Hava çok soğuktu. Elleri üşüyor aynı zamanda titriyordu. Kendini her gün ki gibi bu gün de yorgun hissediyordu. Telefonu çaldı.. bir kez daha çaldı..
Artık telefonlara bakmak istemiyordu. Artık hiçbir şey yapmak istemiyordu. Hayat ona artık çok boş geliyordu. Öylesine yaşadığını hissediyordu ama elinden bir şey gelmezdi Her şeyden bıkmış olması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Bugünde her gün gibi kirada yaşadığı evine gelmişti. Ev sahibi kira için gelmiş ve her zamanki gibi onu bulamadığı için kapının önüne bilmem kaçıncı notunu bırakmıştı. Ayağıyla notu ittirerek içeri geçti. Notu tabi ki okumayacaktı. Her zamanki şeyler yazıyor olmalıydı. Onu okuyarak zamanını harcayamazdı. Zaten her saniye, her nefes aldığında zamanını boşa harcıyor gibi hissediyordu. Kendini yatağa attı. Çok yorgun hissediyordu. Ne yemek yemek ne uyumak istiyordu sadece yatağında öylece uzanıyordu. Kapı çaldı. Bir polis aniden içeri girdi. Ne olduğunu sormak istedi ama yapamadı. Konuşamıyor ve hareket edemiyordu. Neler oluyor anlamıyordu. Birden içeri annesi ve babası girdi. Annesi harap olmuş haldeydi. Günlerce ağlayıp yemek yememiş gibi görünüyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor ama aklı almıyordu neler olmuştu böyle. Babasın da çok üzgün görünüyordu. Polis üniforması ile karşısında duruyordu. Bir an üşüdüğünü hissetti. Annesi ağlayarak elini tuttu. Annesini ilk defa böyle görüyordu. Annesinin ağzından sadece "Bunu neden yaptın?" diye bir cümle çıktı. Ne yapmıştı ki annesi ve babası bu halde, bu soruları soruyordu. Babasının polis arkadaşı, elindeki kağıtlara bakarak ne olduğu konusunda bilgi vermelerimi istedi. Annesi hıçkırıyor ve ne olduğunu kesik kesik anlatıyordu. İntihar mı etmişti! Hem de bir kutu ilaç içerek! Ne yaptığı hakkında bir fikri yoktu. Kendini öldürmeye çalışmış olamazdı. Bunu ara ara istese de korkardı. Bunu yapmış olamazdı. Annesini o halini görünce kalbi sızladı. Annesine bunu yapmış olmasının imkansız olacağını söylemek istiyordu. Senelerdir telefonunu bile açmadığı annesine, sarılarak ağlamak istiyordu. O an kalbine bir ağrı saplandı. Nefesi kesiliyordu. Kesik kesik gelen nefesi kalbine bir ok saplarcasına acı veriyordu. Yanında, üzerine bağlı olan makinelerden sesler geliyordu. Annesinin ağlaması artmış, babası doktor çağırmaya gitmişti. Birkaç hemşire ve bir doktor gelip titreyen bedenini tutarak bir iğne yaptı. Zamanında değerini bilmediği nefes, ona birkaç saniyede neler yapmıştı. Artık yavaş yavaş düzgün nefes almaya başlamıştı. Babasının bile gözünden yaş geldiğini görünce vicdan azabı çekti. O zamana kadar onu sevmediklerini bile düşündü anne ve babası onun için ağlayıp harap olmuştu. O zamana kadar buz tutmuş kalbinin eridiğini hissetti. Gözünden değil kalbinden damlalar damlıyordu. Kaç senedir kilitli tuttuğu kalbini mi açıyordu? Doktor elindeki belgelere bakarak konuşmaya başladı. Sadece bir hafta ömrünün kaldığını ve kendilerini buna hazırlamaları gerektiğini söyledi. Kendini şok olmuş hissediyordu. Kolunu kaldıracak hali yoktu. Büyük ihtimal tekrar intihar