1

259 29 22
                                    


Daha önce başarı hikayesini dinlediğim herkes, sevdiğim bir kitap olan Simyacı'dan alıntı yaparak bana güç vermeye çalışmıştı.

"En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır."

Fakat ben, on dokuz yaşında elimde bir avuç hayalle hiç bilmediğim bir yere taptaze bir heyecanla gelmişken, karşılaştığım zorluklardan hangisi gecenin en karanlık anıydı, şafak ne zaman sökecekti bilemiyordum. Benden önceki tüm başarı hikayeleri gibi, elbette ben de zorluk çekmeye hazırdım. Kendime söz vermiştim, acıların sonradan ekmeğini yemek bir sanattır demiştim. Çok başarılı biri olduğumda, bana uzatılan mikrofonlara karşılaştığım zorlukları anlatacak, başkalarına ilham olacaktım.

Bu kararlılıkla büyük hedefimin ilk adımını atmak üzere kütüphanede çalışarak biriktirdiğim para ve gece gündüz çalışarak edindiğim bilgilerle Seul'deki dil okuluna başvurmuş, hevesle yeni hayatıma hazırlanırken kendimi Busan'ın bir deniz kasabasında yaşlı ve huysuz bir kadının bahçesinden izmarit toplarken bulmuştum.

Hayallerimden öyle kolay kolay pes etmeyecek, ilk sorunda arkamı dönüp kaçmayacaktım tabii ki.

Dil bariyeri, ailemden uzakta yaşamak, bir sürü belgeyle uğraşmak, yakın arkadaşlarımın evinde bile rahat edemezken bambaşka bir ülkede, yabancı insanlarla kalmaya alışmaya çalışmak o kadar da sorun değildi. Kafama koca bir taşla vurulmuşçasına canımı yakan şey, en kötü ihtimal olarak dahi aklıma getirmediğim bir şeydi.

Uzun araştırmalar sonucu yaptığım kusursuz plana göre, Hanguk Üniversitesi'nde bir sene boyunca dil eğitimi alacak, bu sırada müzik şirketlerine kendi şarkılarımın demolarını bırakacak, hep kendimi hayal ettiğim Hongdae sokaklarında şarkı söyleyecektim. Hiç keşfedilmesem, şirketlerden bir cevap almasam bile denedim, diyecektim kendime. Kafamdaki en kötü ihtimale göre hiçbir şey yapamasam da bir dil öğrenmiş, deneyim kazanmış olacaktım. Eğitimime burada devam etme fikri hali hazırda yoktu. Bunu sonra düşünecektim. Önceliklerim hayallerimdi. Yapabileceklerimdi. Üstelik, şarkılar yazdığım kişiyi de bulabilirdim belki, kim bilir?

Ama eğer olur da keşfedilirsem, gerçekten tanınmış bir müzisyen olabilirsem, işbirliği yapacağım sanatçılardan, kimliğim ortaya çıkmasın diye kullanacağım takma isme kadar her ayrıntıyı planlamıştım. Planlamadığım şey, mükemmel düşüşümdü.

Başvurduğum Hanguk Üniversitesi, benim yerime Pakistanlı, gözlüklü, bir altmış boylarında Hamid isimli bir çocuğu bir puan farkla kendi bünyelerine aldığından, okulda başka yer kalmamıştı. Bu sebeple beni bir eş değer dil enstitüsüne, Busan Jangsin Üniversitesi hazırlık bölümüne transfer etmişlerdi.

Öğrenci işlerinde oturan kadınla saatlerce konuştum. Benim bilgim dışında yapılamaz dedim ama belli ki konsolosluktaki kadının "bunlar formalite tatlım" dediği hiçbir şey gerçekten formalite değildi.

Uzun yolculuk ardından başıma geleceklerden habersiz Incheon Havaalanı'nda indiğimde hissettiğim şey biraz mide bulantısı ve heyecandı. Elbette bu böyle kalmayacaktı.

Korece okumakta pek iyi olmadığımdan bindiğim taksiden yanlış yerde inmiş, daha sonra tabelalara bakarak önceden ayarladığım öğrenci pansiyonuna gitmeyi başarmıştım. Yorgun olduğumdan valizlerimi öylece bir köşede bırakıp güzel ve geniş yatağımda güzel bir  uyku çektim. Bir oda arkadaşım vardı, kendisiyle daha önceden internet üzerinden çok konuştuğumuz için rahattım, Polonyalı tatlı bir kızdı. Burada hukuk okuyordu, son sınıf öğrencisiydi. Adı, Victoria'ydı. Söylediğine göre günün yarısı okulda ders çalışıyordu o yüzden o yokmuş gibi yaşamam sorun değildi.

Uyandığımda, yoldayken aldığım telefon hattımı taktım, çalışması birkaç saniye sürdü. Sonra biraz yürümek iyi gelir diye dışarı çıktım. Hava güzeldi ama hafiften serindi. Ağustosun sonları olduğundan sonbahar kapıdan bakıyordu, güneş batarken sıcaklığını da alıp gittiği için üstüme bir ceket alıp çıkmıştım. Mide bulantım tamamen geçtiğinde, sokaktaki seyyar satıcılardan atıştırmalıklar satın aldım, yakındaki parkta yürüyüş yaptım. Satıcılardan bazıları yabancı olduğumu yüzümden anladıklarından, aksanlı bir İngilizceyle benimle konuşmaya çalışıyor bazıları da sanki sağırmışım gibi elleri kollarıyla hareketler yapıp Korece bağırarak fazladan bir şeyler ikram ediyordu.

seul perisinin rüyası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin