Episode Two

27 5 0
                                    

"Ne sanıyorsun?" Diye bağırdım onu yakasından tutup tüm gücümle iterek. "Onca olan biten geçmişe rağmen, eskisi gibi olacağımızı mı?" Saçlarımı ellerim arasına alıp onun öfkeli gözüken gözlerine baktım. Yerimde duramıyor, bir üzerine gidiyor bir geri adım atıyordum. Çünkü ona zarar vermenin kıyısından geçmek istemiyordum.

"Sen hep böyleydin." Beni aşağılar gibi süzüp, sanki çok önemsiz bir şeyden bahsediyor gibi konuştu. "Hep bu yüzden kaybettin. Kaybedilen hiçbir şeyi geri almak için uğraşmadın. Sonra yalnız kaldın. Sen her şeyi hak ettin ama bak ben aptal gibi buraya geldim."

Gözlerim ona yaşlarını göstermemek için direnirken dizlerim titriyordu. Gitsin istiyordum çünkü o karşımda durdukça ben daha da ölüyordum. Bana bakan gözlerinin sertliğiyle başa çıkamıyordum.

Üzerime gelen ondan, bir adım geriye çekildim. Güçlü durmaya çabaladım. Çabaladım ki karşısında duran beni bir çocuk gibi görmesin. "Bana gelmek senin için bir aptallıksa, keşke gelmeseydin." Dedim sert sesimle. Karşısında ağlamayacak, güçsüz durmayacaktım. "Seni kabul de etmeyeceğim, eski günler gibi sana kapımı açıp içeri buyur etmeyeceğim."

Çünkü ben bunu hak etmiyorum.

Öfkeli bir gülüş, dudağının kenarında ki yarayı kanatacak kadar büyüdü. İçim bunun burukluğu ile ezilirken o üzerime doğru gelip beni göğsümden iterek sırtımı sertçe duvara vurmama sebep oldu.

Acıyı hissetmiyordum. Acıya hazır ve alışıktım.

"Sen bir zavallısın." Dedi beni geçmişin kapısına çarparak. Ben bir zavallıydım. "En başından beri böyleydin. Değişebileceğine olan inancımı tamamen çöpe attın. Hayatının bir bok kadar değeri yokken, beni o hayata davet ettin. Şimdi tekrar git diyorsun."

"Kes sesini!" Bağırışım ikimizin arasında öfkeli bir bakışmaya sebep oldu. Beni ittiği duvardan ayrılıp dik durdum karşısında. "Benim hayatımda bir tek sen vardın. İlk sen oldun, hep sen oldun! Bir kere bile bundan pişman olmadım ben. Bok gibi olan hayatıma girmek isteyen sendin, sen gir diye can atanda ben. Ama şimdi bakıyorum ve diyorum ki, keşke bir kez daha düşünseydim."

Gözlerinde duran ifade, beni etkiliyordu. Yıllardır onu görmemenin özlemi ile savaşırken, bir de karşısında durmuş onunla savaşıyordum. Beni düşürdüğü durumu hiçe sayarak üzerime geliyordu ama bilmiyordu işte. İçimde var olan hiçbir duyguyu bilmiyordu.

Çıplak ayaklarım ile ona ilerleyip, elimi kaldırıp göğsüne koydum ve yavaşça ittim. "Git, Taehyung." Diye fısıldadım. Önce elime sonra yüzüme baktı. Benden uzaklaştığında elim boşluğa düştü. "Git çünkü bitti. Sen pişmansın, ben senin pişmanlığın yüzünden pişmanım. Daha fazla zarar görmeyelim."

"Zarar mı?" Diye tekrar etti güler gibi bir ses çıkarıp. "Daha fazla zarar görmeyelim mi? Ne olabilir ki başka, Jungkook? Biliyor musun, ben artık gerçekten merak etmiyorum. Çünkü daha fazlasının olacağına inancım yok. Bu acının son seviyesi."

Başımı salladım. Geriye doğru bir adım attım ve sırtımı ona dönmek için hazırlandım. Vücudumda ki tüm güç bir anda çekilmiş gibiydi. Ölmek için bile güçsüzdüm. "Git." Diye fısıldadım tekrar ona arkamı dönüp. Daha fazla acıtmazdı ama sürerdi ölene dek. O beni unutabilirdi belki. Hâlâ mutlu olmak için şansı varken gitmeliydi. Ben böyle ölecektim ama o yaşamalıydı. Yaşamayı hak ediyordu.

Bir adım attım. Beni durduracak bir harekette bulunmadı. Islak ayaklarımla evin içine girmek için bir adım daha attım. Havanın soğukluğu tenime işkence etse de içimde koca bir alev topu oradan oraya çarpıyordu. Gözlerim doluydu ve o bunu görsün istemiyordum.

Episode One | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin