir miydik, bir hikayemiz olur muydu?
Hayatıma girmeseydin her şey şu an nasıl olurdu?
Biz nerede ve kimlerle olurduk?
Bunları düşünmek dahi korkudan tir tir titretiyor beni. Aklımdan geçirmesi bile benim uykularımı kaçırırken insanlar içinde senin olmadığın bir yaşamı nasıl sürdürebiliyor?
Farkındayım, ben seninle yaşadığım her anı Jimin'e borçluyum. Keşke ona bu borcumu doğru düzgün bir şekilde ödeyebilme şansım olsaydı...
Keşke o benim için karanlık bir devri kapatıp ardı ışıl ışıl olan bir kapıyı aralarken ben onun tüm hayatının mahvolmasına sebep olmasaydım.
Yaşadığım vicdan azabını tarif etmek çok zor, Jungkook...
O yılın sonuna kadar hep dörtlü bir grup olarak takılmıştık. Eğer Namjoon Hyung'un sınav senesi olmasaydı o da bize katılırdı, eminim.
Bana göre hayatımın en güzel dönemiydi. İmkânım olsa geriye döner ve sonsuza dek o zamanda takılı kalırdım, hiçbir şeyin karmakarışık olmadığı o zamanda.
Dönem sonu karne gününde fotoğraf makinemi getirmiştim. Namjoon Hyung'la tek tek fotoğraflarımızı çekmiştim, o gün onun lise mezuniyetiydi aynı zamanda. İyi üniversitelerin birinden kabul alacağından emin olduğundan olmalı, arkadaşlarından ayrılıyor olmak çok da üzmemişti galiba onu.
Mezuniyet sonrasında da hep görüşeceğimize dair her ne kadar söz versek de zaman bizi birbirimizden çaldı. Biz de hayatın telaşını bahane ederek uzaklaştık birbirimizden.
Namjoon Hyung tüm fotoğrafları saklamak için benden almış olmasa üçümüzün de ağzımız yırtılırcasına sırıttığımız o polaroidi de bu mektubun arasına koyardım.
Bizim için sadece bir karne veya mezuniyet günü değildi ama o gün, Jimin'le vedalaşıp onu uçakla Amerika'ya gönderecektik. Sevincin ve hüznün birbirine geçtiği bir gündü kısacası.
Yol boyunca Sejeong ve Jimin birbirlerine sarılıp ağlamıştı ve sen dolan gözlerini onlardan saklamaya çalışırken bana bakmıştın.
Seni o an kollarımın arasına almamak için kendimle delicesine bir savaş vermiştim. Benim odağım yalnızca sana açıktı. Hissedebildiğim tek şey, sendin.
Jimin'in ağlamasını durdurabilmek için Sejeong ve seni havaalanının dışındaki parkta bırakıp bekleme salonunda uçağın kalkışına kadar Jimin'e ben eşlik etmiştim.
Ona orada sarıldığımda gözümden düşen iki damla yaşı parmaklarıyla silip bana gülmüştü. Ağladığımda hep domuza benzediğimi söylerdi.
Ondan bunları duymayı bile özlediğimi söylesem kızar mısın bana?
Bir buçuk saat boyunca hiç konuşmadan oturup bekledik. Arada sırada bana döndü ve elimi tutup tebessüm etti. Gittiği yerde yalnız kalacak olan oydu ama yine de bana kendimi iyi hissettirmeye çalışıyordu.
Bu dünyanın hak etmediği kadar masumdu. Bunun farkındalığı, onu kirletenlerden biri olduğumu bilmek, beni yerin dibine sokuyor; kendimden iğrenmemi sağlıyor.
Uçağının kalkış anonsu yapıldığında hazırladığı tek valizini de peşi sıra sürükleyerek uzaklaştı, el sallamayı da unutmadı tabii. Gözleri ne kadar küçüldüyse o kadar büyük bir gülümseme verdi bana.
O gittikten sonra, sizin yanınıza dönmeden önce, kimseyi umursamadan yere çöküp yirmi dakika aralıksız ağladım.
Jimin'le pek konuşmazdık ama ben konuşmasam da o beni anlardı, iyi bir dosttu ama gitmişti ve ben sevdiğim birini kaybetmiş gibi hissetmiştim.
Yanınıza döndüğümde sizi çiçek tarhının içinde uyuklarken bulmuştum. Etrafınızda mosmor alev çiçekleri vardı. Kabul, ikiniz de çok sevimli görünüyordunuz ama ben her zamanki gibi sana iltimas geçmiştim, Jungkook.
Sen yanındaki çiçekleri bile gölgede bırakacak kadar büyüleyiciydin.
Bana iki hafta önce katıldığım bir röportajda en sevdiğim fotoğrafımın hangisi olduğunu sorduklarında cevabı gelişi güzel bir şekilde geçiştirmiştim.
Oysa sen alev çiçeklerinin arasında mışıl mışıl uyurken çektiğim o fotoğrafın hâlâ ceketimin sol göğsünün üstündeki cebindedir.
Senin,
K. Taehyung
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dear phlox || taekook
FanfictionSevgili Phlox, Bu mektupları hiçbir şekilde sana acı vermek için yazmıyorum. Sen bilmezsin belki ama senin canını acıtacak en ufacık şey, beni de kendi cehennemimin ateşinde cayır cayır yakar. Tek istediğim en derinime gömdüğüm sensizliğin ıstırabın...