etmesinden korktuğu için bir sürü ilaç vermişlerdi. Uykusu vardı ve uyumak istemiyordu. Boşa harcadığı zamanlar gözünün önünden geçiyordu. Bunu kendine nasıl yapmıştı? Nasıl sağlıklı iken, işi varken, ailesi varken-onu seven bir ailesi varken-kendini kapatmıştı dünyaya? Nasıl yaşama sevinci yoktu yaşamı boyunca? Günler, saatler, dakikalar, saniyeler geçiyor ve nasıl yaşadığına, zamanı nasıl böyle harcadığına, ailesine nasıl böyle davrandığına dair pişmanlığı artıyordu.Yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı. Parmaklarını oynatabiliyordu ama zamanı kalmamıştı. Yapmadığı o kadar çok şey için pişmandı ki! Annesine en son kaç yıl önce onu sevdiğini söylemişti? Ya babasına ne zaman söylemişti? Annesi son zamanlarında onu yalnız bırakmıyordu. Babası da -yoğun işinden dolayı-iş çıkışı geliyor ve orada kalıyordu. Ağrıları artmaya başlamıştı. Artık gerçekten ölüyordu. Nedenini bilmediği halde ölüyordu! Her gün yaşamak daha çok acı veriyordu fakat her gün daha fazla yaşamak istiyordu. Hayatı boyunca yaptığı hatalar her gün gözünün önünden geçiyordu.
Eli ile masada duran kalem ve kağıdı işaret etti annesine. Annesi kağıdı getirdi ve elindeki kalemi de kızının eline tutuşturdu. Artık gerçekten gözleri gidiyordu. Ağrısı dayanılamayacak bir hal almıştı.
Kağıda en sevdiği hikayeyi yazdı "Küçük prens". Çocukken bu kadar hayat doluymuş resmen! Nasıl bu hale geldiğini düşündü. Annesinin gözünden bir damla yaş geldi. En sevdiği hikayeyi küçük bir çocukken hep okurdu ona. Okumaya başladı. Galiba son saniyelerini yaşıyordu. Artık ölüm kapısını çalmıştı. Gözlerinden yaşlar geldi ve gözleri kapandı. Yatakta çırpındı ve gözlerini açtı. Pencereden gelen ışık yaşlı gözlerinde bir acı oluşturmuştu. Uyuyakalmışı! Gördüğü rüyanın etkisiyle yarım saat boyunca ağladı. Hem de hüngür hüngür ağladı. Masada duran telefonuna uzandı. Annesinden üç cevapsız arama vardı. Telefonlarını açmamasına rağmen her gün annesi arıyordu. İçi sızladı. Onu seven herkese mesaj attı sonra annesini aradı ve saatlerce annesiyle konuştu. Annesine onu sevdiğini söyledi ve babasına da. Onları ziyaret edeceğini söyledi.
Odasında duran eskimiş dolabını açtı. En sevdiği-yıllardır giymediği-kıyafetini giydi. Dolabının üst rafında duran tozlanmış kutuya uzandı, içinde duran küçük prens kitabını aldı ve ailesinin evinin yolunu tuttu. Giderken pastaneden aldığı elmalı kurabiyeleri-babasının en sevdiği-arabaya koydu.
Artık her şeyin farkına varmıştı.
Küçük bir rüyaydı onu olgunlaştıran, sadece birkaç saniyeydi onu aydınlatan. O birkaç saniye onun tüm ömrüne mal olmuştu. Artık elindekilerle mutlu olmayı biliyordu. Artık hayatın değerini biliyordu. Yaşamanın değerini, nefes almanın değerini, ailesini değerini, onu sevenlerin değerini...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON SANİYE
Short StoryBazı şeylerin farkında değiliz. Aslında farkına varamadığımız o kadar çok şey var ki hayatımızda.. Farkına varmadan hazinenin içerisinde yaşıyoruz. Hadi ordan falan diyorsan bu kısa hikayeyi okumanı tavsiye ediyorum.. Belki 5 dk nı alıcak ama hayat...